Adana Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, küresel ısınma ile birlikte sonbahar mevsimdeki yağışların geçen yıllara göre oldukça azaldığını söyledi. Toprağın kurumasıyla bitkisel üretimde verimin düşmesinin yanı sıra erozyon ve çölleşme tehlikesinin de ortaya çıkacağını dikkat çeken Prof. Dr. Ortaş, "Türkiye topraklarının yüzde 75'i rüzgâr ve su erozyonuna açık" dedi.
Prof. Dr. Ortaş, Türkiye, kısmen Yunanistan ve Orta Doğu ülkelerinin içinde bulunduğu coğrafyada önümüzdeki yıllarda, daha az yağışın düşmesine bağlı olarak ciddi bir kuraklık süreci yaşayacağını söyledi.
Prof. Dr. Ortaş, küresel ısınma sürecinde ilk olarak toprağın zarar gördüğünü ve içindeki suyun buharlaşması sonucu kuruduğunu vurguladı. İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere birçok bölgenin hala yağış almadığını hatırlatan Ortaş, "Buralarda sonbahar mevsiminde en azından birkaç gün yağış olurdu ve toprakta belli bir nem düzeyi oluşurdu. Çiftçiler de kışlık buğday ekimlerini toprakta tutulan bu nem sayesinde yapardı. Şu anda Adana'nın kuzeyinde Toros Dağları'nın eteklerinde yağışların az düştüğü bölgelerde insanlar üretim yapamıyor. Etek arazilere toprak kuru olduğu için çiftçiler, toprağı işlemekte zorlandıklarını belirtiyor. Diyelim ki; çiftçi ayçiçeği ekiyor, 100 kilo üretim alamıyor, buğday ekiyor, 200 kilo üretim alamıyor. Verim düşüyor, çünkü toprakta su yok, suyu tutacak kadar derinlik yok, organik maddeler eksik. Bunun yanında yarın bir gün Toros Dağları'na kar ve yağmur yağmazsa, o sular gelip barajları doldurmazsa, ileride Çukurova ovasındaki tarla ve bahçe tarımının sulamalarını da yapamayabiliriz" dedi.
Toprakta su olmadığında insanların beslendiği bütün gıdaların temeli olan bitkilerin de gelişmediğini anlatan Prof. Dr. Ortaş, bu durumun erozyon tehlikesini de beraberinde getirdiğine dikkati çekerek, "Bitki kökleri, topraktaki taneleri bir arada tutarak, bizim Anadolu'daki insanlarımızın kullandığı dilde 'kesekler' oluşuyor. Bu kesekler oldukça önemli çünkü su ve rüzgar erozyonuna karşı toprağı yerinde tutuyor. Bitkiler, çıkarmış olduğu salgıların yanı sıra yaprakları, dalları, kökleri toprakta birikiyor. Ve onlar ayrışarak, toprağın organik maddesi dediğimiz çok önemli bir kısmını yaratıyor. Eğer onu tutamazsak, toprak gevşeyerek, rüzgar ve su erozyonuna açık hale geliyor. Türkiye topraklarının da yüzde 75'i rüzgar ve su erozyonuna açık bir halde bulunmaktadır" diye konuştu.
Erozyon tehlikesinin yanı sıra toprak kuruduğu zaman çölleşme denilen kavramın oluştuğunu da vurgulayan Prof. Dr. Ortaş, şöyle konuştu:
"İklim ve toprak bilimcilerinin, bizlerin öngörüsü; önümüzdeki 50 ila 100 yılda Anadolu'nun birçok alanı da çölleşecektir. Bu, dünyanın uğraştığı evrensel bir sorun. Endüstriyel tarımın yerine Avrupa Birliği'nin yakın zamanda ortaya koydukları temel dönüşüm felsefesi olan ve uygulanacak 'Yeşil Mutabakat' anlaşmasına dahil olmamız, ülkemizin kalkınma stratejilerini düşük karbon salınımına uyarlamamız gerekiyor. Yeniden doğanın yasalarına, mekanizmalarına uygun bir üretim sistemine geçmemiz lazım. Yoksa hepimizin yaşamı, beslenmesi ve sürdürebilirliği bu alamda tehlikede diyebiliriz." (DHA)