Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı ve adli tıp uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ölüm orucundaki Grup Yorum üyelerinin evlerinden alındıktan sonraki süreci ve açlık grevinin hukuki boyutu ile bu konuda ilgili kurum ve kişilerin sorumluluğu üzerine görüşlerini sosyal medya hesabı Twitter'dan yazdı.
Ölüm orucundaki Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek'in bulunduğu evin sabaha karşı 2-3 sıralarında basıldığını söyleyen Fincancı, "Refakatçilerinin gözaltına alındığını, anne babaların çocuklarının nereye götürüldüğünü bilmediklerini, hastane hastane dolaşmaya başladıklarını öğrendik.Ortada kolluk ve hastane güvenliği dışında muhatap yoktu. Emniyet müdürü olduğunu söyleyen kişiye insanları buraya hangi yetkiyle getirdiklerini, yazılı bir belge, gözaltı veya tutuklama kararı olup olmadığını sordum. Yoksa bunun zorla alıkoyma suçu olduğunu ifade ettim. Cezaevinden emir geldiğine dair ve biraz da şaşırarak ve bocalayarak yanıt verdi" dedi.
Açlık grevinin hukuki boyutu ile bu konuda ilgili kurum ve kişilerin sorumluluğunun önemli olduğuna dikkat çeken Financı, müdahalede yaşanan gelişmeler sırasında bir öğrencisinin kendisini tanımazdan geldiğini söyledi. Müdahaleye yönelik karar için "örneği görülmemiş bir Sağlık Bakanlığı davası ve Sulh Hukuk Mahkemesi kararı" ifadelerini kullanan Financı, "Mahkemenin kararı incelendiğinde; kimin tarafından yapıldığı anlaşılmayan dış gözleme dayalı bir metnin dava dilekçesi olarak sunulduğu, dava dilekçesinin içeriğinde bilimsel bir dayanağı olmayan genel bir gözlemin ve müvekkillerin tavrına dair anlatımın yer aldığı, sonuç kısmında sosyal medya üzerinden kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı şeklinde bir suçlama ve davalıların yaşam haklarını korumakla yükümlü bakanlık adına tedbi̇ren karar verilmesinin talep edildiği, Hükmün ise TMK’nın 432. maddesi atfı ile kamu güvenli̇ği̇ ve zorunlu yatışı talep edi̇leni̇n i̇sti̇kbali̇ açısından zorunlu yatışa izin verilmesi gerektiği şeklinde kurulduğu görülmektedir" dedi.
Financı konuyla ilgili şunları yazdı:
"Açlık grevleri, zorla müdahale, hekim ve sağlık çalışanlarının sorumluluğu, Türkiye’nin imzalayıp Resmi Gazete’de yayınlayarak iç hukukuna kattığı sözleşmeler üzerine bir dizi yazacağım.Bu bilgileri hem meslektaşlarım hem de toplumun hak arama çabasıyla özne olma iradesine katkı olması amacıyla paylaşmak istiyorum."
"Açlık grevleri ya da ölüm oruçları insanların seslerini duyurmakta zorlandıklarını, hak arama çabalarının dirençle karşılaştığını düşündükleri koşullarda başvurdukları bir eylem biçimi olarak tarih boyunca dünyanın pek çok yerinde karşımıza çıkmış ve çıkmaktadır.Biz sağlık çalışanları için ise oldukça zorlu bir süreçtir. Yaşatmak üzere eğitim almış bir meslek grubunun ciddi sağlık sorunları, sakatlıklar ve ölümle sonuçlanabilecek bir durumu yansız ve yüksüz izleme zorunluluğu hepimizi çok yıpratır."
"Buna rağmen insanın özgür iradesi ve kendisi ile ilgili karar verme hakkına, özerkliğine saygı ilkesi böylesi durumlara ilişkin tutum belgeleri geliştirilmesine ve zaman içinde etik ilkelerin bildirgelere ve toplumsal sözleşmelere evrilmesine ışık tutmuştur. Bu uzun diziyi açlık grevi/ölüm orucunun 250-260’lı günlerinde olan Mustafa Koçak ile Grup Yorum elemanları Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’e yönelik etik ve hukuk dışı müdahale haberleri üzerine yazmak zorunda kaldım."
"İnsan Haklari Vakfı ve İnsan Hakları Derneği gönüllüsü bir insan hakları eylemcisi olarak 30 yılı aşkın süredir açlık grevlerini bağımsız gözlemci sıfatıyla izlemek zorunda kalan, bu alanda bilimsel çalışmalara katkı sunmuş hekim kimliğim ile uyarma ödevim var. Açlık grevlerinin izlenmesi ve sonlandırma süreçlerine ilişkin Türk Tabipleri Birliği gönüllüsü hekimlerin emeği ile hazırlanmış yetkin kılavuzlar bulunmaktadır."
"Bir yanda sağlık çalışanları önce zarar verme ilkesi ile izlerken, diğer yanda da hak talepleri insan hakları savunucularınca duyurularak sonlandırma için çözüm aranır. Bizler de insan hakları mücadelesi kapsamında Grup Yorum’un konser yasaklarının kaldırılması, Mustafa Koçak’ın adil yargılanma taleplerini yetkililere iletmeye, görüşme için randevu almaya çalışıyorduk uzun zamandır."
"Bu talepleri duyurmaya çalıştığımızı, iyi niyetli bir adım atıldığında açlık grevini sonlandırmalarını da açlık grevcileri ile paylaşmış, olumlu yanıt almıştık. Oysa yetkililerin çözüm odaklı bir yaklaşımı olmadığını 11 Mart sabaha karşı gelen haberle anlamaya başladık. Sabaha karşı 2-3 sıralarında Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in kaldıkları ev basılarak ambulansla alındıklarını, refakatçilerinin gözaltına alındığını, anne babaların çocuklarının nereye götürüldüğünü bilmediklerini, hastane hastane dolaşmaya başladıklarını öğrendik."
"İstanbul Tabip Odası gönüllüsü hekimler, öğrencilerimiz ve Çağdaş Hukukçular Derneği ile Halkın Hukuk Bürosu avukatları aracılığıyla saatler sonra Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi bilgisine ulaşıldı. Sabah 11 sıralarında hastaneye ulaşıp hastane güvenliği ve polis grubunu hekim, öğretim üyesi ve İnsan Hakları Başkanı kimliklerimle aşarak odaya girdiğimde Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in uzamış açlığın etkilerini aşan düzeyde çok yorgun ve halsiz olduklarını gözledim."
"Su, tuz, şeker ve B vitaminine ancak o saatte yakınlarının getirebilmesi üzerine ulaştıklarını öğrendim. O sırada odaya gelen ve hekim olduklarını düşündüğüm biri beyaz önlüklü 2 kişi işlemlerin yapıldığını, 13’de heyet toplanacağını, düzenli bilgilendireceklerini söyledi. Hekim olduklarını düşünüyorum, dedim çünkü ben hekim olduğumu söyleyip kendimi tanıtmış olsam da, onlar ne yazık ki deontolojiye uymayan bir tutumla kendilerini tanıtmadılar."
"Kendisini emniyet müdürü olarak tanıtan sivil giyimli bir kişi, çok sayıda sivil polis ve hastane güvenliği, kaygıyla gelen yakınlarını engellemeye çalışırken, kendilerinin de kalabalık olarak orada bulunup tüm hastalar için risk ve stres kaynağı olduklarını anlattım.Ortada kolluk ve hastane güvenliği dışında muhatap yoktu. Emniyet müdürü olduğunu söyleyen kişiye insanları buraya hangi yetkiyle getirdiklerini, yazılı bir belge, gözaltı veya tutuklama kararı olup olmadığını sordum. Yoksa bunun zorla alıkoyma suçu olduğunu ifade ettim."
"Cezaevinden emir geldiğine dair ve biraz da şaşırarak ve bocalayarak yanıt verdi. Heyet denilip duruyor, ancak sağlık çalışanları ortada görünmüyordu. Saat 13 denmiş, sonra bu 15’e çekilmişti.Bu arada açlık grevcilerine ilk geldiklerinde psikiyatri konsültasyonu yapılmış, öğrendiğimize göre bilinci açık, yerinde ve uygun iletişim kurabilen iki açlık grevcisinin de karar verme yeterliliği olduğu, özgür iradeleri ile bu eylemi sürdürdükleri rapor edilmişti."
"Sonra da her ikisine de tedavi ve beslenmeyi kabul etmediklerine dair yazılı formlar kendi el yazılarıyla doldurtulup imzalatılmıştı. Saat 15.30’da 7 kişilik bir heyetin geldiği ve ikisi ile görüştüklerini yanlarındaki avukatlardan öğrendik. Bu uzun ve yorucu tweet dizisini hala okumayı sürdürenlere teşekkür ederim. Bunları kayıt düşmek adına paylaşıyorum."
"Heyetin gelip gittiğini de öğrenince İnsan Hakları Derneği olarak çalıştığımız ambulans firmasını arayıp iki ambulans çağırdım. Yakınları eşyalarını topladı. Çıkış hazırlığı yapmaya başladık çünkü her ikisi de çok huzursuzlanmıştı. Onları da böylece yatıştırmaya çalışıyorduk. Ambulanslar geldi. Saat artık 16.30’a gelmişti. Koridorda kolluk sayısı çok artmış, aralarına üniformalılar da katılmış, bir hemşire bankosu koridorun ortasına çekilerek bariyer oluşturulmuştu. Paramedikler ve sedyelerle odaya yöneldiğimde kolluk tarafından durduruldum. Heyet kararı gelmeden çıkamayacaklarını söylediler. Heyet nerede sorusu yanıtsızdı. O sırada koridordan geçen iki sağlık çalışanından biri ile kısa bir göz temasımız oldu, tıp fakültesindeki öğrencilerimizden biriydi. Hemen gözlerini kaçırdı."
"Heyetleriniz nerede toplanır” diye seslenince dönüp ellerini kaldırarak, “burada çalışmıyorum hocam” yanıtını verdiğinde içim burkularak beni tanıdığını ama o koşullarda tanımazdan gelmeyi seçtiğini anladım. Saat 17 civarında toplandıkları yeri bulduk, gittiğimizde kendimi tanıtıp başhekimle görüşmek istediğimi söyledim. Toplantıda olduğunu söyleyen hastane güvenliğine haber vermesi gerektiğini ilettim. İçeri gitti. Biz beklerken hastane güvenlik amiri ve kolluk görevlileri de geldi. Üç avukat ile birlikte bekliyorduk. Avukatlara gitmelerini söylediler. Onlar reddetti, beni yalnız bırakmayacaklarını belirttiler. Tam o sırada içerden biri kolluğu çağırarak evrakı almalarını istedi. Heyet raporu düşüncesiyle, hasta mahremiyetini ihlal ettiklerini, hasta belgelerinin kolluğa verilemeyeceğini söyleyerek müdahale ettim."
"Apar topar uzaklaştılar. Bölüme gittiğimizde belgenin örneği görülmemiş bir Sağlık Bakanlığı davası ve Sulh Hukuk Mahkemesi kararı olduğunu öğrendik. Mahkemenin kararı incelendiğinde; kimin tarafından yapıldığı anlaşılmayan dış gözleme dayalı bir metnin dava dilekçesi olarak sunulduğu, dava dilekçesinin içeriğinde bilimsel bir dayanağı olmayan genel bir gözlemin ve müvekkillerin tavrına dair anlatımın yer aldığı, sonuç kısmında sosyal medya üzerinden kaos ortamı oluşturulmaya çalışıldığı şeklinde bir suçlama ve davalıların yaşam haklarını korumakla yükümlü bakanlık adına tedbi̇ren karar verilmesinin talep edildiği, Hükmün ise TMK’nın 432. maddesi atfı ile kamu güvenli̇ği̇ ve zorunlu yatışı talep edi̇leni̇n i̇sti̇kbali̇ açısından zorunlu yatışa izin verilmesi gerektiği şeklinde kurulduğu görülmektedir."
"TMK 432 içeriği itibarıyla sorunlu ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı bir düzenlemedir. Türkiye’nin 2003 yılında Resmi Gazetede yayınlayarak bir iç hukuk metnine dönüştürdüğü Avrupa Biyo tıp Sözleşmesi 5. Madde hiçkimseye isteği dışında zorla tedavi yapılamayacağını açıkça belirtmektedir. Elbette böyle bir hukuk dışı uygulamaya kapı açan Sağlık Bakanlığı ve hastanenin ilgili sağlık çalışanları bu suça ortak olmuş, etik ilkeler ve deontolojiyi hiçe saymıştır. Avukatlar ayrıntılı bir itiraz hazırladılar, ancak hızla itiraz da reddedildi."
"Çözüm odaklı olmayan tutum o gün öğle saatlerinde İzmir Valiliğinin Grup Yorum’a destek amacıyla yapılacak konseri yasaklamasıyla kendisini iyice açığa vurdu. Mustafa Koçak ile ilgili gelen haber ise bugün tutulduğu cezaevinin kampüs hastanesine yatırıldığı ve orada zorla müdahale dildiği şeklindeydi. Avukatlarına ise yasak getirilmiş durumda."
"Dünya Tabipler Birliği Malta Bildirgesine aykırı zorla besleme etik ihlal olmasının yanısıra Avrupa Biyotıp Sözleşmesi uyarınca yasaya da aykırıdır. Bu uygulamalar, mahkeme ve sağlık çalışanlarını açıktan araçsallaştırmak Türkiye tarihinde bir ilktir. Bu sorunun insan onuruna yaraşır tek çözümü talepleri hızla değerlendirmek, insanların kendi özgür iradeleri ile açlık grevlerini sonlandırmalarının yolunu açmak olmalıdır."
"Zorla alıkoyma, zorla müdahale uygulamaları açlık grevindeki kişilerin sağlık durumunu daha da kötüleştirecek etkiler gösterir. Önceki açlık grevlerinde gizlice gerçekleştirilen bu tür uygulamalardan sakatlanarak çıkmış pek çok açlık grevcisi bulunmaktadır."
"Bu diziyi sonuna kadar okuma sabrını gösteren herkese çok teşekkür ederim. Covid-19’suz ve insanca yaşayacağımız günlerimiz olsun! Son olarak bu diziye İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı eklenmeli, çözümün adresi olarak. Açlık grevleri Sağlık Bakanlığı davacı kılınıp, güvenlik odaklı bir anlayış ile çözülemez. Toplumda daha fazla örselenme yaratır. Bu böyle bilinmelidir."