Avukat Aslı Kazan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’ın 'FETÖ' soruşturması kapsamında tutuklu damadı Ömer Faruk Kavurmacı'nın sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesine ilişkin olarak, rapor veren doktor hakkında bir iddiayı ortaya attı.
"Evet, Kavurmacı 18 Nisan 2017 tarihinde Özel Acıbadem Hastanesi çalışanı bir doktor tarafından düzenlenen raporla tahliye edildi" diyen Kazan, "Ancak rapor tarihinde muayene etmediği tutuklu hakkında 'epilepsi' ve 'uyku apnesi' gibi sağlık sorunları bulunduğuna ilişkin belge düzenleyen bu doktor bir nörolog değil, dahiliye uzmanıydı. Oysa epilepsi ve uyku apnesi, nöroloji anabilim dalının uzmanlık alanına giren sağlık sorunlarıydı" ifadesini kullandı.
Kazan, "Kadir Topbaş’ın damadına uğrayan adaletin, cezaevlerinde bulunan tüm tutuklu ve hükümlülere elini uzatmasını diliyoruz" dedi.
Aslı Kazan'ın, Oda TV için kaleme aldığı yazısı şöyle:
Kadir Topbaş’ın FETÖ soruşturması kapsamında tutuklu olan damadı Ömer Faruk Kavurmacı, avukatları tarafından yapılan itiraz sonucunda 3 Mayıs 2017 tarihinde serbest bırakıldı. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği Kavurmacı’nın Özel Acıbadem Hastanesi tarafından düzenlenen 18 Nisan 2017 tarihli sağlık raporunu esas alarak "epilepsi" ve "uyku apnesi" rahatsızlıklarının "telafisi güç bazı zararlara neden olacağı" gerekçesiyle tahliyesine kararı vermişti
Kişilerin tutuksuz yargılanması esastır. Üstelik kalıcı rahatsızlıkları bulunan kişilerin tutuksuz yargılanması zorunluluktur. Bu hakkın soruşturmaya/davaya konu kişiyle, örgütle veya suçun kendisiyle bir bağ kurularak değerlendirilmesi düşünülemez. Üstelik bu sorun, Kavurmacı’nın üyesi olmakla suçlandığı örgütün geçmişte yarattığı önemli mağduriyetler ve yargıya egemen olduğu dönemde bu meselede ortaya koyduğu anlayıştan bağımsız bir şekilde değerlendirilmelidir.
Ancak mevcut yargı sistemimiz ve uygulamaları bu kararı sorgulamamızı zorunlu kılıyor. Tahliye kararının kişiye özel bir uygulamadan mı, yoksa hukuksal bir bakış açısından mı kaynaklandığını tespit etmek gerekiyor. Hâlihazırda Ceza İnfaz Kurumlarında, sayıları dönemsel olarak çeşitli insan hakları örgütleri tarafından paylaşılan yüzlerce hasta tutuklu ve hükümlü var. Bunun yanında ülkenin hemen hemen tüm adliyelerinde, yargının temel mesaisini belirleyenin FETÖ soruşturma ve davaları olması gerçeği karşısında bu sorgulama büsbütün hayati bir önem kazanıyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda, Fettullahçı İşadamları hakkında 13 Nisan 2017 günlü iddianame hazırlanarak ilgili Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. Fethullah Gülen’in 1 numaralı sanık, TUSKON başkan ve genel sekreterinin 2 ve 3 numaralı sanık olduğu iddianamenin 4 numaralı sanığı Ömer Faruk Kavurmacı, iddianame henüz kabul edilmeden Sulh Ceza Hakimi tarafından tahliye edildi. Böylece ilk 3 sanığının firari olduğu iddianamenin 1 numaralı tutuklu sanığı da bırakılmış oldu.
İstanbul C. Savcısı Ercan Demir iddianamesini 13 Nisan 2017 tarihinde hazırladı. Başsavcılık 15 gün inceledikten sonra iddianameyi İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Artık soruşturma tamamlanmıştı. Sadece 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameyi kabul kararı bekleniyordu. Fakat inanılmaz bir gelişme yaşandı. Bir soruşturma makamı olan sulh ceza hakimliği, asıl mahkemeyi beklemeden araya girdi ve acil bir şekilde Kadir Topbaş’ın damadı hakkında tahliye kararı verdi. Eşi benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıyaydık. Sulh ceza hâkimliği tahliye kararını sağlık sorunları gerekçesine dayandırıyordu ve bu durum ilk bakışta bir aciliyetin bulunduğunu düşündürüyordu. Peki gerçekte öyle miydi? Hakimlik kararı incelendiğinde bu türden bir aciliyetin bulunmadığı anlaşılıyordu.
Evet, Kavurmacı 18 Nisan 2017 tarihinde Özel Acıbadem Hastanesi çalışanı bir doktor tarafından düzenlenen raporla tahliye edildi. Ancak rapor tarihinde muayene etmediği tutuklu hakkında “epilepsi” ve “uyku apnesi” gibi sağlık sorunları bulunduğuna ilişkin belge düzenleyen bu doktor bir nörolog değil dahiliye uzmanıydı. Oysa epilepsi ve uyku apnesi, nöroloji anabilim dalının uzmanlık alanına giren sağlık sorunlarıydı.
Tahliyeye gerekçe olarak gösterilen bu belge muayene yapılmadan / dosya üzerinden düzenlenmişti. Ve 2005, 2009 ve 2012 tarihlerinde hazırlanmış önceki raporların değerlendirilmesinden ibaret olduğu anlaşılıyordu.
Oysa mevzuat, tutuklu ve/veya hükümlünün özel bir hastanede muayene edilmesi ve tedavi görmesi olanaklarını imkansız kılıyordu.
Gerçekten, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından 01 Ocak 2006 tarihinde yayınlanan genelgede tutuklu ve hükümlülerin nerede muayene ve tedavi olacakları ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Söz konusu genelgeye göre hasta tutuklu ya da hükümlü sırasıyla kurum hekimi, devlet hastanesi ve Üniversite hastanesinde muayene ve tedavi edilecektir. Kavurmacı hakkında verilen tahliye kararı, bu zincirin toptan atlandığını ve hastalığın uzmanı olmayan özel hastane hekimi tarafından / tutuklunun muayenesi dahi gerçekleştirilmeden bir rapor düzenlendiğini göstermektedir.
Gerçekten Kavurmacı’nın tahliye kararını incelediğimizde cezaevinde bulunduğu dönemde rahatsızlığını belgeleyen tek bir başvuru yahut raporun olmadığını anlıyoruz.
Ayrıca tahliyeye gerekçe yapılan özel hastane raporu ile tahliye arasında açık bir uyumsuzluk bulunmaktadır.
Kavurmacının rahatsızlığına ilişkin belgede, “kişinin yalnız kalması, oruç veya uzun saatte aç kalması, araç, uzun süre elektronik cihaz kullanmasının sakınca yaratacağı” raporlanmıştır. Oysa kişinin yalnız kalması sakıncalıysa, tutulduğu bölümde yanında başka bir tutuklunun kalmasının önünde bir engel yoktur. Oruç ve uzun süre aç kalamıyorsa, cezaevinde kendisine verilen iaşe arttırılabilinir. Ve bildiğimiz kadarıyla kişinin cezaevi kantininden alışveriş yapma imkanında bir kısıtlama bulunmamaktadır. Araç ve elektronik cihaz kullanma meselesine gelecek olursak, cezaevinde zaten elektronik cihaz kullanmak yasaktır. Araç kullanma imkânı ise hiç bulunmamaktadır. Dolayısıyla kişinin rahatsızlığına ilişkin bu semptomların cezaevinde kalmasına engel bir durum oluşturduğu söylenemez.
Aynı soruşturma kapsamında iddianamede 20 Numaralı sanık olan Levent Dursun Akın’ın "sarkoidoz" hastalığı bulunmasına ve sevk zincirine uygun sağlık raporları olmasına karşı avukatları tarafından yapılan tahliye başvuruları reddedilirken, Kavurmacı’nın AKP İstanbul il yönetim kurulu üyesi olan avukatının hukuku dolanan talebinin kabul edilmesi düşündürücüdür.
Ve son olarak, tahliye kararını veren hakim hakkında daha önce HSYK tarafından çelişkili tahliye/tutuklama kararları nedeniyle inceleme yapıldığına ilişkin gazete haberlerini de unutmayalım.
Bu gerçekler karşısında ortada normal hukuksal bir sürecin yaşandığını düşünemiyor insan.
Ama yine de bu musibetten hayırlı bir sonuç çıkmasını umut ediyoruz. Cezaevlerinde çok ciddi sağlık sorunları olan yüzlerce hasta tutuklu ve hükümlü var. Bu kişiler salt devleti yöneten kadroyla akrabalık bağı bulunmadıkları için ölüme terk edilmemeli, serbest bırakılmalıdırlar.
Kadir Topbaş’ın damadına uğrayan adaletin, cezaevlerinde bulunan tüm tutuklu ve hükümlülere elini uzatmasını diliyoruz.