T24 Çeviri: Gonca Tokyol
The Economist, İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Doğu’daki hakimiyetini yitirmesinden yüz yıl sonra yeniden ‘Arap başkenti’ olduğu yorumunda bulundu. Yemen, Mısır, Suriye gibi ülkelerden 'bir dönemin kudretlisi' çok sayıda ismin de İstanbul'u tercih ettiğini kaydeden dergi, buna Türkiye'nin 'görece demokratikliği', Arap coğrafyasına yakınlığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Arap Baharı'na olan politik yakınlığı'nın sebep olduğunu belirtti.
Derginin son sayısında, konuya dair yayınlanan “Bölgenin muhalifleri neden İstanbul’da toplanıyor?” başlıklı makale şöyle:
Arap dünyasının dört bir yanından sığınmacılar, muhalifler ve muhacirler topraklarını 1918’e kadar yöneten imparatorluğun eski kentine akın ediyor. İstanbul’un ‘Küçük Suriye’sinin popüler kafelerinden ‘Mukhtar’da, Arap Baharı’nın ezip geçtiği rejimlerin kimsesizleri kakuleli kahvelerini yudumluyor ve geri dönüş planları yapıyor. Osmanlı Türklerinin bir dönem yönettiği Mısır, Suriye, Yemen ve diğer Arap ülkelerinden geliyorlar. Bazıları barıştan yana, bazıları ise şiddetten. Kuveyt’ten gelen bir muhalif, “Bu zorbalar gücü hiçbir zaman barışçıl bir şekilde devretmeyecekler” diyor.
İstanbul, birçoğu Suriyeli 1.2 milyon Arap’a ev sahipliği yapıyor. Aralarında Mısır’ın eski cumhurbaşkanı adayı, vatandaşlıktan çıkarılan eski bir Kuveyt milletvekili ve birkaç tane eski Yemek dışişleri bakanı da var. Onlarca Arap internet sitesi, uydudan yapan televizyon kanalı ve düşünce kuruluşu zeminini evde kalan ‘kin’den alıyor. İstanbul’daki Arap Medyası Derneği, 850 gazeteci üyesi olduğunu söylüyor.
Birçok Arap ülkesi yabancılara vatandaşlık vermeyi reddediyor, kendi ülkelerinde doğup büyümüş olsalar bile. Buna rağmen, Arapların büyük bir çoğunluğu 5 yıl oturma izniyle ülkede kalmanın ardından Türk pasaportuna başvurabiliyor ya da en az 250 bin doları ülkeye getirmelerinin ardından pasaportlarına kavuşabiliyor. Dubai’den İstanbul’a taşınırken daha düşük bir ücreti kabul eden Lübnan kökenli eğitim danışmanı, “Bize köle gibi davranıyorlar” diyor. ‘Daha az arkadaş canlısı’ olan Avrupa ülkelerinden vize alamamalarının ardından şanslarını Türkiye’de deneyen diğer Araplar ise “Biz buraya aitiz. Burası daha tanıdık, Müslüman ve eve daha yakın” yorumunda bulunuyor. Özellikle Suudiler, evde bir şeylerin kötü gitmesi ihtimaline karşılık hemen ev alıyor.
Türkiye’deki politik düzen de Arapları çeken başka bir sebep. Demokrasisi Avrupalı gözlere kusurlu görünebilir ancak Arap yönetimleriyle karşılaştırıldığında ‘mükemmele yakın bir örnek’. Eşi de Arap kökenli olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hala açık bir şekilde 2011’deki Arap kalkışmalarına ve 2013’te Abdül Fettah el Sisi’nin yönetimi almasına kadar Mısır’ın başında olan Müslüman Kardeşler’e övgüler düzüyor. Bir dönem Mısır’da cumhurbaşkanlığı için aday olan ancak şimdi İstanbul’da kendine ait televizyon kanalını yöneten Aymar Nour, 2013 için “O, Arap baharının son dönemeciydi” diyor.
Arap müzik grupları konserler için İstanbul’a geliyor. Kent, Arap olmayan bir toprakta düzenlenen en büyük Arapça kitap festivaline ev sahipliği yapıyor. Geçen ay, İsrail, Batı Şeria ve Gazze’den gelen Filistinliler için bir okul açıldı. İstanbul’un ‘yamaçlarında’ kalan Ibn Haldun Üniversitesi ‘İslami değerleri yaymak’ amacıyla ‘ümmetten olan’ ya da Müslüman ülkelerden gelen öğrencilere burs veriyor. Erdoğan’ın oğlu Bilal de yönetim kurulunda. Devrimlerin ve Demokrasinin Savunulması için Arap Konseyi isimli oluşum, kentteki tüm Arap göçmenleri aynı çatı altında toplamaya çalışıyor. Ancak Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmasının ardından kendilerini biraz daha az güvende hissediyor olabilirler…”
*The Economist'te yayımlanan makalenin İngilizce orijinalini buradan okuyabilirsiniz.