Adalet Komisyonu'nda görüşülmekte olan HSYK'nın yapısında değişiklik öngören yasa tasarısı, sivil toplum kuruluşları ve siyasiler tarafından Adalet Bakanı'nın HSYK üzerindeki kontrolünün artacağı şeklindeki eleştiri oklarına hedef oluyor. TESEV'in 2010 yılında hazırladığı, mevcut tartışmalara paralellik gösteren konuların işlendiği, "Referandumdan sonra HSYK'nın yapısı: HSYK'nın yeni yapsı ve işleyişine dair yuvarlak masa toplantısı" adı ile yayımladığı raporda HSYK'nın
1- Hâkim ve savcıların kurullarının ayrılması gerekir.
2- Hâkim alımında Adalet Bakanlığı’nın ağırlıkta olduğu bir heyet belirleyici oluyor. Bunun değişmesi gerekir. 3- Adalet Akademisi mevcut haliyle mesleki eğitim ihtiyacını tam olarak karşılayamıyor. Akademinin reforma tabi tutulması gerekir. 4- HSYK seçim sistemi değişmelidir. Nasıl bir seçim sistemi olacağına geniş katılımlı bir tartışma sonunda karar verilmelidir. 5- Yargıda devleti koruma refleksi çok güçlü, mevcut içtihatlar da bunu besliyor. Özellikle örgütlü suçlar ve terör suçlarında yeni içtihatlar oluşturmak gerekmektedir. 6- Hâkim, devlete karşı bağımsız olmalı, bağımsız karar vermelidir. 7- Adli kolluk kuvvetinin bir an önce kurulması gerekmektedir. 8- İstinaf Mahkemeleri kurulmalıdır. 9- Mahkeme bütçesi ve salonları özerk hale getirilmelidir.
12 Eylül 2010’da halk oylamasına sunulan Anayasa değişiklikleri özünde yargıyı dönüştürmeyi hedefleyen bir hamleydi. Değişiklik paketi ile Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) daha çoğulcu bir yapıya kavuşması öngörülüyordu. Değişikliğe taraf olanların başlıca beklentileri, Türkiye yargısının merkeziyetçi hiyerarşik yapısının odağında olması itibariyle, HSYK ile ilgili değişikliklerin yargıyı daha demokratik bir idari yapıya kavuşturmasıydı. Diğer yandan bu değişikliğe karşı çıkanların temel eleştirisi, değişiklikler sonucunda siyasi iktidarın yargı üzerindeki etkisinin artacak olmasıydı.
Türkiye’deki yargı reformu hakkında hazırlanan uluslararası raporlar da benzer çekinceleri dile getiriyordu. Raporlar, HSYK’nın yeni yapısı yargının farklı kademelerinin temsiliyeti açısından olumlu buluyordu. Ancak, HSYK’nın, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik rejimlerdeki benzeri kurullarla kıyaslandığında, aşırı derecede kontrolcü ve merkeziyetçi kalmasını eleştiriyorlardı.
Bu nedenle, TESEV 2010 yılında yapılan referandumdan sonra HSYK'nın yapısında meydana gelen değişikliklere ilişkin olarak Referandumdan Sonra HSYK: HSYK’nın Yeni Yapısı ve İşleyişine dair Yuvarlak Masa Toplantısı” başlıklı rapor yayınladı. Raporda, referandum sürecinde farklı pozisyonlar alan YARSAV ve Demokrat Yargı gibi yargıç ve savcı meslek örgütlerinden temsilcileri, konunun doğrudan muhatabı olan HSYK’dan bir temsilciyi ve farklı görüşlere sahip uzmanların bir araya getiren yuvarlak masa toplantısındaki tartışmalara yer verildi.
İbrahim Okur, HSYK'nın yapısal dönüşümüne ilişkin olarak 2010 yılında yapılan referanduma kadar olan mevcut HSYK yapısını özetleyerek, “Haklarında karar verilenlerin HSYK’da temsil edilmemeleri, 2008’e kadar ciddi bir sorun olarak gündeme gelmiyordu” dedi.
HSYK’yı ve yaptıklarını analiz edebilmek için öncelikle bu yapıyı kuran 12 Eylül askeri yönetiminin HSYK’ya biçtiği misyonu irdelemek gerektiğini, eski yapı ile yeni yapı arasında bir değişiklik olmadığını belirteren Uğur Yiğit, Yargıda her şey aynen devam ediyor. Devam ettiğinin ilk işareti 2012 Ocak ayında MİT Müsteşarı’nın kapısına dayanılmasıyla vesayet inkâr edilemez biçimde ortaya çıkmıştır" dedi
Ahmet İnsel ise olaya farklı bir boyut getirerek önce HSYK’nın varlığınının gerekli olup olmadığının tartışılmasının gerektiğini belirtti. 2010’dan sonra yaşananların kaynağında dört beş tane kurumsal sorun var. Bir de yargı dünyasındaki zihniyet, yargı mensuplarının devlet ve toplum arasında kendilerini nasıl konumlandırdıklarına dair sorunlar var. Bunlar bir kanun değişikliğiyle halledilebilecek sorunlar değil ama elbette yasal değişikliklerle bu sorunların ağırlaşmasının, akut hale gelmelerinin önüne geçilebilir.
Mithat Sancar ise, "Oligarşik yapı çözülsün yerine çoğulcu bir yapı gelsin anlayışı, meselenin diğer boyutlarını gölgeledi. Tabii oligarşik yapı ne kadar çözülürse o kadar iyidir kaygısı elbette haklıydı, yerindeydi; ama yargıdaki sorunların bu değişiklikle birlikte kendiliğinden çözülemeyeceğini de görmek gerekiyordu" dedi.
“Türkiye’de savunma kurumsal olarak yargı sisteminin dışına çıkartılmış. Varmış gibi görüyoruz ama aslında yok. Yargı eşittir hâkimler artı savcılar. Bu demokratik bir tasarım değil, despotik bir tasarımdır” diye konuşan Yücel Sayman HSYK’yı sistemden kopuk biçimde tartışmayı doğru bulmuyorum. Yargı sorununu tartışıyorsak HSYK’nın içinde yer aldığı sistemi bir bütün olarak görmeli ve eleştirmeliyiz. Zaten bu yapılmazsa, HSYK’daki değişiklikler tek başına fazla anlamlı olmayacak. Olmadığını da görüyoruz zaten" dedi.
Seçimlerdeki kadın sayısının azlığına dikkat çeken Leyla Köksal Tarhan ise, “HSYK’nın bütün kararlarının yargı denetimine açık olması lazım. Önceden hiç olmazsa bakanın verdiği kararlara karşı itiraz yolu vardı. Şimdi ihraç kararlarından başka hiçbir HSYK kararı için yargı yolu açık değil” ifadesini kullandı.
Uğur Yiğit, “Yeni HSYK iktidarla paralel olarak bir süre yürüdü. Ama şike davasıyla bir ayrışma yaşandı. Özel Yetkili Mahkemeler ve Deniz Feneri davasıyla başlayan gerilim en son MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılmasıyla tavan yaptı. Bu gerginlik artık saklanamaz gizlenemez bir hale geldi” dedi.
“Hükümet ile Gülen cemaati arasındaki mücadelenin yargı üstünden gerçekleştiğine dair saptamalar çok yapıldığını ifade eden Ali Bayramoğlı, "Kurulun hafif de olsa cemaatin daha ağır bastığı bir yapı olduğu iddiaları var” diye konuştu.
Gülen cemaati konusunda İbrahim Oku ise, Bir kere kuruldaki üye sayısı arttı. Kurulda tek bir görüşten insanların hâkim olduğu görüşü kesinlikle doğru değil. Dün yargıda hangi görüşler varsa bugün de aynı görüşler var. Cemaate yakın isimler de var. Özel Yetkili Mahkemeler’de de var. Ben bu olayın cemaatin etkinliğinden değil savcı kolluk ilişkilerindeki sorunlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Emniyet’in güçlü olduğu uyuşturucu, terör, organize suç gibi alanlarda savcılığın elinde aynı imkânlar yok" ifadesini kullandı.
Rapordan çıkan sonuçlar ve öneriler şu şekilde sıralanabilir;
1- Hâkim ve savcıların kurullarının ayrılması gerekir. 2- Hâkim alımında Adalet Bakanlığı’nın ağırlıkta olduğu bir heyet belirleyici oluyor. Bunun değişmesi gerekir. 3- Adalet Akademisi mevcut haliyle mesleki eğitim ihtiyacını tam olarak karşılayamıyor. Akademinin reforma tabi tutulması gerekir. 4- HSYK seçim sistemi değişmelidir. Nasıl bir seçim sistemi olacağına geniş katılımlı bir tartışma sonunda karar verilmelidir. 5- Yargıda devleti koruma refleksi çok güçlü, mevcut içtihatlar da bunu besliyor. Özellikle örgütlü suçlar ve terör suçlarında yeni içtihatlar oluşturmak gerekmektedir. 6- Hâkim, devlete karşı bağımsız olmalı, bağımsız karar vermelidir. 7- Adli kolluk kuvvetinin bir an önce kurulması gerekmektedir. 8- İstinaf Mahkemeleri kurulmalıdır. 9- Mahkeme bütçesi ve salonları özerk hale getirilmelidir.