Tıp Fakültesi Öğrencileri, son zamanlarda tıpçılar arasında artan intihar olaylarını, en son Adana'da bir asistanın, Batman'da bir uzman hekimin ve İstanbul'da bir tıp fakültesi öğrencisinin iki gün içinde intihar etmesini yorumladı. Öğrenciler ağır çalışma koşullarının intiharları tetiklediğini söyledi.
Evrensel'de yer alan haber aynen şöyle:
Çukurova Üniversitesi'nden bir Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi şunları yazdı:
"18 yaşında bir gençken henüz göz alıcı cazibesi dışında başka bir bilgimiz olmadan atılıyoruz tıp fakültesine. Hayatını adamanın, birçok önceliğimizin değişmesinin ve bu zor yolda yaşayacağımız acı-tatlı hayatın farkında olmadan 18 yaşında bir genç tıp doktoru adayı oluyoruz. Fakülteye ilk girişin verdiği heyecan ve mutluluk o amfiye girip yeni insanlar tanımak hocaların size doktor bey diye seslenişinin verdiği gurur gibisi yoktur. Fakat bundan sonraki çetin hayatın ilk adımları bu tatlı olaylar ile başlar ama farkında değilsindir. Sınavlar gelir uykusuz stresli geceler seni bekler. Her zaman sınıfta kalma korkusu yaşarsın. Bir de ailenin maddi durumu yetersizse ki; ülkemizin şartlarında çok normal bir durumdur ve bu yetersizlik seni daha fazla yorar. Yere düşme şansın yoktur, düşünce tepetaklak olursun. Geçenlerde intihar eden daha doğrusu cinayete kurban giden Dr. Ece Ceyda Güdemek’i daha iyi anlıyorum. Öğrencilik yılları ve ağır çalışma koşulları böyle olmaya devam ettiğinde günde 36 saat nöbet tutacağımız zamanlar olacak. Ailemizden sevdiklerimizden dostlarımızdan uzakta zorunlu görevler olacak. Bir de hasta yakınlarından şiddet tehdit küfür gibi şeyler göreceğiz. Devlet bu konuda çok duyarsız.
Peki, bu konu hakkında bizim tıp öğrencileri ve geleceğin doktor adayları olarak taleplerimiz nedir diye soruldu mu hiç? Tabi ki de hiç bir yerde olmadığı gibi bize de bu sorular sorulmadı.
Öncelikle tıp öğrencileri olarak mezun sıkıntımız var. Öğretmen ve materyal eksiklerimiz oluyor. Örneğin bazı laboratuvar derslerinde bir öğretmenin başına 50-60 öğrenci toplanıyoruz. Fakülteler ve dersliklerde önemli eksiklikler var. Böyle olunca nitelikli doktorlar olarak yetişmemizin de önü kapanıyor.
Bizim geleceğin doktorları olarak da taleplerimiz var. Mezun öğrencilerin atamaları yapılmalı, hastane sayıları da buna paralel olarak arttırılmalı ve sağlık herkes için ulaşılabilir, nitelikli olmalı. Örneğin göz polikliniğinde bir doktora günde ortalama 150 hasta düşüyor böyle olunca doktor hasta ile iyi ilgilenemiyor. Bu şekilde hem doktor hem de hasta mağdur oluyor. Çünkü ülkede bayağı doktor açığı var. Böyle olunca doktorlara fazladan mesai yazılıyor ve 3 kişinin yapacağı iş, 1 kişiye yaptırılmak isteniyor.
Bizim birincil taleplerimiz bunlar ve taleplerimiz acilen çözüme kavuşturulması gerekiyor aksi takdirde daha çok Ece’ler kaybetmek istemiyoruz."
Adana Tıp Öğrenci Komisyonu tarafından yapılan açıklama şöyle:
"Tıp fakültesi öğrencileri olarak bu yazıya nereden başlayacağımızı bilmek gerçekten çok zor oldu. Sanki sıkça duyduğumuz “sözün bittiği yer” söylemi bu anlar için söylenmiş gibi geliyor. Evet bu hafta çok üzücü bir gün geçirdik. Yağmur Çavuşoğlu, Engin Karakuş, Ece Ceyda Güdemek… Üç meslektaşımızın intihar ettiği haberi hapsedildiğimiz kitapların sayfalarıyla boğuşurken, okulda dersten derse, hastanelerde stajdan staja, nöbetten nöbete koşarken bir tokat gibi yüzümüze çarptı. Bir tıp fakültesi öğrencisi, bir pediatri asistanı ve bir uzman hekim; kendisini ve hayatını insan sağlığına adamış 3 meslektaşımız bir anda hayata gözlerini yumdu. Peki, bu bir tesadüf müydü? Cevabımız elbette HAYIR! Özellikle son zamanlarda artan hekim intiharlarının zirveye ulaştığı gün ve varolan sağlık politikalarının ne denli yanlış ve zararlı olduğunun somut deliliydi. Evet, bu çürümüş sistem ve sağlık alanına yansımaları, hayat kurtarma hayali ve heyecanı için bin bir fedakârlık yapıp bu mesleği seçenleri adım adım tükenmişliğe ve intihara sürüklüyordu. Mevcut iktidarın başlattığı sağlıkta dönüşüm programı topluma medyada belirtildiği gibi bir devrim değil tam tersi bir çöküş olarak yansıyor. Hastanelerin en büyük rant kapısına döndüğü günümüzde insanlar sistematik bir biçimde hastaneye bağlı kılınmakta ve sonuç olarak sağlık emekçileri çok ağır çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Meslek hayatında performans puanı sisteminin sonucu olarak sağlık emekçileri arasında meslek içi barış zarar görüp hiyerarşi derinleşmektedir. Bunların yanında bir de modern hapishaneler olarak tanımladığımız hastanelerde doğal hale gelen mobbing uygulamaları, 36 saatlik nöbet süreleri, aşırı hasta sayısı ve iş yükü mesleği icra etmeyi olanaksız hale getirmiştir. Keza bilinçsizce arttırılan üniversite kontenjanları üniversite imkânlarını yetersiz kılıp ders verimini düşürerek nitelikli hekim yetişmesinin önüne geçmekte ve öğrenciler arası rekabeti zararlı boyuta getirmektedir. Tüm bunların sonucu olarak sağlık emekçileri şahsında toplum ciddi sağlıksızlık ve tükenmişliğe sürüklenmektedir. Biz sağlık öğrencileri sağlığı olmayan toplum özgür olamaz düşüncesiyle tüm toplumu sağlığımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz. Sağlık alanı asla bir rant kapısı değildir ve sağlık politikalarının tek kaygısı toplumu daha sağlıklı hale getirmek olmalıdır."
"Geleceğin sağlık emekçileri olarak üzgünüz, kaygılıyız"
Mersin'den Geysu Çatak ve Eren Gülmüş, de şunları kaydetti:
Adana’da bir asistan, Batman’da bir uzman hekim ve en son İstanbul’da bir tıp fakültesi öğrencisinin iki gün içerisinde intihar etmesi sağlık emekçilerini isyan ettirdi. Gazetemize konuşan tıp fakültesi öğrencileri de intiharları ağır çalışma koşullarının tetiklediğini söyledi.
Mersin Üniversitesi’nde Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan Mazlum, “Geleceğin sağlık emekçileri olarak üzgünüz” diyor. “Bu koşullar insanın birinci sınıfa başlarken beslediği hayallerinin suya düşmesinden başka bir anlama gelmiyor.” diyen Mazlum, “İnsan sağlığı için çalışıyorsunuz ve kendi sağlığınızdan oluyorsunuz. Bu mesleklerin insan hayatı için önemi ne olursa olsun, bu tür eziyete dönüşen koşulları gördükten sonra ne hayal kalır insanın içinde ne de bir istek.” ifadelerini kullanıyor. “Sağlık emekçilerini görüyorum, ağır çalışma koşulları altında çalışıyorlar” diyen Mazlum ekliyor: “Bazı arkadaşlarımın 36 saati bulan nöbetleri olduğunu biliyorum. Hastaneler yetersiz, personel sayısı da az. Sistem bunu nasıl kapatacak? Tabi ki ağır çalışma koşullarıyla. Emeklerimizi sömürüyorlar.” Üniversitelerde kontenjanların arttırılması gerektiğini söyleyen Mazlum, fakültelerde de etik derslerin artırılması gerektiğini düşünüyor.
Diş hekimliği okuyan Aslı adlı bir öğrenci de yaşananlar dolayısıyla tedirgin olduğunu söylüyor: “Düşününce bile korkuyorum. Bölümü seçerken bunlardan haberdar değildim ve bu koşullarda insanlara faydalı olabileceğime ihtimal vermiyorum” diyor. Aslı da sağlık alanında personel eksikliği olduğunu söylüyor ve kontenjanların arttırılması gerektiğini düşünüyor. Tıp fakültesinde okuyan ve ismini vermek istemeyen bir öğrenci de “Türkiye’deki eğitim sisteminin ne kadar kötü bir vaziyet içinde olduğunu herkes biliyor ve bu durum öğrencileri her konuda olumsuz etkileyip ilerleyen dönemlerde, geçen hafta olduğu gibi 3 emekçinin ölümüne yol açabiliyor” diyor.