"Trakya'da termik olmaz be ya"

"Trakya'da termik olmaz be ya"

Halime Sevil, Kırklareli’ne yapılması planlanan termik santral projesinin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) toplantısını protesto etmek  için sabahın erken saatlerinde İnece Beldesi’ne akın eden yüzlerce yaşlı kadından yalnızca biri. “Yaz kızım gazeteciysen, yaz! Sesimiz cumhurbaşkanına gitsin!” diyen 70 yaşındaki Halime Teyze çok öfkeli, konuşurken elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor:

“Bütün bizim burada mahsul çıkıyor kızım. Domates, biber, ne ararsan… Santral kurulursa çoluğumuz çocuğumuz zehir yiyecek. O santral yapılırsa öldürürüm kendimi orada. Yaptırtmam!”

Kırklareli; Çerkezköy ve Vize ile Trakya bölgesine termik santral yapılması istenen üç yerleşme alanı arasında… Deba Madencilik tarafından Kırklareli Ovası’na üç kilometre uzaklıkta yapılması planlanan “Eren-1 Entegre Termik Santrali” projesine halk oldukça tepkili. İnece Beldesi’nde toplanan kalabalık, yüzde 84’ünü tarım, yüzde 16’sını ise orman arazisi oluşturan proje alanı için düzenlenecek ÇED toplantısını yaptırmamaya kararlı…

“Nefes almak istiyoruz, duman değil”

Toplantıyı protesto için bir araya gelen Kırklareliler, davul sesleri eşliğinde “Termik santral istemiyoruz”, “Direniş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları atıyor. Ellerinde, “Trakya’nın toprağı doyurur, termiğin kömürü öldürür”, “Kömürlü termik santrale hayır” dövizleri… Sohbet ettiğimiz bir jandarma eri, “Buraya santral yaparlarsa halk yandı valla” diye geziniyor. 

53 yaşındaki İpek Aral, kanser tedavisi görüyor. Tedavi nedeniyle boğazında açılan yaraları yılgınlık içinde gösteriyor. “Her ay Edirne’deyim, hastaneye gidiyorum. Santral istemiyoruz. Biz nefes almak istiyoruz, duman değil” diye isyan ediyor.

Mehmet Cebeci (57), Dokuz Höyük köyünden gelmiş. Köyde domates, biber, patlıcan, ayçiçeği, erik ve şeftali yetiştiğini anlatan Cebeci de konuşurken gözlerinden ateş fışkıranlardan: “Hayvancılık ölecek, tarım ölecek. Bizim köyden günde 50 ton süt çıkıyor. E otlar zehirli olacak, sütümüzü satamayacağız. Sonra ne olacak? Yazık, günah…”