Basının üzerindeki baskılar, sansür, akreditasyon, medyaya yönelik operasyonlar ve fiziki saldırılar nedeniyle harekete geçen basın meslek örgütleri, medya temsilcilerini bir araya getirerek 'özgür toplum, özgür basın için dayanışma' çağrısı yaptı. Medya temsilcileri, medya kurumlarının ortak tavır sergilemesinin gerekliliğini vurgu yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, daha önce hiç bir dönemde bu dönemki kadar basına ağır baskı yapan bir iktidarla karşılaşmadığını söyledi. Basın müzesindeki toplantı çok sayıda medya kuruluşu temsilcisi, sendika ve meslek örgütü üyesini bir araya getirdi. Medya kuruluşlarından gelen temsilciler, yaşanan baskılara karşı nasıl hareket edilebileceği konusunda düşüncelerini paylaştı. Toplantının açılış konuşmasını yapan TGC Başkanı Olcayto, "Basına bu kadar ağır baskı yapan bir iktidarla hiç karşılaşmadım. Gazeteciler terörist muamelesi görüyor. Başka bir deyimle iktidardan düşman muamelesi görüyor" dedi.
"Kendilerinden olmayanı gazeteci saymıyorlar" diyen Olcayto, "Biz de iktidardan yana olanların bir bölümünü gazeteci saymıyoruz. Çünkü bu arkadaşlar tetikçilik yapıyorlar. Meslek etiği ile bağdaşmayan şekilde mesleği kötüye kullanıyorlar." şeklinde konuştu. Toplantıya bütün kuruluşların temsilcilerini davet ettiklerini ancak gelmeyenlerin de olduğunu anlatan Olcayto, "Gelmek isteyip de gelemeyenlere de teşekkür ediyoruz. Biliyorum ki bazı arkadaşlarımız baskılar nedeniyle gelmek istedikleri halde aramızda olamadılar. Bu da patronlarından kaynaklanan sermaye medya ilişkisi ve iktidar baskısının bir sonucu" şeklinde konuştu. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, basın kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırı, engelleme, akreditasyon ve benzeri yasaklarla ilgili oluşturulan raporu okudu.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay, medyaya baskı yapanların çeşitli gruplar olabileceğini ancak burada basın düşmanlığı yapan bir iktidar bulunduğunu söyledi. Abakay, "Mesleğini, gazetecileri savunmayan, iktidarı savunan bir meslektaş grubuyla da iç içeyiz. Bu tabii ki baltanın sapı bizden hikayesi. İktidarın ordusu, polisi, maliyesi, ekonomisi var. Ama kendisine yabancılaşmış bir meslektaş grubu da var. Bunu da deşifre etmek gerekiyor" dedi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, Bab-ı Ali'den uzaklaşan gazetecilerin plazalarda masa başında gazetecilik yapmaya başladığını, Anadolu Ajansı'nın haberleriyle aynı manşeti atan en az 10 gazetenin ortaya çıktığını belirtti. Güç, "Bunun yanında iktidar tetikçisi gazeteler var. Bunların yaptıkları işi gerçekten gazetecilik olarak tanımlamak mümkün değil. Bir kere bir kışkırtma söz konusu. Bu gün geldiğimiz durumda bugünkü manşetlere bakarsanız yine barış dili kullanılmıyor, nefret dili kullanılıyor. Bu durum bize iç savaşa sürüklenin bir Türkiye'yi gösteriyor. Burada bizim gibi gazetecilere çok görev düşüyor. Birçok gazeteci yüzlerce davadan yargılanıyor. Haberciler cenazelere dahi sokulmuyor. Yine şehit cenazelerine bazı basın mensuplarının alınmayacağı söyleniyor. Bu durumu anlatan en önemli göstergedir aslında" şeklinde konuştu. DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren ise sorunun genel olduğunu ve sadece gazetecilerin sorunu olmadığının belirterek, meslek kuruluşlar ve gazeteciler arasında örgütlenmeye önem vermek gerektiğini ve bu kuruluşların bir araya gelmesinin önemli olduğunu anlattı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, toplantının varlığının bile başlı başına bir mesaj olduğuna vurgu yaparak, şöyle konuştu:
“Çok büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyayız. İpek Medya Grubu’na adeta malın üzerine çöker gibi çökme hadisesi olmuştur. Daha medya grubunu nasıl susturacaklar hiç kimsenin bilgisi dahilinde değil. Türk medyasında bir bagaj sorunu yaşanıyor. Herkesin bagajında bir şeyler var, o bagaj ama diye başlıyor. Bagaj derdinden kurtulmak lazım. Biz bagajlarımızı konuşurken içinde bulunduğumuz arabanın lastikleri söküldü. Şu anda motoru sökülüyor. Yarın bir gün basın diye bir şey olmayacak. Bu toplantıların devam etmesi, derinleştirilmesi ve daha ciddi, eteklerimizdeki taşları dökerek, temel ve hak özgürlükleri konusunda ciddi bir şekilde en az mesleki dayanışmayı temin edici bir yere gelmemiz gerektiğini düşünüyorum,”
Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici de şunları söyledi:
“Epey bir zamandır çeşitli baskılarla yüz yüzeyiz. 2012 yılına kadar asker tarafından akreditasyona tabii tutuluyorduk, iki yıldır da sivil iktidarın benzer yasaklarıyla karşı karşıyayız. Buna rağmen aynı çizgimizi sürdürüyoruz. Meslek örgütlerinin son dönemlerde göstermiş oldukları performansı ben çok duyarlı buluyorum. Biz ne zaman bir sıkıntıyla karşılaşsak kınamalar yapıyorlar, bize destek veriyorlar. Bu baskılardan yılmak mı gerekir? Hayır bu baskıların güzel bir sonucu bence bugün bir araya gelmemiz.” Aydınlık gazetesinden Deniz Yıldırım, basının özgür olması için iktidarının özgür olması gerektiğini belirterek, meslek örgütlerinin basın özgürlüğünü iktidardan beklemek yerine onları alaşağı edecek ve bir daha gelmemesi üzerine kafa yorması gerektiğini söyledi.
Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, medya kuruluşları ve çalışanların nasıl bir baskı altında olduklarını anlatmak için çaba sarf etmeye gerek olmadığını söyledi. Medyada bir dayanışma platformunun oluşmasından duyduğu memnuniyeti anlatan Başyurt, "Basılan gazete binaları, basılan firmalar, holding binaları, vergi yoluyla ya da başka ağır suçlamalarla, sürekli açılan davalar ve mahkeme kararları ile çalıştıkları gazeteleri iş yeri haline getiren meslektaşlarımız var. Sadece film senaryosunda geçen söz yüzünden 10 aydır içeride yatan arkadaşlarımız var" dedi. Bugün TV Genel Yayın Yönetmeni Tarık Toros, terör olaylarına atıfta bulunarak bir savaş ortamında bile bu kadar kayıp yaşanmadığını söyledi. Basın hürriyetinin konuşulduğunu ancak bir yerlerde iç savaş senaryolarının yapıldığını anlattı. Toros, "Basın özgürlüğünü tartışıyoruz ama ülkede refah, can güvenlikleri ile ilgili endişeler var. İnsanlar haritadan kendilerine ülke arıyor. Basın hürriyeti her şeye rağmen basın özgürlüğünü sağlamamız gerekiyor.Her şeye rağmen basın Kurtuluş savaşında da Osmanlının son döneminde de açıktı. Önemli bir görevi yerine getiriyordu. Müesseselerimi ayakta tutup haber verme hakkımızı ayakta tutmalıyız, haber verme hakkkımızı müdafaa etmeli ve bu uğurda mücadele etmeliyiz." ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet gazetesinden Aykut Küçükkaya, toplantıya bütün basın kuruluşlarının davet edildiğini, belki toplantının 3-4 yıl önce yapılması durumunda başka kuruluşların toplantıya katılmayacağını söyledi. Basın özgürlüğünü bugünkü iktidarla ya da iktidara yanaşmayla açıklanamayacağını söyleyen Küçükkaya, "Basın özgürlüğü sadece gazetecilerin yazılarında hataları yazma gücünden geliyor. Bizler birkaç yıldır cemiyette toplantılar yapıp çözüm önerileri tartışıyor. Bence bugün burada Sabah Gazetesi de, Habertürk de diğer gazeteler de olmalıydı. 5 yıl önce onları görüyorduk ama şu anda göremiyoruz. Bir komisyon kurulmalı. Bunun içinde meslek örgütleri, bütün kuruluş temsilcileri ile birlikte olmalı. 2002'den bu yana basın nerede hata yaptı, bağımsız bir komisyon kurulup bunlar incelenmeli" değerlendirmesinde bulundu. Evrensel Gazetesi Yayın Yönetmeni Fatih Polat, 1990'lardan sonra en fazla ölüm haberi yapılan dönemin yaşandığını anlattı. 3 yazarlarının Cumhurbaşkanı'na hakaretten ifade vereceğini 7 yazarının da Cumhurbaşkanı tarafından açılan dava ya da soruşturmayla karşı karşıya olduğunu söyledi. İnternet sitelerine yönelik baskıların da arttığını belirten Polat, bazı sitelere uzun süre erişim yasağı getirildiğini hatırlattı.
Bolu Gündem Gazetesi'nden Hüseyin Aykan, sadece ulusalda değil yerel de çok daha fazla baskı gördüklerini belirtti. Aykan, Belediye başkanlarının matbaa mühürlemeye çalıştığı, zabıtaları kapılarına dikildiği bir dönemi yaşadıklarını anlatarak, birlikte hareket edilmesi halinde başarı elde edileceğini anlattı. Aykan, bu konuşmayı yaptığı sırada Zaman Gazetesi'nin Bolu bürosuna baskın yapıldığını da belirterek " Bolu'da tüm gazetelerin temsilcileri var. Orada haber yapmaya sadece DHA ve biz gidebiliyoruz. Bu dayanışmayı bir şekilde sağlayıp tek ses olmamız lazım. Bunu yapmadan hiç bir şey yapmamız mümkün değil. Size yapılan zulmün 10 katı yerelde var." şeklinde konuştu.
Birgün Gazetesi Barış İnce de, kendilerine yönelik baskı olarak Cumhurbaşkanına hakaret davalarını sayabileceğini söyledi. Bu davalar nedeniyle sorumlu müdürleri ayda bir değiştirmek zorunda kaldıklarını anlatan İnce, bunun riskli olduğunu ve her davadan 4-5 yıl hapis cezası istendiğini anlattı. TGC'nin kendilerine destek olduğunu da söyleyen İnce, bugün yaşanan durumda insanların önceki durumları ya da sonraki durumları şeklinde bir ayrım yapmadan değerlendirmek gerektiğini belirtti. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye'deki medya gerçeğini bizzat kendisinin yakından gördüğünü medyanın içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun bu toplantıların devam etmesi gerektiğini anlattı. Önderoğlu, akreditasyon meselesinin hükümeti destekleyen medya dışında herkesi etkilediğinin de açık olduğunu belirterek "Dolayısıyla akreditasyon meselesinde yine heyet bazlı olarak meselenin nasıl içeriden çözülebileceğine dair faaliyetlerde bulunmamız gerekiyor ki ulusal ve yerel meslek örgütlerinin yanı sıra uluslararası çeşitle örgüt temsilcileri ile bu konunun yapıcı bir şekilde nasıl konuşulabileceğini konuşmak gerekiyor. Yoksa kınama yaparak kilit açıcı yol olunmuyor" dedi.