'The Vampire Diaries’ dizisinin yıldızı Kat Graham, “Atatürk Tarihin en önemli liderlerinden biri. Tarih boyunca söylediği sözler, hep ışığım oldu. Hangisi hatırlamıyorum ama birkaç alıntısını sosyal medyada paylaşmışlığım bile var. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen hepimizin ondan çıkaracağı çok ders var. Sadece Türklerin değil, herkesin” diye konuştu.
‘GQ Men of the Year’ etkinliği için ikinci kez Türkiye’de olan Kat Graham, Hürriyet gazetesinden Ali Tufan Koç’a konuşan Graham’ın açıklamaları şöyle:
Uçaktan indiğinizden beri size en sık sorulan soru neydi? Türkler hakkınızda en çok neyi merak ediyormuş? - Açık ara “İstanbul’a ilk gelişiniz mi?” sorusu. Neden bu kadar önemli anlamadım. Ne cevap veriyorsunuz? - Hayır, ikinci gelişim. İlkini de soruyorlardır... - Herkes senin kadar meraklı değil! 2007’de Missy Elliott’un dansçısı olarak gelmiştim. Sıradan bir dansçıydım o zamanlar. Oyunculuktan önce.
Modellikten de mi evvel? - O, her zaman vardı. İlk yıllarda tüm zamanımı modelliğe ayırıyordum. Zamanla sadece ‘celebrity’ kampanyaları için poz verir oldum. Boyum 1.57. Model olmak için fazla ufak tefek biriyim. Babanız da sizin gibi müzisyen, hatta aynı zamanda Quincy Jones’un çocuklarının vaftiz babasıymış... - Evet, gerçek bir caz adamıydı. Çevresi dünyaca ünlü müzisyenlerle doluydu. Benim hayatıma pek etkisi olmadı. Quincy Jones’u bile bir kez gördüm hayatımda. Ben doğduktan sonra müziği bıraktı. Beş yaşımdayken de annemden ayrıldı zaten. Türkiye-Suriye sınırındaydım
Müzisyenlik geninizde, kanınızda var ama... - Kanımda ne yok ki! Annem yarı Rus yarı Polonyalı bir Yahudi. Babam Afrika-Amerikalı. Bense İsviçre’de doğdum, Los Angeles’ta büyüdüm. Eviniz neresi? - Dünyanın her yeri. Soyağacının bu kadar geniş ve karışık olması seni dünya vatandaşı yapıyor. Dünyada olup bitene daha hâkim, farklı kültürlere daha yakın oluyorsun. Mesela, geçen pazartesi sizin için çok önemli bir gündü değil mi? 10 Kasım’dan bahsediyorum... Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün ölüm yıldönümü... Tanır mısınız? - Tabii ki. Tarihin en önemli liderlerinden biri. Sadece Türkiye’yi daha modern, daha Batılı kılmadı. Pek çok ülkeye, lidere ilham verdi. Tüm bunlar İstanbul'a gelmeden önce yolda Google’ladığınız bilgiler mi yoksa ‘gerçekten’ bilir misiniz Atatürk’ü? - Tabii ki bilirim. Tarih boyunca söylediği sözler, hep ışığım oldu. Hangisi hatırlamıyorum ama birkaç alıntısını sosyal medyada paylaşmışlığım bile var. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen hepimizin ondan çıkaracağı çok ders var. Sadece Türklerin değil, herkesin.
Tarihe meraklı mısınız? - Pek değil. Sadece hayranlık duyduğum, ilham aldığım insanlar ve ülkeler kadar. Ve, evet Türkiye buna dahil. Derdim politikayla değil insanlarla. Birleşmiş Milletler’in Mülteciler Yüksek Komiserliği için çalışıyorum mesela. Tam olarak ne yapıyorsunuz? - Mülteci kamplarına gidiyorum. Destek oluyorum, farkındalığı arttırıyorum. Türkiye-Suriye sınırına da gelmişliğiniz var mı? - Tabii ki. Uzaktan maddi destek vermek yetmiyor, yakından manevi destek daha önemli. Seni yeneceğim istanbul!
Uluslararası şöhrete ‘The Vampire Diaries’ sayesinde kavuştunuz. Neler değişti sizin için? - Her şey ve hiçbir şey. Bir yandan değişiklik yok. Hayatınız, çevreniz hep aynı çünkü. Sadece işiniz gereği daha sık seyahat edip arada milyonların karşısına çıkmanız gerekiyor o kadar. Önemli olan şöhretin getirdiği ‘güç’ ile ne yaptığınız. Twitter’ı, Instagram’ı çok aktif kullanmak bu gücü daha da büyütmeniz için mi? Takipçi sayılarınız sırasıyla 2.17 milyon ve 977 bin küsur... - Bir bakıma, evet. Asıl mesele bu gücü nasıl kullanmanla ilgili. İstanbul çok sevdiğim, her zaman desteklemek istediğim bir şehir. Düşünsene burasıyla ilgili bir tweet, bir fotoğraf attığım zaman 2.5 milyon kişinin gündemine İstanbul giriyor. Merak ediyorlar, araştırıyorlar, bir fikir sahibi oluyorlar. Farkındalık yaratıyorsun İstanbul’la. “Ne güzelmiş. Ben de mi gitsem?” diyenler oluyor. Fena mı! İstanbul’un sizin için özel bir yeri var mı? Yoksa bu süslü cümleleri gittiğiniz her şehir için kuruyor musunuz? - İstanbul’a ilk ziyaretimden kalma bir fotoğraf var evimde. Dansçıydım ve beş kuruş param yoktu o zamanlar. Şehrin tam ortasında bir kalenin (Rumelihisarı’nı kast ediyor) önüne geçmiş, ‘zenginmiş’ pozu vermiştim. Arkadaşıma dönüp “Fotoğrafımı çek. Bir gün bu şehre çok parayla gelip güzel bir hayat yaşayacağım” dediğimi hatırlıyorum. O fotoğraf duvarımda asılı. Her gözüm takıldığımda “Bir gün, mutlaka...” diyordum.
Gerçek şöhretin üç kuralı
Missy Elliot’la hâlâ görüşüyor musunuz? - Pek sayılmaz. Arkasında dans eden onlarca dansçıdan biriydim sonuçta. Başka kimler var dansçısı olarak çalıştığınız? - Pharrell Williams! Dünya tatlısıdır. Bir gördüğünü asla unutmaz. Herkese iyi davranır. Kıymet verir. Biriyle bağ kurmanın ne kadar yakın çalıştığınızla ilgisi yok yani... - Kesinlikle. Herkes ‘şöhret’ ama ‘gerçek star’ değil. Nereden geldiğini unutmuyorsan, sana iyi davranana sen de güzel cümleler kuruyorsan, önemli ya da değil statüsüne bakmadan herkesle eşit yakınlık kurabiliyorsan gerçek starsındır.