TGC Başkanı Turgay Olcayto: Sansür, sadece haberi, sinemayı etkilemiyor; giyimimize, yaşam biçimimize kadar dayatılan bir sansür söz konusu

 TGC Başkanı Turgay Olcayto: Sansür, sadece haberi, sinemayı etkilemiyor; giyimimize, yaşam biçimimize kadar dayatılan bir sansür söz konusu

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği, ‘Sansürlü Hayat Toplantısı’ düzenledi. TGC Başkanı Turgay Olcayto, “Bütün yaşantımızı içine alan sansür ikliminden söz ediyoruz. Yalnız gazeteleri, yazarları değil şarkıcıyı, tiyatro eserlerini, sinemayı kapsayan sansürden söz ediyoruz. Sansür, sadece haberi, kitabı, sinemayı, sanatı etkilemiyor. Bunun dışında giyimimize, yaşam biçimimize kadar dayatılan bir sansür söz konusu. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması için, gazetecilerin sansürsüz haber yapabilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

TGC, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği ‘Sansürlü Hayat Toplantısı’ düzenledi. TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda bugün yapılan toplantıda habere, kitaba, müziğe, tiyatro ve sinemaya getirilen sansür ele alındı. Toplantıya gazeteci, yazar ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Sansürlü Hayat Toplantısı’nın moderatörlüğünü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Olcayto yaptı.

"Gazetecilerin sansürsüz haber yapabilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz"

Turgay Olcayto, “Bütün yaşantımızı içine alan sansür ikliminden söz ediyoruz. Yalnız gazeteleri, yazarları değil şarkıcıyı, tiyatro eserlerini, sinemayı kapsayan sansürden söz ediyoruz” diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti:

“Sansür, sadece haberi, kitabı, sinemayı, sanatı etkilemiyor. Bunun dışında giyimimize, yaşam biçimimize kadar dayatılan bir sansür söz konusu. Buna karşı çıkıyoruz elbette. Bu karşı çıkış her zaman dayanışma içinde olmayabiliyor maalesef.  Bir grubun sesi çıkıyor, bir grubun sesi çıkmıyor. Dayanışmayı genişletmemiz gerekiyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak, bu toplantıyı düzenlediğimiz derneklerle biz dayanışmayı sürdürüyoruz. Mücadeleyi elden bırakmıyoruz. Kadınların verdiği mücadele bu anlamda çok önemli bir örnek. Türkiye’de de İran’da da kadınlar ‘Biat etmiyoruz, korkmuyoruz, mücadeleye devam edeceğiz’ diyorlar. Bizler de basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması için, gazetecilerin sansürsüz haber yapabilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz.”

"Ülkemizde şarkılarımızı söyleyemiyor, söylenenleri dinleyemiyoruz"

Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner ise şunları söyledi:

“Bir ülkede düşünce, ifade özgürlüğü yoksa o ülkede insan hak ve özgürlükleri de yoktur. Anayasa’mıza göre herkesin düşüncesini serbestçe ifade edebileceği ülkemizde şarkılarımızı söyleyemiyor, söylenenleri dinleyemiyoruz. Öte yandan çıkarılmak istenen Dezenformasyon Yasası ile sosyal medya da sansürleniyor. Sözlü, yazılı basınımızla birlikte hapishane tehditleri, Demokles’in kılıcı olarak başımızın üstünde sallanıyor. Yapmamız gereken, saçını süpürge eden kadınların estirdikleri özgürlük rüzgarı gibi bizim de söz ve yazı gücümüzü sonuna kadar kullanarak düşünce ve ifade özgürlüğü bayrağını daha da yükseltmektir.”  

"Tek sözcükle söylersek ‘laiklik’ idi yasaklanan ve laikliğin neşesi"

PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Ergülen de “Faşizmin zorunlu kıldığı şeylerden biri de susma mecburiyetidir. Elbette sansürün amacı da budur; rejimin, egemenlerin, otoritenin istemediği şeyler yazılmasın, konuşulmasın, gösterilmesin, çalınıp söylenmesin, sergilenmesin, yapılmasın” diye konuştu. Ergülen, şöyle devam etti:

“Bu zorunluluktan bu yıl payını en fazla alan, müzik ve müzik festivalleri oldu. Doğrudan müzik yasaklanmadı ama o müzik ile temsil edilen yaşam biçimi, eğlence, enerji, dostluk, yakınlık, aşk ve en önemlisi de kadın ve erkeği buluşturan ortamların yasaklanmasıydı temel amaç. Tek sözcükle söylersek ‘laiklik’ idi yasaklanan ve laikliğin neşesi. PEN Türkiye olarak, diğer kuruluşlar gibi ekimde Meclis’in açılmasıyla görüşülecek olan Sansür Yasası’nın da sansürün de karşısında olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz.”

"Korku iklimi ve otosansür gelişiyor"

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yayıncılığın ağır koşullardan geçtiğini vurguladığı konuşmasında şunları söyledi:

“Biz, işimizi yaparken dünyanın her yerinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni esas alıyoruz. Her türlü farklılığı ifade etme ve yayınlama özgürlüğüdür yayıncılık. İçinde bulunduğumuz dönemde cahilin ferasetini esas alan ve ispiyonculuktan beslenen bir sistem var. Cahil, bir kitabı şikayet ediyor. Sosyal medyada karalama kampanyası başlıyor. Bazı gazeteler de hedef gösteriyor. Muzır Kurulu kitabı yasaklıyor. Poşet içinde satılmasını istiyor. Korku iklimi ve otosansür gelişiyor. Ne yazık ki bizlerin oy verdiği belediye başkanları da buna katılıyor. Yaşam biçimini, kültürü savunma meselesi haline geliyor olaylar. Kitap fuarları, demokrasi şenliği gibidir. Kitapları özgürleştirme mücadelemize devam edeceğiz. Ayrıca sansür ve sosyal medya yasa tasarıları konularında meslek örgütleriyle birlikteliğin sürdürülmesi gerektiğinin çok önemli olduğunu belirtiyorum.”

"İfade özgürlüğü için iktidarın haksız ve hukuksuz uygulamalarına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz”

TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ise konuşmasında gazetecilerin yaşadığı sorunları anlattı. Güneş, “İktidarın basın sektörünün yüzde 90’ına egemen olduğu günümüzde hâlâ gazetecilik damarına sahip yürekli meslektaşlarımız, görevlerini yapma uğraşındalar, bunu yaparken de bedeller ödüyorlar. Yayın yasakları, sansür ve otosansürün hızla sürdüğü bir ortamda halkın haber alma, bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan, yoksulluk sınırında maaş alan meslektaşlarımız özveriyle görev yapıyor” dedi.

Güneş, “38 gazeteci şu anda cezaevinde. 12 bin gazeteci yargılanıyor. Bu iktidar döneminde tutuklu gazeteci sayısı bine yaklaştı. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok sayan, gazeteciliği terör faaliyeti, haberi suç sayan bir anlayışla görev yapan iktidar, sadece kendi istediği soruları soran gazetecileri toplantılara almakta, sormayanlara akreditasyon uygulamaktadır. İktidar, tek tip gazeteci, tek tip haber istiyor. Binlerce gazetecinin basın kartı, iktidarın istediği gibi gazetecilik yapılmadığı için iptal edilmiştir. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü için iktidarın haksız ve hukuksuz uygulamalarına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu.

"Bütün bu olumsuzluklara rağmen mücadelemizi sürdüreceğimize inanıyorum”

Oyuncu ve eğitimci Tilbe Saran ise iktidarın açıktan açığa yaptığı baskının ötesinde destek vermeyerek yaptığı bir baskı olduğuna dikkat çekerek, “Biz, zaten sansürlenmiş vaziyetteyiz. Tiyatroların yüzde 50’si kapanmış durumda. Bugüne kadar 720 tiyatro kapandı. Bunun içinde sadece iktidarlar yok. Belediyeler de aynı biçimde tiyatroyu görmezden gelerek çalışma imkanlarımızı ortadan kaldırmış durumda. ‘Tiyatrolar ve tiyatrocular nasıl ayakta kalacaklar’ başlıklı 25 Ocak'ta bir toplantı yapıldı. Ne yazık ki davetli olan hiçbir resmi kurum temsilcisi katılmadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen mücadelemizi sürdüreceğimize inanıyorum” dedi.

"Geziye destek veren yönetmenlerin üstü çizildi"

Kültür-sanat yazarı Şenay Aydemir ise konuşmasında, sinema sektöründe iktidarın politikalarına teslim olan, destek alabilmek için iktidarın istediği gibi film yapan şirketleri eleştirdi. Aydemir, şunları söyledi:

“Sinemada, kendine iyi bakan üstatlar piyasası vardı. O üstatlar, dönemlerinde risk almayı bilmiyorlar mıydı? 1982’de, darbe koşullarında Yol filmi çekildi bu ülkede. Şimdi liberalleşmeye hepimizin çok alıştığımızı düşünüyorum ve konfor alanını bırakmayı göze alamıyoruz. Hükümetle kavga etmediğimiz için herhangi bir sorun yaşamadan çok iyi sosyal haklar varmış gibi, gelir düzeyimiz daha da iyileşmiş gibi yapmadık mı günümüze kadar? Onun için bugün buralardayız. Sinemadaki sansüre iktidar, sektörü de ortak ediyor. Geziye destek veren yönetmenlerin üstü çizildi. Onlarla kimse çalışmıyor. Son altı yıldır iktidarın başını ağrıtan film çekilmiyor. Sektör de bilerek bilmeyerek bu sürecin parçası. Tek bir şirket, sinema salonlarının yüzde 50’sini kontrol ediyor. Dağıtım pazarının yüzde 30’nun sahibi. Kapitalist ülkelerde bile bu böyle değil. Rekabetin korunmasına çalışılıyor. Dijitalde de durum farklı değil. Orada da beş yapım şirketi var. Hepsi aynı şirketlerle çalışıyor. İktidar, dijitaldeki filmlerin karakterlerinin çıkarılmasını talep ediyor, yapım şirketleri de kabul edebiliyor. Ekmek parası diye seslerini çıkarmıyorlar.” (ANKA)