Toplumsal uzlaşmanın temel aracı: Laiklik

Çizgi: Selçuk Demirel

İsmail Özcan*

Türkiye’de her yıl Ramazanla birlikte dinsel konular ve tartışmalar olabildiğince öne çıkıyor ve gündemin ilk sıralarına oturuyor. Gerek yazılı gerekse görüntülü medya organlarında yer alan bu dinsel konular ve tartışmalarla ilgili programlarda toplumun bütününün iyiliği ve esenliği için bir işlevi olacak fikirler, görüşler ve çözümler ortaya konamıyor; tek tek şahısları, dar bir kesimi ilgilendiren çok basit, çok marjinal açıklamalar, soru ve cevaplarla yer ve zaman dolduruluyor. Çağımızda esas olan dinin ve dindarlığın özgürleşmesi, bu alandaki seçeneklerden istenenin kolayca tercih edilebilmesi; tek bir bakışın, görüşün ve yorumun dayatılmamasıdır. Bunun da tek aracı laikliktir. Dinin ve dindarlığın kişisel, örgütsel ve siyasal bir baskı ve sömürü aracı olmaktan kurtarılmasının başka alternatifi yoktur.

Laikliğin özü ve ruhu şu iki esastır:

1-Devletin din kurallarıyla yönetilmemesidir. Din kurallarıyla yönetilmeyen bu devletin toplumda mevcut bütün din, inanç ve mezhepler karşısında tarafsız ve hepsine eşit mesafede olmasıdır.

2-Bu anlamdaki laik devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gereği olarak vatandaşlarının din, mezhep, inanç ve inançsızlık konularında birbirlerine karşılıklı saygı göstermeleri için gerekli yasal düzenlemeleri yapması, sınırları belirlemesidir.  

Bu iki koşulun yerine getirildiği her devlet ve toplum laiktir ve bunların dışındaki her şey yoruma ve zamana ve zemine göre yeni düzenlemelere açıktır.

Laiklik, din ve inanç özgürlüğü kadar inancın dışavurumu ve yaşanması olan dindarlığın da güvencesidir. Bu sistemde dileyen ve isteyen; kimseye din ve dindarlık empoze etmemek, dini siyasete ve kişisel çıkarlara araç yapmamak koşuluyla dilediği kadar dindar olabilir.

 Laiklik; yüzyıllarca süren vicdan, din, inanç ve kanaat özgürlünü sağlama çabaları sonunda keşfedilmiş son derece akılcı, o ölçüde değerli ve tutarlı bir formüldür. Bu formül, iyi uygulandığı her ülkede dinler, inançlar ve dindarlar arası saygı ve hoşgörünün zemini olmuştur.

Laiklik; din, inanç, mezhep ihtilaf ve çatışmalarını önlemenin bilinen en doğru adresidir ve din ve inanç özgürlüğünün bugün için alternatifsiz temel aracıdır. Bu yüzden de günümüz dünyasında uygarlığın, çağdaşlığın, modernliğin en belirleyici, en ayırt edici kriteridir. Türkiye’yi diğer bütün Müslüman ülkelerden farklı, üstün ve çağdaş kılan da bu esastır.

Günümüz Türkiye’sinde marjinal kişi ve gruplar hariç artık hiç kimse laiklik olmasın demiyor. Laikliğin gerekliliğinde ve öneminde büyük çoğunluk uzlaşmış bulunuyor. Türk halkı ile yapılan bütün anketlerde, kamuoyu yoklamalarında laikliği benimseyenlerin veya laiklikle bir sorunu olmayanların oranı yüzde seksenlerde, doksanlarda çıkmaktadır. Bu Türk laikliğinin başarısıdır.

Türkiye’nin en önemli hedefi özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye ulaşmak olmalıdır. Bu demokrasinin erdemi farklılıkları eritmek, yok etmek değil; barış ve uzlaşma içinde birlikte yaşatmaktır. Hukuk devletinin doğru dürüst işlemesi, insan haklarının güvenceye kavuşması, basın özgürlüğünün tam olarak sağlanması gibi çağdaşlığın evrensel standartlarını yakalamak ancak bu demokrasi ile mümkün olmaktadır.  İşte bu demokrasinin en önemli dayanağı, bir anlamda omurgası da laikliktir. 

Laiklik asla dinsizlik ve din karşıtlığı değil, dinin devleti yönetme amaçlı siyasal bir ideoloji haline getirilmemesidir. Din böyle bir amaca yöneldiğinde, böyle bir amacın ideolojisi haline getirildiğinde toplumda özgürlük, demokrasi ve çağdaşlığın alamet-i farikası olan çoğulculuk bitiyor; tek inancın, tek görüşün, tek yorumun dayatmaları ve o dayatmalardan doğan çatışmalar başlıyor.

Türkiye’de dindar/muhafazakâr camia bütün bu nedenlerle laikliğe yaklaşımını gözden geçirmeli, laikliğe ilişkin önyargılarından arınmalıdır. Geçmişte Cumhuriyetin laiklik ilkesi adına birçok yanlışlar yapıldığına, laikliğin dayatmacı bir anlayışla uygulanması sebebiyle zaman zaman samimi dindarlara ağır mağduriyetler yaşatıldığına takılıp kalmadan özgürlükçü bir laikliğin toplumdaki tüm inanç gruplarının barışı ve karşılıklı saygısı için olmazsa olmaz bir esas olduğuna ikna olmalıdır.

Türkiye, dönem dönem yanlış uygulanan laikliğiyle bile bütün İslam ülkelerine fark atmayı başarmıştır. Bu laiklik sayesinde kadın erkek eşitliğinde önemli mesafeler alınmış;  kızlarımız, kadınlarımız her alanda eğitim görebilmiş;  kişilik ve bireysellik kazanabilmiş; bazı İslam ülkelerinde kadınlar sürücü belgesi bile alamazken bizim kadınlarımız her türlü memuriyeti elde edebilmiş; bütün kamusal alanlarda var olabilmiş; ülke kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir.

Toplumun ezici çoğunluğunca benimsenen ve çağdaş standartlarda uygulanan bir laikliğin Türkiye’ye sağlayacağı kazançların sınırı yoktur.

*Yazar-eğitimci