T24- Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Diyarbakır'daki Aydın, İstanbul'daki Serap, Reşadiye'deki 7 askerin suçu günahı neydi. Kim ne söylerse söylesin, ana-babaların yüreğine düşen acıyı kimse bilemez" diye konuştu.Sabah gazetesinden Savaş Ay'ın sorularını yanıtlayan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, bölgedeki pek çok sorun ve siyasi aktörün olduğundan farklı gösterildiğini belirterk, "Bu nedenle yaşadıklarımızın bir imaj değil, bir algı sorunu olduğuna inanıyorum" diye konuştu. Baydemir'in bugün (20 Aralık 2009) sabah gazetesinde yayınlanan röportajı şöyle:
Osman Baydemir Diyarbakır'ın ünlü belediye başkanı. Özel hayatı kapalı kutu ama aralayınca görüyorum. Lüks tüketimi sevmiyor. Elbisesi ucuz fakat kaliteli yerlerden; mesela bugünkü KİP'ten. Kiralık araç kullanıyor. Evi 160 metrekare. Taksitle aldı, hâlâ borç ödüyor. Silah taşımıyor ve hiçbir zaman da taşıyıp kullanmamış. Yerli-yabancı 100 kadar basın mensubu konuşabilmek için günlerdir sırada. Uzun süre konuşmamaya kararlı. Vali ile yapacağı özel görüşme sırasında yanına sokulup çok ısrarcı olunca, "peki" demek zorunda kalıyor. Fotoğraflarımızı çeken Diyarbakır Valisi dersem, siz bana ne dersiniz? nEvlenip çoluk çocuk olunca daha duygusal mı oldunuz? Hukuk Fakültesi'ni kazandığım günden taa avukat olana kadar, her gün ama her gün evden çıkarken annem peşimden su dökerdi. İçinde "acaba gider de dönmeyebilir mi" korkusu vardı. Her anne "belki acı haberi gelir" endişesiyle yaşıyordu. Çocuklarımdan sonra annemi daha iyi anlıyorum. 'EŞİM HER GÜN AĞLIYOR' Çocuklarınızın geleceği için endişeleniyor musunuz ? Oğlum Mirnazar 5 yaşında. Adının anlamı "Bilge Adam." Kızıma da "ince bakış" manasında Ranya adını verdik. Elbette eğitimli, geleceklerinin aydınlık olmasını isteriz. Ama eşim de ben de bu aydınlığı sadece kendi oğlumuz ve kızımızın geleceğinde görmüyoruz. Bu kentte, bu ülkede yaşan her çocuğun geleceğinde görüyoruz. Sokaktaki çocuklarla çocuklarımız arasında bir ayrım koyamıyoruz. Eşim Reyhan'ın hemen her gün televizyon haberlerini izlerken ağladığına tanık oluyorum. Geç evlendiniz sayılır. Nasıl oldu da bunca sıkıntı, gerilim arasında yürekler birbirine düşecek zamanı buldu? Bir panelde tanıştık. O da benim gibi avukattı. Çok iyi İngilizce biliyordu. O dönemde bölgemizde böyle İngilizce bileni bulmak 'afyon' bulmak gibi zor bir işti. Eşimle daima çok önemli oranda aynı pencereden bakıyoruz. İnsan hakları, haklar ve özgürlüklerin toplumsal huzuru getirebileceği umutlar penceresi. Bu sıkıntıların bedelini çocuklar ödememeli, kadınlar ödememeli, hatta bıyığı terlememiş gençler ödememeli. Diyarbakır'da arkasından kurşun sıkılarak öldürülen Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencisi Aydın Erdem'in veya İstanbul'da otobüse binen Serap'ın ne günahı, ne suçu vardı Allah aşkına? Bulanık'ta ölenlerin, hatta daha açık söyleyeyim Tokat Reşadiye'de ölen 7 asker gencin ne günahı vardı? Bunların ocağına ateş düştü, sorun mu çözüldü, daha iyi mi oldu, bunlar neyi sağladı? En duyarlı siyasetçi bile, ne söylerse söylesin, ne yaşarsa yaşasın, evlat yitirmiş bir ana babanın acısını yaşayamaz. Süleyman Demirel'in şu sözü geldi aklıma: "Deveye 'yokuşu mu seversin inişi mi?' diye sormuşlar. 'Düzü yok mu bunun?' demiş" Niye söylediniz bunu? Sizi ya çok seviyorlar ya da "vay ölen teröriste cenaze arabası yolladı, evine taziyeye gitti" deyip kızıyorlar. (Kahkahalarla gülüyor) Gülmem Süleyman Bey'in sözüne. Sorunun yanıtına gelince, bana kızanları doğru değil ama haklı buluyorum. Maalesef siyasetin hakemi yok. Sizin ne olduğunuz ve neyi savunduğunuz bir şey ifade etmiyor. Nasıl algılandığınıza, halka nasıl sunulduğunuza bağlı her şey. Bölgedeki pek çok sorun ve siyasi aktör olduğundan farklı gösterildi. Bu nedenle yaşadıklarımızın bir imaj değil, bir algı sorunu olduğuna inanıyorum. Bunu çözmenin yollarından biri, buralara daha fazla gelmelerdir. Buraya gelip kendi gözüyle görmeli insanlar. Ezberleri bozulacaktır. Şubat tatilini Avrupa'da, Uludağ'da geçirmesinler bir defalığına. Mardin'e, Midyat'a, Hasankeyf'e gelsinler.