Bölgede “savaş naralarının” yükseldiğini, Türkiye’nin silahların, bombaların, tankların gölgesinde bir gündemde yaşamak durumunda olduğunu söyleyen Baş, “Sözlerimize başlarken Orta ve Doğu Avrupa’yı bir cephaneliğe çeviren emperyalist bir suç örgütü olarak değerlendirdiğimiz NATO’yu, Ukrayna’dan elini çekmeye çağırıyoruz. Bütün bu tartışmaların başlangıç noktası, sözde Sovyet tehdidine, sözde sosyalizm tehdidine karşı kurulduğunu ilan eden, bu amaçla faaliyet sürdürdüğü yalanıyla var olan NATO’nun bu sözde tehdit bile ortadan kalkmasına rağmen yıllardır faaliyetlerini üstelik genişleyerek daha büyük tehditler yayarak sürdürmeye başlamasına işaret ediyoruz” dedi.
“Türkiye İşçi Partisi açısından bu ve benzeri gerilimlerde ilkesel yaklaşımlar esastır. Biz bütün sözlerimize “İşgal politikalarına ve savaşa hayır” diyerek başlıyoruz. Tüm emperyalist askeri paktlara karşı tutum almaya çağırıyoruz. Değerli yurttaşlar, NATO bir terör örgütüdür. NATO’nun varlığı dünya barışına, dünya halklarına dönük bir tehlikedir ve bugün bu kendisini çok daha açık biçimde göstermektedir.”
Taraflarının savaş olmadığını, “halkların kardeşliği” ve “barış” olduğunu ifade eden Baş’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
"Bizim tarafımız açık ve net bir biçimde emperyalizme karşı mücadele tarafıdır ve özellikle bütün derdi iktidar koltuğunu korumak olan bir iktidar tarafından yönetilen bir ülkenin yurttaşları olarak da saray rejimine Adalet ve Kalkınma Partisi'ne karşı mücadelenin yükseltilmesinin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez daha deneyimlediğimiz bir süreçten geçtiğimizi hatırlatmak istiyoruz. AKP çok uzun yıllardır emperyalist planlar doğrultusunda ülkemizi maceralara sürükleyerek halkımıza bedeller ödeterek iktidarını koruma stratejisini benimsemiş durumda. Suriye örneğinde bunu başardıklarını düşünüyor olabilirler. Suriye’de savaşı körükleyen politikaların bir parçası olmak orada doğrudan cihatçı çetelerin hamiliğini yaparak Türkiye’yi savaşın fiilen bir tarafı haline getiren politikalar AKP iktidarı açısından koltuğunu korumayı başarma sonucu getirmiş olabilir ama bunun bedelini Türkiye halkları, Suriye halkı ve hep birlikte bölge halkları olarak bizler ödüyoruz. Dolayısıyla oradan çıkardığı sonuçla bu gerilimi de kendi iktidarını korumak için kullanacağı kaygısı çok yaygın bir şekilde yurttaşlarımız tarafından hissediliyor. Biz daha önceki yaşadığımız acı tecrübelerden yola çıkarak bu konuda kararlı bir tutum içerisinde olacağımızı kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Çok ağır bedeller ödedik."
Türkiye’nin pek çok yerinde işçi direnişleri, işçilerin hak mücadelesi büyüyerek devam ediyor. Sevindirici bir haber aldık geçtiğimiz günlerde. Migros depolarında direnen işçi kardeşlerimiz gündem olmuşlardı, kamuoyunun geniş desteğini almışlardı… Verdikleri mücadele ile ilgili olarak ve nihayetinde geçtiğimiz günlerde işten atılan işçi arkadaşlarımız geri alındılar. Maaşlarında bir artışa gidildi, prim ödemelerinin yapılacağı açıklandı. İşçi sağlığı ve çalışma koşullarıyla ilgili de düzeltme taleplerinin yerine getirileceği ortaya çıktı. Şimdi bu gelişmeyi çok önemli buluyoruz onu söyleyeyim. Migros direnişi bize bir kez daha direnen işçilerin kazanacağını işçilerin inadının dayanışmasının sonuç aldığını göstermiş oldu. Ne patronlar, ne polis, ne onların şiddeti işçilerin birliği dayanışması mücadelesi karşısında hiçbir şey yapamıyor. Sonunda kazanan işçiler oluyor ve şunun da altını özellikle çizmek istiyoruz. Bu zafer esas olarak birlikte direnen işçi arkadaşlarımızın onlara öncülük eden sendikalarının ve kararlı inatçı eylemlerinin bir sonucudur. Hepsine tüm Türkiye işçi sınıfı adına teşekkür ediyoruz. Bu mücadeleye destek veren tüm yurttaşlarımıza ve bir sanatçı sorumluluğuyla onların yanında duran Haluk Levent’e de özel olarak teşekkür etmek istiyoruz.