The Times Londra yazarı Ashling O'connor, Türkiye'deki şike skandalını tekrar gündeme getirdi. O'connor Türkiye ziyaretinde Yusuf Reha Alp ve Erdem Egemen'in yanı sıra, Trabzonsporlu taraftarların görüşlerini de aldı. Deneyimli gazetecinin, şikeden suçlu bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve yöneticiler ile görüşme talepleri ise karşılıksız kaldı.
“Türkiye Şike Ateşinden Kaçıyor” başlığı yayınlanan makalede ilginç tespitler yer aldı. Makalenin Türkçe tercümesi şöyle:
İki kıtayı birbirine bağlayan İstanbul, sporun cazibe merkezlerinden biri. Didier Drogba, Wesley Sneijder ve Dirk Kuyt gibi oyuncular için son bir büyük gelir kaynağı olan şehir, spor liderlerinin hem Avrupa hem de Asya'daki takipçileri memnun edebileceği de bir yer aynı zamanda.
Eğer işler yolunda giderse, Türkiye'nin bu en büyük şehri, 2020 Olimpiyatlarına ve Avrupa Şampiyonası'na aynı yıl ev sahipliği yapabilir.
Fakat Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), UEFA ve batılı politikacılar İstanbul üzerinde incelemeler yaparken, şehrin arka sokakları geçtiğimiz yıl yaşanan ve hiç var olmamış gibi davranılan şikenin izleriyle dolu. Türkiye'nin en güçlü adamlarına yönelik polisin telefon kayıtları üzerinden yürüttüğü soruşturmayı takiben, ülkenin en saygın hâkimlerinden biri, bu kişiler hakkında şike, rüşvet, dolandırıcılık ve yasa dışı suç örgütü üyeliği suçlarından toplamda 42 yıldan fazla hapis cezasına hükmetti. Yasa 11 saatte değiştirilerek şike için belirlenen azami hapis cezası 12 seneden 3 seneye düşürülmemiş olsaydı, cezalar çok daha büyük olabilirdi. Mehmet Ekinci'nin 93 yönetici, futbolcu ve menajer hakkındaki hükmü arasında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a şikeden verilen 3 yıl 9 aylık ceza da bulunuyordu.
Davanın yalnızca 2010-2011 sezonunun ikinci yarısını kapsadığı düşünülürse, durum oldukça ürkütücü. Birinci ligde oynanan 17 maçın tam 13'ü manipüle edilmiş.
Bunların 7'si Fenerbahçe'nin oynadığı müsabakalarken, 6'sı da Fenerbahçe'nin en yakın rakipleri olan Trabzonspor ve Bursaspor'un rakiplerine yönelik "teşvik primini" içeriyor maç sonuçlarına başkanlar arası anlaşmaya dayalı bir yaklaşımla etki edilmiş.
Yasa dışı bahse dair herhangi bir kanıt yok ancak organize suç örgütü liderleriyle olan bağlantılar, telefon görüşmelerinde ve buluşmalarda, polisin gizli operasyonları sayesinde kayda alınmış. Almanya'daki Bochum davasına benzer şekilde burada da ilk operasyonların esasen şikeyi açığa çıkarmak gibi bir niyeti yoktu.
Her ne kadar kulüp yöneticilerinin aldığı ciddi cezaların uluslararası futbol dünyasına da şok dalgaları yayması beklenilse de olan biten Türkiye dışına neredeyse hiç çıkmadı.
Aksine, Fenerbahçe şimdilerde cezalarıyla ilgili üst mahkemenin kararını bekleyen ve hapisten kefaletle serbest bırakılan mahkûm yöneticilerinin liderliğinde Avrupa Ligi'nde çeyrek finalin eşiğinde duruyor.
Sezonun son maçında gol averajı farkıyla şampiyonluktan olan Trabzonspor ise hala adalet bekliyor. Taraftar birliği Bordomavi.net'in kampanyaları ve Nyon'da UEFA merkezinin önünde yapılan protestolara karşın Trabzonspor hala sesini duyurmak için çabalıyor.
UEFA Türkiye'deki davayla ilgili en başta "sıfır tolerans" yaklaşımını gütmüş... Genel sekreter Gianni Infantino'nun olaydan bir ay sonra Ağustos 2011'de Türkiye Futbol Federasyonu'na gönderdiği mektupta şike için "hatırı sayılır oranda kanıt"tan söz ediliyor.
The Times olarak okuduğumuz mektupta, UEFA TFF'ye Fenerbahçe'nin 2011-2012 sezonunda Şampiyonlar Ligi'nden men edilmesini, aksi takdirde çok daha ağır cezalarla neticelenebilecek olan kendi soruşturmalarını başlatacağını söylüyor (Makedonya Kulübü FK Podeba 2009 yılında Avrupa turnuvalarından sekiz yıl men edilmişti).
Bunun üzerine Fenerbahçe'nin yerine lig ikincisi Trabzonspor şampiyonaya katıldı. Ancak iki yıldır devam eden sürede ve 11 Fenerbahçe görevlisinin mahkûm edilmesinin üzerinden altı aydan fazla süre geçmesine karşın UEFA hala gereğini yapmış değil. TFF ise yöneticilerin suçlarını ayrı tutarak kulüpleri aklamış durumda.
Geçtiğimiz ay Uluslararası Spor Hukuku Gazetesinde avukat Alara E. Yazicioglu şu ifadeleri kullanmıştı:
"Suç örgütü lideri olduğu belirlenen bir kişinin futbol federasyonundan ceza almaması mantığa aykırıdır. Sonucu etkilendiği kanıtlanan 13 maçın iptal isteğinin reddi anlaşılmazdır."
Trabzonspor taraftarları ise UEFA'nın da işin içinde olduğunu iddia ediyor. Ağustos Ayında UniCredit ve Koç Holding'in sahip olduğu Yapı Kredi Bankası Şampiyonlar Ligi'nin resmi sponsoru oldu üç yıllık sponsorluk bedelinin yaklaşık 10 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye'nin en zengin ailelerinden birinin oğlu olan Yapı Kredi müdürü Ali Koç ise, herhangi bir kanuna aykırı eylemde bulunmamış olsa da şikeli sezonda Fenerbahçe kulübü başkan yardımcısıydı.
Taraftarlar gizli bir ittifakın olduğu iddiasında. "Üç maymun oyunu bu duyma, görme, konuşma" diyor Trabzonspor taraftarı avukat Erdem Egemen. "Açıkça konuştuğunuzda siyasilerin baskısına maruz kalıyorsunuz." Interpol ve FIFA'nın geçtiğimiz ay İstanbul'da gerçekleştirdiği şike çalıştayına katılan Egemen, konuşmacılarının hiçbirinin bu konuya değinmediğini de not ediyor.
Europol'un 2008'den bu yana oynanan 680 maçta şike olduğuna dair gündeme bomba gibi düşen açıklaması da tesadüfen çalıştayla aynı güne denk gelmiş. Bu maçların 79'u Türkiye'den ve Türkiye bu konuda listenin başında yer alıyor.
"Interpol ve FIFA yetkililerinden, Fenerbahçe'nin davasıyla ilgili konuşmamalarının rica edildiği izlenimini edindim" diyor Egemen.
Konuyla ilgili birçok insan sessiz kalmayı tercih ediyor ya da buna zorlanıyor. Davanın başsavcısı Mehmet Berk The Times'a konuşmayı kabul etse de yüksek kurul tarafından engellendi. Aracılardan edindiğimiz bilgiye göre o sezon İstanbul BB takımının forveti olan ve Fenerbahçe'ye gol atmaması için kendisine 100.000 Dolar teklif edildiğini polis ifadesinde söyleyen İbrahim Akın da konuşmaya yanaşmadı.
Görüştüğümüz taraftarlar isimlerinin verilmesini istemedi. Devletin savunma sanayi ihaleleriyle servet kazanan inşaat mühendisi Yıldırım da röportaj tekliflerini reddetti. Bizimle konuşmayı kabul edenlerden biri, üç futbolcu ve dört kulüp yöneticisini bir ile üç yıl arasında futboldan men eden TFF disiplin komitesi üyelerinden olan Yusuf Reha Alp'ti. Fakat Alp, kişilerin eylemleriyle kulüplerin birbirinden ayrılmasına yönelik TFF'nin kural değişikliğinden sonra Ağustos ayında görevinden istifa etti.
Bu değişiklik, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Fenerbahçe taraftarı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen yıl Mart ayında İstanbul'da gerçekleşen UEFA Kongresi'nde yaptığı konuşmadan sonra gerçekleşti. Erdoğan, kulüpleri cezalandırmak milyonlarca masum taraftarı da cezalandırmak olur demişti. Erdoğan'la yaptığı toplantının ardından UEFA Başkanı Michel Platini de bu prensibe katıldığını ifade etmişti. 2010-2011 şampiyonu sıfatıyla 64.1 milyon Türk Lirası elde eden Fenerbahçe hiçbir yaptırıma uğramadı."Kulüplerin olanlardan sorumlu tutulamayacağını söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değil" diyor Alp.
"Öyle ya da böyle, cezalandırılmaları gerekiyordu. Birçok seçenek var. Kupalarını geri almak bunlardan biri." Yusuf Reha Alp, UEFA'nın şikeden cezalandırılan kulüplerin puanlarının silinmesi ya da şampiyonluğunun tescilinin bozulmasını belirten yasasını uygulaması gerektiğini ifade ediyor. Son karar beklenedursun, eleştirmenler Türkiye'nin gösterişli etkinliklere ev sahipliği yapması yerine, spor dünyasında geri plana atılması gerektiğini düşünüyor.
"Olimpiyat Oyunlarını ya da Euro 2020'yi istiyorsanız, en azından adil oyun ilkelerine itaat etmelisiniz" diyor Egemen. "Birçok taraftar kupa elde ettikleri müddetçe bunu umursamıyor ama siyasiler umursamalı, Türkiye Futbol Federasyonu umursamalı... Futbolun özü şudur eğer ahlaki değerleriniz yoksa, hiçbir şeyiniz yok demektir." UEFA kurallarını uygulayacağını belirtmişti, lakin disiplin incelemesi dava resmen görülmeye başlamadan çok önce karara bağlanmak üzereydi. "Dava UEFA disiplin komitesinin önünde bekliyor hala. Disiplin sürecinin sonuçları ortaya çıkmadan önce kulübe herhangi bir yaptırım uygulamak uygun olmayacaktı."
Esasen 1949 Avrupa güreş şampiyonaları için inşa edilen İstanbul kongre merkezinin karşısındaki restoranda çayımızı yudumlarken Alp şikeyle kirlenen oyuna olan aşklarını kaybeden Türk taraftarların adına konuşuyor:
"Futbolu, sonunda ne olacağını bilmemenin heyecanıyla izliyoruz" diyor Alp. "Ancak her şeyin bir kurgudan ibaret olduğunu anladığınızda, artık bu oyunu izlemenin bir anlamı kalmamış demektir." "İstanbul'da şike kanıtlandı, ancak çok az şey değişti..."