Işıl Öz/T24
“Kapının önünü kaplayan ayakkabıların yanına çıkarttık ayakkabılarımızı. Ethem’in ayakkabısı yoktu... Şişmiş gözlerin, acılı gülümseyişlerin karşısına oturduk. Acınız acımızdır dedik. Hafifledi mi acıları? Hayır.”
12 Eylül 1980 darbesi ardından gözaltına alındıktan sonra dövülerek öldürülen İlhan Erdost’un kızı Alaz Erdost, Eren Aysan ve Özge Mumcu’yla Ethem Sarısülük ailesine yaptıkları taziye ziyaretini böyle anlatıyor. Gezi Parkı eylemlerinde polis kurşunuyla öldürülen Sarısülük’ün ailesine ziyaretlerini anlatmaya şöyle devam ediyor Erdost:
“‘Üzülmeyin’ dedik. ‘Yalanlara canınızı sıkmayın’ dedik. Bizim de başımıza geldi. Babamın kalp krizi geçirdiğini iddia ettiler örneğin, Özge’nin babasının (Uğur Mumcu) otopsi raporunu mavi gözlü olarak çıkardılar, Eren’in babasının (Behçet Aysan) aranan katillerine ehliyet verdiler... ‘Yalan söyleyecekler’ dedik. Hazır olun. Başladılar da zaten yalanlara. Şunu yapın, bunu yapın... Hep yanınızdayız, desteğiz...
‘Kokusu bu evde kalamayacak, bir gün kaybolacak’ diyemedik. ‘Bu kalabalık dağılacak, bir başınıza kalacaksınız, ağlamaktan usanmayacaksınız’ diyemedik... ‘Geçecek ama meraklanmayın... Yanmayacak anneciğim için bu kadar, eskisi gibi güleceksin kahkahayla’ diyemedik... Yalan söyleyemedik...
Bilirkişi gibiydik. Hepsini yaşamıştık. Söylenecekler vardı, söylenemeyecekler de.
Ertesi gün 2 Temmuz malum, yoğun geçecek. Anmamız var, biz artık kalkalım dedik. Biz bir yeri, hep başka bir acı için terk ettik.
Sarıldık. Öyle kalsak diner miydi sızı? Hayır. Çünkü biliyoruz biz. Hep acır. Hep kanar. Hep yanar.”
Sivas katliamı nedeniyle hayatını kaybeden şair ve doktor Behçet Aysan’ın kızı, Toplumsal Bellek Platformu üyelerinden Eren Aysan, “Yine bir acının kıyısında buluşuyoruz. Aynı ırmakta yıkandığımız dostlar, Özge Mumcu, Bülent Tekiner, Sertaç Ekinci, Gül ve Alaz Erdost yeni bir öldürümün ailesinin yanındayız” diyor ve ziyareti şöyle anlatıyor:
“Batıkent’te buram buram emek kokan bir eve giriyoruz önce… Susuyor, susuyoruz. Boğazımız düğüm düğüm… Bakıyoruz onlara, onlar bizlere… Sessizlik… Kocaman açılmış gözlerimizle gözlerimiz buluşuyor.”
İlhan Erdost’un eşi Gül Erdost, söze başlıyor. Önce, Toplumsal Bellek Platformu’ndan söz açıyor:
“Bizler, bu ülkede payımıza düşen acıları ta can evimizde yaşamak zorunda kaldık. Sevdiklerimizi siyasi cinayetlerde yitirdik. Bizi acılarda akraba ettiler. Düşüncelerimiz, yaşama bakışımız farklı olsa da; evimizin, yüreğimizin içine düşen korla, ortak paydamız olan acımızla birleştik. Bizim yerimize adalet konuşmalıydı. Biz konuşuyorsak adalet yoktur.”
“Hangi birinden konuşalım da yeniden yanalım?” diye sordu Aysan: “Zeki Tekiner’in tetikçisinin salıverilmesinden mi, Yusuf Ekinci cinayetinin aydınlatılamamasından mı, Abdi İpekçi’nin katilinin reklam malzemesine dönüştürülmesinden mi, Sivas’ın zamanaşımına kurban gitmesinden mi, Kemal Türkler’in kızının, ‘Ben babamın katilini gördüm’ demesine rağmen çığlığının duyulmak istenmemesinden mi, Cavit Orhan Tütengil’in katilinin Meclis’e girip bir de İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olmasından mı? Özge, ‘Babamın otopsi raporuna onu sarı saçlı, mavi gözlü olarak yazmışlar’ diyor, Artık gülemiyoruz bile... Taziyeye gelenlerden biri izin istiyor, ‘Yarın Sivas’ın yıldönümüne gideceğiz’ diyor. Gözlerim buğulanıyor. Sertaç konuşamıyor. Anlıyorum ki, Nazım’ın dizeleri gibiyiz... Geberiyoruz kederden... Ayrılırken sımsıkı sarılıyoruz anneye, abilere... Dışarda bir sigara yakıyoruz. Duman gökyüzüne savrulurken biliyoruz ki, ‘adaleti çoktan yitirdik a dostlar, hükümsüzdür!’”
Söz Özge Mumcu’da:
“‘5 çocuğum vardı, birini katil aldı’ diyor Ethem’in annesi. Cenaze evlerinin havası ağırdır ancak taze, gözümüzün önünde yaşanan bir cinayetin üzerine söylenecek çok söz yok gibi. Aslında çok söz var ve de bir suskunluk var. Ülkenin farklı dönemlerinde aynı durumlarından geçmişiz, onlar bu yolun daha başında...
Emekçi bir aile. Oğulları fabrikada çalışıyor... Mustafa Sarısülük işten kendisinin ayrıldığını söylüyor; dava süreçlerini takip etmek adına. Gezi Olayları sırasında ölen diğer isimlerin aksine, olayın görüntüleri ve faili kamera kayıtları altına alınmış olduğundan, olayın kamuoyundaki etkisi daha derin.
Ailemiz büyümesin istemiştik, 2009 yılında bir araya gelirken. Gözlerimizin önünde bir cinayet daha işlendi. Bebekten katil yaratan el yeniden harekete geçti.
Özetle, platform ailemiz, cezasızlık (impunity) kavramına vurgu yaparak; hepimizin yaşadıklarından örnekler vererek anlatıyoruz, oysa acıları daha çok taze.
Cezasızlık ise hâlâ bu cinayetlerin çözülmemesinde en derin koruyucu.
Mustafa Sarısülük, ‘Biliyoruz giderek yalnızlaşacağız’ diyor. Haklı, başımı sallayarak susuyorum.”