İngiliz gazetesi The Independent yazarı Patrick Cockburn, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) bağımsızlık referandumunu yazdı. Mesud Barzani'nin zor bir duruma düştüğü yorumunu yapan Cockburn, referandumun "siyasi bir hesap hatası" olduğu tespitinde bulundu.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu dünya basınının gündeminden düşmüyor. İngiliz gazetesi The Independent’ın deneyimli Ortadoğu yazarı Patrick Cockburn, referandumun "siyasi bir hesap hatası" olduğu tespitinde bulundu. Cocburn makalesinde, Kürtlerin zor bir durumda kaldığını yazdı. İngiliz yazar, "Bir Arap-Kürt savaşının eşiğinde olmayabiliriz ama askeri güç dengesi değişiyor ve kazanan taraf Erbil değil, Bağdat" dedi.
Cockburn, "Bu yaşananların büyük kısmının kaynağı, Barzani’nin Kürt milliyetçiliğinin standart hamili olarak ortaya çıkıp Kürdistan’daki siyasi rakiplerine üstünlük sağlama girişiminden kaynaklanıyor. Dünyaya kafa tutup oylamayı düzenleme kararından, 1 Kasım’da KYB’de başkanlık ve meclis seçimleri düzenlendiğinde fayda sağlayacaktır. Fakat bunun bedeli yüksek olabilir" ifadelerini kullandı.
Makalenin tercümesi şöyle:
"Irak hükümeti Erbil’e uluslararası uçuşları yasaklayarak Kürtleri neredeyse Saddam Hüseyin’in 2003’teki devrilişinden bu yana görülmemiş bir boyutta tecrit etti. Kürtlerin ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi geleneksel müttefikleri referanduma karşı çıkmışken, Türkiye, İran ve Bağdat gibi komşuları da onları itaate zorlarken, bu tecrit hem siyasi hem coğrafi düzeyde.
Referandum, sadece Irak’ta değil, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtlerin de hâlâ kendi devletlerine özlem duyduklarını göstermekte başarılı oldu. Paradoksal biçimde, oylamanın sonuçları hem kendi kaderine tayin talebinin ne kadar güçlü olduğunu, hem de Kürtlerin bunu sağlamaktaki zayıflığını ortaya koydu. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) hareket etme özgürlüğünün, hatta varoluşunun bile, yabancı bir devleti diğerine karşı kullanmaya ve birbirlerinden nefret etseler bile hepsiyle iyi geçinmeye dayalı olduğu ortaya çıktı. Geçmişte, bir kapıdan Amerikan elçisi çıkarken İran Devrim Muhafızları’nın komutanı diğer kapıdan girerdi.
Referandum, Kürt liderliğinin geçmişte büyük bir beceriyle yürüttüğü bu hassas dengeleme hamlelerine (belki sadece geçici olarak) son verdi. Geçtiğimiz haftalarda ABD referandumu açıkça reddederek, Irak, Türkiye ve İran’ı Kürtleri bağımsız bir ulus olmak yönünde sergiledikleri bu dobra heyecan nedeniyle cezalandırmaları için cesaretlendirdi.
Oylamanın tehlikeli bir kumar olduğu belliydi ama tamamen başarısız olduğunu söylemek için çok erken: Azınlık toplumları ve küçük ulusların büyük güç olan müttefiklerini düzenli olarak zorlamaları gerekir. Bunu yapmazlarsa, büyük müttefikleriyle yaptıkları anlaşma çantada keklik görülen kalıcı vekillere dönüşürler. Küçük oyuncunun becerisiyse, kendi yolunda gitmek için çok büyük bir bedel ödememek olur. Irak, Türkiye ve İran son günlerde bazıları süslü sözlerden ibaret olan tehditkâr açıklamalar yaptı ama isterlerse, Kürtlere çok ağır zarar verebilirler.
Kürtler çok zor bir durumda. Normalde onlara yardım etmesi için Washington’a bel bağlarlardı ama Başkan Trump’ın yönetiminde Amerikan dış politikası rahatsız edici biçimde öngörülemez hale gelmiş durumda. Kürtlerin bakış açısından daha kötü olanıysa, ABD’nin Iraklı Kürtlere, temmuzda Musul’ın IŞİD’in alınmasından önceki kadar ihtiyaç duymuyor olması. Her durumda, Musul’daki büyük zaferi kazanan Irak silahlı güçleriydi, bu da ülkenin kuzeyinde 14 yıldır ilk defa güçlü bir Irak ordusunun bulunması anlamına geliyor. Bir Arap-Kürt savaşının eşiğinde olmayabiliriz ama askeri güç dengesi değişiyor ve kazanan taraf Erbil değil, Bağdat.
Telaşlı diplomatlar ve heyecanlı gazeteciler Irak’ın ‘çatışma yolunda’ olduğunu söylüyor fakat illa ki çatışma yaşanacağı söylenemez. Sorunların üstesinden gelmek İngilizlere mahsus bir özellik değildir. Fakat durumun, özellikle de Irak’ın kuzeyinden Suriye ve İran’a uzanan tartışmalı bölgelerde daha tehlikeli hale geldiği de şüphe götürmez.
Referandum başından bu yana riskli bir ikilem içeriyordu, ki bu da mevcut krizi ateşledi. Kürt Başkan Mesud Barzani Kürt seçmenlere seslendiğinde, Kürtlerin bağımsız devlet yönünde kararlı bir adım atacağı, tarihi bir oylamadan söz ediyordu. Fakat uluslararası ve bölgesel bir kitleye seslendiği zaman daha uysal bir durumdan, sanki Iraklı Kürtlerin gelecekte belirsiz bir zamanda bağımsızlık yönünde nazikçe genel bir tercih beyan edeceği bir tür anketten söz ediyordu. Milliyetçi kartı oynayan birçok lider gibi Barzani de, söylemlerinin şerhlerinden daha fazla ciddiye alındığının farkına varıyor. Referandum gecesi Erbil’deki kitleler, “Hoşçakal Irak!” diye slogan atıyordu.
Bu yaşananların büyük kısmının kaynağı, Barzani’nin Kürt milliyetçiliğinin standart hamili olarak ortaya çıkıp Kürdistan’daki siyasi rakiplerine üstünlük sağlama girişiminden kaynaklanıyor. Dünyaya kafa tutup oylamayı düzenleme kararından, 1 Kasım’da KYB’de başkanlık ve meclis seçimleri düzenlendiğinde fayda sağlayacaktır.
Fakat bunun bedeli yüksek olabilir. Önümüzdeki aylarda, ulusal güç iddialarının mesele edileceği bir seçimle karşı karşıya olan tek kişi Barzani değil. Irak Başbakanı Haydar Abadi de 2018’de genel seçimlere girecek ve Kürtlere karşı yeterince sert davranmamakla suçlanmak istemiyor. Iraklı vekiller Erbil’e uluslararası uçuşların yasaklanmasından çok daha fazlasını istiyor.
Barzani, tartışmalı bölgelerde de referandum düzenleyerek bu meseleyi Irak’ın siyasi gündeminin ilk maddesi haline getirdi. Bu meseleyi kurcalamamak Kürtlerin çıkarına olabilirdi çünkü toprak hakkı üzerindeki çatışan iddialar çok derinden hissediliyor ve uzlaştırılabilir bir noktada değil. İyimserler, Erbil ile Bağdat’ın bir asla savaşmayacağını çünkü ikisinin de askeri açıdan yabancı güçlere bağımlı olduğuna inanıyor. Hem Irak silahlı güçlerinin hem de Kürt peşmergenin ABD’nin havadan yakın desteği olmasaydı IŞD’i yenilgiye uğratmış olamayacağı doğru. Fakat KYB’nin ve tartışmalı bölgelerin gelecekteki statüsünü masaya koyarak, Barzani Irak hükümetine, Türkiye’ye ve İran’a hem bir tehdit, hem de bir fırsat sundu.
Kürt azınlığı bulunan dört ülke ayrılıkçılığın yayılmasından korkuyor fakat bir başka sorun da, bir Irak Kürdistanı’nın sahiden bağımsız olacağına inanmamaları, bir diğer gücün yörüngesine kayacağını düşünmeleri. İranlılar, böyle bir devletin kendilerini tehdit edecek bir Amerikan üssüne dönüşme ihtimalinden şüphe duyuyor. Bağdat’taki siyasetçiler, Kürtlerin kendi kaderini tayinde ciddi olmaları halinde Kerkük’ün petrol sahalarını ellerinde tutacağını ve ham petrolü satmak için Türkiye’ye bağımlı olacağını söylüyor.
KYB bir zamanlar parıltılı alışveriş merkezleri ve otelleriyle yeni bir Dubai olmanın hayalini kuruyordu fakat 2014’ten bu yana daha çok bir Pompeii’ye benzedi. Bölgenin silüeti, çürüyen vinçlerin ve terk edilmiş makinelerin yanında duran onlarca yarım kalmış binayla deliniyor… Patlama yapan bölge atmosferi, petrol fiyatlarının düştüğü, Bağdat’tan gelen paranın kesildiği ve IŞİD’in iki saat mesafedeki Musul’u aldığı 2014’te yok oldu. Bölge yoksul ve maaşlar (ödeme yapıldığı zamanlarda) geç ödeniyor. Şimdi havalimanlarının ve sınır kapılarının kapatılmasıyla, 35 bin memura para ödenemeyecek olmasıyla, bu durum iyice kötüleşecek.
Her durumda, Irak ve Suriye’deki siyasi manzara değişiyor: IŞİD’i yenilgiye uğratma mücadelesinin yerini Araplarla Kürtler arasındaki bir güç mücadelesinin aldığı yeni bir siyasi dönemin başındayız."
* Bu haber Duvar'da yayınlanmıştır.