Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilememesinin ardından olağanüstü kurultaya giden CHP’de Parti Meclisi dışında kalan Erdoğan Toprak, faturanın kendisine kesilmesine kırgın olduğunu söyledi. Toprak “Partiyi sağa kaydırmakla, cemaatçilikle suçlandım. Bu sıkıntıları göğüsleyen birinin kötü adam ilan edilmesini içime sindiremiyorum” diyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk kez genel başkanlık için, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile yarıştığı kurultayda, “çatı aday” Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim kampanyasının Genel Başkan Yardımcısı olarak koordinatörlüğünü üstlenen İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Parti Meclisi dışında kalmıştı.
CHP’ye yeni katılan emekli büyükelçi Murat Özçelik’le birlikte, Kılıçdaroğlu’nun “anahtar listesi”nden düşürülen iki isimden biri olan Erdoğan Toprak, “delegenin takdiri” dese de bu sonucu hak etmediğini düşünüyor. “Belki kendimizi yeterince anlatamadık” diyerek, delegeyi suçlamamaya özen gösteren Toprak, kırgınlığını “Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, sol kimliğimle bedel ödemişken, sağcı damgası yedim, gidip bir yerde konuşma yaptım diye cemaatçi oldum. İmkânsızlıklar içinde Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kampanyasını yürüttüm, ama onun da faturası bana çıktı” sözleriyle dile getirdi.
Delege “takdir etmese” de CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “başdanışmanığına” getirdiği Erdoğan Toprak, kendisine yöneltilen eleştiriler, PM listesine girememesi, cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki rolü ve bundan sonraki hedefleri konusunda Cumhuriyet gazetesinden Ayşe Sayın’ın sorularını yanıtladı. Cumhuriyet’te “Cemaatçi değil bedel ödemiş devrimciyim” başlığıyla yayımlanan (28 Eylül 2014) röportaj şöyle:
Delege neden sizi “çizdi?” Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin faturası size mi çıktı?
Çizme değil de, az oy alma diyelim. PM’ye giren birçok arkadaşımla aramda 40-50 oy farkı var. Ben hâlâ yedeklerde ön sıralarda bekleyen biriyim. Şimdilik “yedek kulübesindeyim” diyelim. Nedene gelince, delegenin takdiri tabii... Normaldir de... İcraat yaptığınız zaman, birçok kararda etkiniz olduğu zaman hedef haline gelebilirsiniz. Bu partide böyle bir gelenek var. Güçlü isimlerin üstünün çizildiğini hep görüyoruz, mesela Önder Sav, Eşref Erdem’in de hep son sıralardan PM’ye girdiğini biliyorum. Karar noktalarında olduğunuzda tepki alıyorsunuz, o nedenle normal karşılıyorum. Biz bu süreci yeterince anlatamadık kendi tabanımıza galiba, cumhurbaşkanı adayımızla ilgili belki de koordinasyonun başında olduğum için böyle bir algı oluşmuş olabilir. Cumhurbaşkanı adaylık sürecine geri dönmek istemem ama baktığınızda, Sayın Ekmeledddin İhsanoğlu’nu tanımaktan çok mutluyum, Türkiye için bir şanstır, uluslararası alanda Türkiye’nin önünü açabilecek bir şanstı. CHP bu adayı gösterdi, kendi oyunun üstünde bir oy aldı. Ama CHP’nin tabanının olduğu yerlerde İhsanoğlu oylarımızı daha da yukarıya çıkarttı. Bugün yüzde 39 dolayında oy aldı. Katılım biraz daha fazla olsaydı, farklı netice verebilirdi...
Sonuçlar açıklandığında ne hissettiniz, kızdınız mı, kırıldınız mı? Sonuçta kaybettiniz...
Hayır, delege takdiridir. Ben kaybetmiş olarak görmüyorum. PM’ye giremedim ama ben CHP’li kimliğimle çalışmaya devam edeceğim, ille parti yönetiminde olmak gerekmez. Sonuçta ben yeterince kendimi anlatamadığım için PM’ye giremediğimi düşünüyorum. Demek ki benim anlatttığım projeler politikada yeterince yerini bulmamış. Bilmiyorum, belki de bu benim eksikliğim. Ama ben CHP’nin yeni mecralara açılması konularında epey bir gayret sarfettiğmiz düşünüyorum. İşveren örgütlerinden sorumlu genel başkan yardımcısıydım... Konya gibi yerde 960 tane esnaf, ticaret erbabı ve sanayiciyi biraraya toplayabildim. Kayseri’de biz bunları yaptık. Kayseri’de yeni mecralara ulaştık. Çünkü artık partron izin verdikçe girebiliyorsunuz, vermedikçe fabrikaya adım atmanız mümkün değil. Öyle bir model denedik ki, çalışanlarınızla çay içebilir miyiz diye ricalarda bulunduk. Ve fabrikalara girdik, işçilerle sohbet etme, kendimizi anlatma imkânı buldu. Bakın MÜSİAD’a giden ilk CHP Genel Başkan Yardımcısıyım, MÜSİAD’ın AKP’nin arka bahçesi olduğunu biliyorum ben, TUSKON’a gittim. Ben fikirlerinden korkan bir adam değilim... Sosyal demokratım solcuyum, fikirlerime de güveniyorum.
Ama bu arayış “sağa açılım” olarak yorumlandı... Belki de delege sizi bu konuda uyarmak istedi...
Bu sağa açılma değil. Ben tabii ki, CHP’de “açılımın” öncüsüyüm. Ben devrimci gelenekten gelen biriyim. Yani ben sanayiciye de işçiye de köylüye de emekçiye de kendimi anlatmalıyım. Bu sağa açılmak değil. Bu CHP fikirlerine güvenerek, halka kendisini anlatmasıdır. Benim sorumluluğumda iş dünyası vardı ve o dünyaya açılmayı ben kendime rehber edindim. Bunu yapmak zorundaydım, CHP’yi yeterince tanıtmadığınız zaman, farklı görüşteki insanlara ulaşmadığınız zaman oy almanız mümkün değil. Oy almadığınız zaman, sürekli “onurlu muhalefet” görevi üstlenirsiniz. Oysa biz “onurlu iktidar” istiyoruz. Beni “partiyi sağa kaydırıyor” diye eleştirmek isteyenlere şunu söylemek isterim; ben lise yıllarımda eğitim hayatımı feda ettim, sol kimlikten dolayı. Okuldan atıldım ben. Sol kimlikten dolayı... Bana partiyi sağa kaydırıyor diyenlerin önce dönüp kendilerine bakması lazım. Ben üniversiteyi bitirdiğimde milletvekiliydim, çünkü liseyi dışarıdan bitirdim, sonra üniversiteyi bitirdim. Beni yargılayabilmeleri için, benimle ilgili bir araştırma yapmaları lazım. Bugüne kadar hiç sağ siyaset içinde olmadım. Ama sağdan da ürkmedim. Ben sol politikalarla da bu ülkede iktidar olunabileceğine inanan biriyim. Sağdan 3 kişinin gelip de CHP’yi ele geçireceği korkusuyla yaşamam. Partinin programı olduğu yerde duruyorsa, tüzüğü olduğu yerde duruyorsa, iki kişi geldi diye, parti sağa kayıyor korkusuna kapılırsanız, CHP’ye yapacağınız en büyük ihanettir. Daha önce de sağdan insanlar geldi, Deniz Baykal zamanında da geldi, İlhan Kesici geldi, Lütfullah Kayalar geldi, Edip Safter Gaydalı geldi, sağa mı kaydı parti? Hayır. Korkmamak lazım bunlardan, korkularla hareket edemeyiz, korku duvarlarını yıkmalıyız.
Size yöneltilen bir başka eleştiri, “cemaatçi” suçlaması oldu, hatta CHP’nin cemaatle yakınlaşmasını sağlamakla da eleştirildiniz...Böyle bir misyon üstlendiniz mi?
Siyaset çok zor, insanlar rahat eleştiri yapıyorlar. Abant’ta bir toplantıda, anayasa konusunda bir konuşma yaptım. Orada bir sürü milletvekili vardı, TBMM Başkanı Cemil Çiçek de vardı. CHP’den de konuşmacı istediler ve gittim konuştum. Konuşmamın içeriği sol bakış açısının vurgulandığı, meydan okuyucu bir konuşmaydı ve yazılı metin üzerinden konuştum. Bir yayın organı bu damgayı vurdu ve kendisi şu anda kuyrukçuluğunu yapıyor iktidarın. Şimdi öyle bir noktaya geldik ki, sol kimliğimle bedel ödemişken, sağcı oldum, gidip bir yerde konuşma yaptım diye cemaatçi oldum. İmkânsızlıklar içinde Sayın İhsanoğlu’nun kampanyasını yürüttüm, ama onun da faturası bana çıktı...
Kırgın değilim diyorsunuz ama, bir yandan da son derece tepkili olduğunuzu ve hatta üzgün olduğunuzu görüyorum.. “Ben bunları hak etmedim, keşke bu süreçlerin içinde yer almasaydım” dediniz mi?
Bu eleştirileri hak etmediğime inanıyorum, bu kadar sıkıntıları göğüsleyen birinin, bu kadar “kötü adam” ilan edilmesini, haksızlığa uğramasını içime sindiremiyorum... Her şey oldum, hak etmediğim eleştiriler aldım... Ama kimse çıkıp da, “Ya bu adam ailesini işini ihmal etti, gece gündüz çalıştı, kendi işlerini ihmal etti, gece gündüz koşturdu, çalıştı, ‘yok’larla kampanya yürüttü” demedi...
O zaman biz soralım, o süreçte ne gibi sıkıntılarla karşılaştınız ve tabii o sıkıntılarla nasıl baş ettiniz?
Sayın İhsanoğlu’nun bir kere seçim büroları yoktu, oturacak koltuğu yoktu. Hangi araçla hareket edeceği yoktu... Bağış kampanyaları diğer tarafı, binlerce adam kuyruğa girerken, bu adama bağış yapmaktan korkan insanlar vardı. Bu zor şartlarla kampanyanın ortasında kaynak bulamadığım için reklamlar kesildi. Ulaşımda sorunlar yaşadık ve toplam süre 40 gün. Bu sürede biz İstanbul ve Ankara’da seçim büroları organize ettik, 3 günde binaları döşedik hallettik. Ve bunlar “yok” şartlarla oldu. İmkânsızlıklarla bir kampanya yürütüldü, broşürlerini basmaya dahi imkânlarımız el vermedi, gazete ilanların çıkmaya imkânlarınız el vermedi. Ve bunların birçoğunu başarı imkânlarla olur. Bir tarafta devlet imkânlarını kullanan bir iktidar partisi var, diğer tarafta broşür basmaya dahi para bulamayan bir kampanya koordinatörü var, başında olan bir Erdoğan Toprak var. Kimse gelip bana sormadı seçim büroları nasıl tutuldu, o bürolara masa sandalye nasıl konuldu diye. Uçak kiralamak istediğmizde para verdiğimiz uçak firmalarının bazıları bize uçağını vermediler: Beni eleştirmek kolay, beni eleştirebilirsiniz ama ben 45 günde gidilen bir seçimde, bu bayrağı açığa düşürmemek için dışarıya yansıtmamak için bir sürü şeyi yuttuk. Bir de içimizden de “oy vermeyin” diyenler çıktı. Beni eleştirmeye kalkanlara diyeceğim şudur, ben onların samimiyetine güvenmiyorum. Çünkü oy vermeyin diyen bir kişinin az oy aldık diye eleştirmesi nasıl bir mantık ve nasıl bir çelişki.
Bütün bu yaşadığınızı süreçten sonra, “benden bu kadar” deyip kenara çekilmeyi düşündünüz mü?
Hayat, Parti Meclisi, MYK koltuğundan ibaret değil. Ben sadece bu ülkenin zor şartlarında kendi deneyimlerimi nasıl aktarırımın hesabını yapıyorum. Ve bu deneyimlerimi aktarabilediğim ölçüde aktaracağım. Aktaramazsam, eğer kendimi verebileceklerimin kalmadığını hissedersem, ben bunun gereğini yaparım zaten. Siyasette, başka yeni bir arkadaşın yerimi doldurmasını isterim. Ama birilerinin ayak oyunuyla, projeleriyle de siyasette o kadar kolay pes eden biri değilim. Hayatım yöneticilikle geçti, eksiklerim olabilir, ikili ilişkilerim zayıf olabilir, bu benim eksiğim, soğuk da bulabilirler. Ama iyi niyetle gayret gösterdim.
İhsanoğlu’nun adı açıklandığında, bunu bilen birkaç isimden biriydiniz... Kim önerdi, siz mi temas kurdunuz...
Partilerin kendi sırları vardır...Yani İhsanoğlu isminin nerden geldiğinin hiçbir önemi yok. Önemli olan sahada kabul görmesidir.
Ama kabul görmedi ki parti olağanüstü kurultay kararı aldı, kurultayda da Muharrem İnce küçümsenmeyecek bir oy aldı... Siz nasıl yorumladınız kurultaydan çıkan sonucu?
Yani kurultayda 400-415 oy alınmış önemli değil. O sonucu iyi analiz etmek gerekiyor. Sadece cumhurbaşkanı adayına tepki demek yanlış olur. Bir yerel seçim yapıldı, yerel seçimlerde aday gösterilmeyen belediye başkanları, belediye meclis üyeleri var, ya da aday olmamış olanların doğal tepkisi var. Ayrıca o 415 oyun belli bir hedefe yönelmediğini de görüyoruz, öyle olsaydı ikinci gün PM seçiminde, Muharrem İnce’nin listesinden isimlerin PM’ye girmesi gerekirdi, böyle bir şey olmadı. Erdoğan Toprak’ın PM’ye girip girmemesinin hiçbir önemi yok. CHP büyüyecekse, bir Erdoğan Toprak’ın PM dışında veya siyasetin dışında kalmasının da önemi yok. Önemli olan CHP’nin kendi kabuğunu kırarak, o güçlü fikirlerini halka yayabilmesidir. Bu ülkenin makus talihini böyle yenersiniz. Yoksa ömür boyu bu tip, eğitime yeniliklere karşı çıkan, özgürlüklere kadın haklarına karşı çıkan, Türkiye’yi geriye götüren iktidarlara mahkûm olursunuz. Ben Erdoğan Toprak olarak hiçbir zaman koltuğa dayalı siyaset yapmadım, yapmam. Benim tek hedefim, AKP’nin bu ülkeyi götürdüğü karanlık bataktan bir an evvel CHP’yi iktidara taşıyıp, bu karanlık süreci kapatmak istiyorum. Daha önce de ben burada MYK’deydim, kendi isteğimle MYK’den ayrılan biriyim.
Sonuçlar açıklandığında Kılıçdaroğlu sizi aradı galiba ve arkasından da “başdanışmanlık” önerisi geldi... Yeni dönemde neler planlıyorsunuz?
Hemen arkasından aradı, aynı gün. “Moralinizi bozmayın, bilgi birikiminizden faydalanmak isterim” dedi. Bundan çok mutlu oldum tabii. Genel Başkanımız, bir şeyi iyi biliyor, bu imkânsızlıklara karşı, nasıl bir kampanya yürüttüğümüzü biliyor, partideki herkesin performansını en iyi bilen birisi. Benim, kendimi anlatamadığım noktasında bir kanıya varmış ki böyle bir görev verdi. Bundan sonra da birikimlerimle katkılarımı sunmaya devam edecğim. 2015 seçimleri için bir takım oluşturulacak, Genel Başkanımızın başkanlığında... Uzmanlar, genel başkan yardımcıları da olacak. Ben o takımda yer alanlardan biri olacağım.