Türkiye İşkadınları Derneği (TİKAD) Başkanı Nilüfer Bulut, başkanlık sisteminin Türkiye’nin olmazsa olmazı olduğunu söyledi. Bulut, “Bütün kesimlerce tartışılarak ve masaya yatırılarak Türkiye için en doğru başkanlık sisteminin ne olduğu belirlenmeli. Herkes de bu tartışmalara Türkiye için katkı vermeli. Tartışmalar kişiler üzerinden değil sistem üzerinden yapılmalı. Biran önce başkanlık sisteminin şekillenmesi gerektiğine inanıyorum. Şu an diyorlar ya başkanlık tartışmasının sırası mı? Evet tam sırası. Neden tam sırası. İstikrar istiyor isek, ağırlaşan rekabet koşularında hızlı hareket edip pozisyon almak istiyor isek Türk iş dünyası olarak çıkıp bu sistemin tıkandığını, Türkiye’nin geleceği için iş dünyasının önünün açacak reformların yapılması gerektiğini haykırmalıyız” dedi.
TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut'un Milliyet'ten Abdullah Karakuş'a verdiği söyleşi şöyle:
Başkanlık sistemine iş kadınları olarak nasıl bakıyorsunuz?
Ülkemiz gerçekten çok farklı bir süreçten ve dönemden geçiyor. Yalnızca ülkemiz diyemeyiz tüm dünya, Avrupa ve Ortadoğu. Bütün ülkelerin geleceğinin yeniden şekillendiğini görüyoruz. Türkiye’yi bundan ayırt edemeyiz. 15 Temmuz’da yaşadıklarımız bizleri bir karamsarlığa itmesine rağmen bazen hani derler ya dibe batıp çıkmak gerekiyor diye 15 Temmuz hepimizi çok üzdü. Şehitler verdik. Ama Türkiye’nin bir uyanışıydı diyebiliriz. Onun için bu değişimi, bu süreci doğru okuyup doğru şekil almamız gerekiyor.
Başkanlık sistemi ülkemizde uzun süredir tartışılıyor. Gerekli mi değil mi? Cumhuriyet tarihine baktığımızda başkanlık sisteminin gerekliliğini görmemiz gerekiyor. Neden derseniz? Parlamenter sistemin maalesef işlemediği, darbelerle önünün kesildiği ve kilitlendiğine tanık oluyoruz. İş dünyası olarak 82 Anayasası’ndan kaynaklı bürokratik engelleri hep birlikte yaşıyoruz. En son da 15 Temmuz’da buna tanık olduk. 21. yüzyılda darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldık. Bu sürece baktığımızda başkanlık sistemi gerekli mi değil mi? Türkiye’nin bir çıkış noktasına ihtiyacı var. Bu da başkanlık sistemi. Ama bunu tartışırken sadece Cumhurbaşkanımızı kişiselleştirmeden Türkiye’nin geleceğinin nasıl bir noktaya gideceği noktasından tartışılmasının doğru olacağı düşüncesindeyim. İşlemeyen bir parlamenter sistem olduğunu ve zaman zaman kilitlendiğini görüyoruz. Seçilmişlerin gerçekten iktidar sahibi olamadıklarına tanıklık ediyoruz zaman zaman.
Başkanlık sistemini kişiler üzerinden değil Türkiye’yi geleceğe taşıyacak demokratik hak ve Özgürlükleri yok etmeyen, otoriter yoğunlaşmaya yol açmayacak, hukuk devleti anlayışından sapmadan tartışmalı, anlaşma sağlamalıyız. En çok iş dünyasının bu reformlara ihtiyacı var.
Başkanlık sisteminin ekonomiye katkısı ne olur?
Ekonominin siyasi istikrar istediğini hepimiz biliyoruz. 13 yıldır siyasi istikrarın ekonomik gelişim ve dönüşümünü hepimiz yaşadık. Ülkemizi temsil ederken tüm bunların artılarını iş dünyası olarak gördük. 2016 hedefleri 1 trilyon 596 milyar olarak belirlenen Türkiye’nin önüne engeller konmaya başlatıldı. Gezi olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz... İstikrarsızlık için ne gerekiyorsa sahneye kondu. Yaşananlara rağmen ekonominin sağlam durduğunu görüyoruz. Bunu o dönemin atılan sağlam adımları olarak görüyorum. Siyasi istikrar ve güven oldukça yatırımcılar zaten Türkiye’nin kapısında bekliyor. Başkanlık tartışmasının neden tam sırası? İstikrar sağlanmalı ki iş dünyası hedeflerine yürüyebilsin. İstikrar istiyorsak, ağır rekabet koşularında hızlı hareket edip pozisyon almak istiyorsak Türk iş dünyası olarak çıkıp bu sistemin tıkandığını Türkiye’nin geleceği için iş dünyasının önünü açacak reformların yapılması gerektiğini haykırmalıyız.
Türkiye’ye dışardaki bakış açısı son dönemde nasıl?
Üzülerek söylemek gerekir ki dışardaki Türkiye algısı şu an son derece zayıflamış durumda. Yanlış anlatımlar yanlış imajlar nedeniyle. Ne yazık ki ülkemizde bazı insanlar Türkiye’yi yanlış anlatıyorlar. Türkiye’yi şu an Suriye gibi savaşın içerisinde, her gün her yerde bombaların patladığı bir ülke olarak anlatıyorlar. Yatırımcı bu nedenle temkinli. Turizmdeki durum belli. Bizler iş dünyası olarak bunu kırmak adına gerekli altyapıları oluşturup Türkiye’yi doğru anlatıp imajı düzeltmek için batıda çeşitli organizasyonlar yapıyoruz. Bu süreçte kadınların çok daha etkili olacağını gördüm.
Yanlış algıyı kırmak için iş dünyasına çağrınız ne olur?
Yabancı yatırımcıların Türkiye’yi yakından takip ettiklerini hep birlikte görüyoruz. Yatırımcılarla birlikte tüm dünya liderlerinin de gözü Türkiye üzerinde. Yaptığımız toplantılarda görüyoruz ki gerçekten Türkiye çok yanlış anlatılmış. Yanlış imaj oluşturuluyor. Terör ülkesi ilan ediliyor. Biz de toplantılarda terörün yalnızca Türkiye’nin sorunu olmadığını dile getiriyoruz. Güvenlik açısından bakınca İstanbul, Paris, Londra aynı diyoruz. İstanbul güvenli diyoruz. Siyasi istikrarın olduğu vurgusunu yapıyoruz. İkna da ediyoruz. ABD’de konferansta da söyledik. Özellikle iş kadınlarının bu süreci daha iyi anlatacağı inancındayız. İş kadınları olarak ABD’de başlattığımız bu çalışmadan çok olumlu geri dönüşlerini aldık. Devamında Londra ve İtalya’da iş dünyası ve iş kadınlarıyla bir araya geleceğiz. Suriye’den gelen mültecilerin durumunu ve Türkiye’nin yaptıklarını kadınlar olarak anlatınca olumlu geri dönüşünü görüyoruz. Özellikle işadamlarına ve işkadınlarına benim çağrım; dünden daha çok çalışacağız. Dünden daha çok emek ve çaba sarf edeceğiz. Asla ve asla kendi ülkemize olan inancımızı kaybetmeden ülkemizi terk etmeden, sermayeyi dışarıya çıkarmanın yollarını aramadan kendi ülkemizde kazandıklarımızla kendi ülkemizin geleceğine yatırım yapmamız lazım. Güvenlik açısından Türkiye’nin diğer ülkelerden farkı yok.
Terörle mücadele açısından dünyaya çağrınız ne olacak?
Problem nerede biliyor musunuz, ben inanıyorum ki hiç bir terör örgütü destek almadan varlığını sürdüremez. Her ülkenin terörist tanımlaması farklı. Tüm dünyanın tek bir terör, terörist ve terör örgütü tanımlaması ve tek bir metne bağlanması lazım. Ortak bir noktada birleşmesi lazım. Aksi takdirde benim teröristim senin teröristin gibi tanımlarla dünyada güvenlik sağlayamayız. Terör yeniden tanımlanmalı, ortak bir platformda bütün ülkeler buluşmalı. Ama erkek egemen liderlerle bu ne kadar sağlanır emin değilim. Onun için dünyada kadın liderlerin de artması gerektiğini düşünüyorum. Çocukları öldüren tüm oluşumlar terör örgütüdür. Liderler birleşip önlem almazsa hiç bir ülke güvenli olmayacak.
Kadınların siyasetteki yeri sizce yeterli bir oranda mı?
Hayatın bütününe baktığımızda çok vahşileştiğini görüyoruz. Yani insanlık, ahlaki değerler, rekabet koşulları yumuşayacağı yerde gitgide sertleşiyor ve vahşileşiyor. Bu ortamda kadınlar var olmaya çalışıyor. Tabii ki kadınlar siyasette daha fazla olmalı. Bu kadar rekabet koşullarının ağırlaştığı bir sistemde kadın belki de farklılık ve yumuşamayı sağlayacaktır. Evet kadın olmalı, ama gerçek manada duygusal zekasıyla ve merhametiyle bu sistemin içinde olmalı. Biz ülke olarak kadın hakları konusunda aslında öndeyiz. Dünya kadın başbakanı konuşurken Müslüman bir ülke olan Türkiye kadın başbakanı bağrına basmıştır. Ama erkek egemen sistemde en büyük haksızlık Tansu Çiller’e yapılmıştır. O bir kadın olmasaydı Süleyman Demirel onun hakkını alıp Mesut Yılmaz’a veremezdi. Ama karşısındaki kadın olduğu için bunu çok rahatlıkla yaptı. Biz kadınlar gerek siyasette, gerek iş dünyasında çok büyük haksızlıklara maruz kalabiliyoruz. Çünkü o kirli dünyanın içinde kirli sisteme ayak uydurmayı çok fazla beceremiyoruz. Ama biz yine de kadınlar olarak siyasette, ticarette ahlaki değerlerden taviz vermeden çalışmaya devam etmeliyiz. Çünkü dünyanın bize ihtiyacı var. 21. yüzyılın kadına ihtiyacı var. ABD kadın başkana doğru yürüyor. Karamsar değilim çok umutluyum. Kadın da olmazsa olmaz.