24 yaşındaki trans kadın Efruz Kaya, cinsiyet değiştirme ameliyatı için bir bağış kampanyası başlattı. Kaya, açık kimlikle avukatlık yapabilmek için cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmek istediğini ve maddi imkânlarının ameliyata yetmediğini belirterek, kampanyasına destek vereceklere, “İstemedikleri bir bedene hapsolduklarını düşünsünler” dedi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyan Kaya, "İnsanlar desteklerlese, cinsiyetimi değiştirirsem hayalim Türkiye İnsan Hakları avukatı olmak. Adliyelerde açık kimliğim ile mesleğimi yapmak istiyorum" ifadesini kullandı.
Efruz Kaya'nın kampanyasına buradan ulaşabilirsiniz
Cumhuriyet'ten Deniz Işık'a konuşan Efruz Kaya, "Hetero insanların hayatlarındaki olağan şeyler biz translar için aslında büyük hikayeler" diye konuştu.
Efruz Kaya'nın söyleşisi şöyle:
-Kendini okuyucularımıza tanıtır mısın?
Merhaba ismim Efruz. 24 yaşında trans bir kadınım. İlköğretim ve liseyi Malatya'da okudum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyorum. Trans ve LGBTİ hakları aktivistiyim. Aynı zamanda mülteci hakları için de çalışma yürütüyorum.
Biraz Malatya'da buraya gelişimi anlatayım istersen. Buraya ilk geldiğim zaman kalmaya başladığım erkek yurdunda birçok sebepten ötürü sorun yaşadım. Yurtta hiç arkadaşım yoktu, benimle konuşan bir kişi de yurt yönetimi tarafından uyarılmıştı. Sonrasında da yurttan atıldım zaten.
Aslında üniversiteye ilk başladığım zaman kimliğimin farkında değildim. Malatya'dayken de kimlik bunalımı yaşıyordum. Henüz daha beş yaşındayken ailem bende bir "anormallik" olduğunu düşünerek psikiyatriste danışıyor. Psikiyatrist de ben de "anormallik" olduğunu söyleyerek, "Bunu bir daha erkek yapalım" diyor. Reçete olarak da şöyle bir şey öneriyor; yanında küfür edin, babası ve babasının arkadaşları ile maça gitsin, annesi ile ilişkisini kısıtlayın. Ailem de reçeteye ikna olarak uygulamalara başladı. Bu benim en eski travmatik hikayem.
Sonrasında ilköğretime başladım. Orada da akranlarım tarafından farklı şekilde şiddete maruz kaldım. Ailem erkek olmam ve erkeklerle arkadaşlık etmem için çabalıyordu. "Öyle yapma, böyle oturma, onu sen giyemezsin, bununla oynayamazsın" diye uyarılar alıyordum. Ergenliğe girene kadar ne olduğunu anlamadım açıkçası. Bir sorun olduğunun farkındaydım, mutsuzdum ve istediğim şekilde yaşayamıyordum. Ne zaman ergenliğe geçtim, cinselliğimi keşfettim. O dönemde istenmeyen olduğumu, olması gerektiği gibi olmadığımı fark ettim. Tırnak içinde yine.
-Kendin ile ilgili farkındalığın ne zaman başladı?
Farkındalığım 12-13 yaşlarında başladı. O zaman anladım ki yaşamış ve yaşamakta olduğum şeyler "benim"le alakalı şeyler. Yaşamak istediğim hayat şeklim, oynamak ve giymek istediklerim şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmama neden oluyordu. O andan itibaren gizlenmeye karar verdim.
Lise hayatımı sürekli kendime şiddet uygulayarak geçirdim. Düzenli olarak her akşam "bugün nasıl oturdun, kimlerle konuştun, yarın ne giymem gerekiyor" diye düşünüyordum. Normal olursam tüm bu sorunlarımın sona ereceğini sanıyordum. Düzenli olarak üniversiteye kadar kendime işkence etmeye devam ettim. Şimdi dönüp bakıyorum da hiçbir heteroseksüel, hayatı boyunca böyle şeyler düşünmüyor ama ben her gece yatmadan önce dakikalarca "keşke şu kelimeyi söylemeseydim, keşke elimi öyle koymasaydım" diye düşünüp bütün gün kendime zulmediyordum. Bu korkunç bir şey aslında.
"Eğer çok güçlü olursam kimse bana zulmedemez diye düşünüyordum"
Üniversiteye ilk başladığım zaman öğrenci hareketi ve insan hakları mücadelesi ile tanıştım. (Gülümsüyor) Aslında ben avukat olmaya ortaokul son sınıfta karar vermiştim. Çünkü çocukluğum, ergenliğim ve lise hayatım boyunca sürekli içinde bulunduğum durumdan kurtulmak için çözüm aradım. Hayatımı olağanlaştırmak adına bulduğum çözümlerden biri de güçlü olmaktı. Eğer çok güçlü olursam kimse bana zulmedemez, ne yapmam gerektiğini söyleyemez, ne istersem yapabilirim diye düşündüm.
Çocukluğumdan beri hiçbir zaman fiziksel olarak güçlü olmadım. Bu yüzden bilginin gücüne inandım, yapabileceğim başka bir şey yoktu. Sürekli başarı bursları kazanan bir çocuktum. Bu şekilde işler biraz daha kolaylaşmıştı sanırım. İnsanlardan takdir toplamaya başlamıştım. Bilgili ve bir yerlerde başarı sağlamış bir çocuk olunca insanlar daha sessiz kalıyorlar.
Avukat olan kuzenimin statü sahibi olduğunu, insanların ona saygı gösterdiğini ve çok güçlü olduğunu fark ettim. Konuştuğumuz zaman haklarının bilincindeydi, bu beni çok etkilemişti. O zaman dedim ki "ben avukat olacağım, haklarımı bileceğim, kimse benim haklarımı çiğneyemeyecek." Ezilen herkesin yanında olacağım diye bir karar aldım.
Üniversitede hak mücadelesi verirken bir süre sonra kendim, kimliğim, haklarım için bir şey yapmadığımı fark ettim. Ezilen insanlar için mücadelede ediyordum ama kendim için bir şey yapmıyordum.
-Bastırıyordun kendini?
Aynen öyle. Çünkü kimliğini kabullenmek sanıldığı gibi kolay bir şey değil. Bu transfobi dediğimiz şeyin kendisi. Doğduğumuz andan itibaren bize bu işlenmeye başlanıyor. Translar da bu toplumun bir parçası, ben de bu toplumun bir parçasıyım. Transfobi benim içime de işlenmiş bir durumdaydı. Trans olduğunuz zaman ekstra bir bilinç ile doğmuyorsunuz. O yüzden bundan azade olmuyorsunuz. Sizde bunu yeniden üretir ve sürdürür hale getiriyorsunuz. Açılmam çok kolay olmadı bu yüzden.
İlk dönem trans haklarının, LGBTİ haklarının insan hakları olduğunun farkındaydım. Bu alanda bir çalışma yürütülmeli ve burada mücadele edilmeli. Bir şekilde bunun içerisindeydim ve bir sürü insanla dayanışma gösteriyordum. Ama mesele kendi kimliğim olduğu zaman o çok daha sıkıntılıydı. “Ben transım” dediğin andan itibaren bütün hayatın değişiyor. Yani hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Ben kabul etmesem, transım demesem de yaşadığım bir şiddet ve ayrımcılık vardı. Çünkü 5 yaşında beni psikiyatriste götüren ailem, lisede bana şiddet uygulayan akranlarım farkındaydı. Sen ne kadar inkar edersen et pek fazla da gizleyemiyorsun açıkçası. Eğer eşcinselsen falan da bir yere kadar. Trans ise özellikle çok zor.
-Yaşadığın şiddet ve ayrımcılık karşısında tırnak içinde normal olmadığını anlamıştın. Trans kimliği kabullenme sürecin nasıl oldu peki?
Gezi Parkı eylemlerinde LGBTİ Blok oluşumu ile haşır neşir olmaya başladım. Başka translar ve LGBTİ aktivistleri ile tanıştım, anket çalışmalarına dahil oldum.
-İlk adımın o zaman Gezi ile başladı...
Evet, kendi kimliğimi kabullenmekten bahsediyorsak. Kendime şunu söyledim, "Başka bir trans için mücadale ediyorsun ama kendinin trans olduğunu kabul etmiyorsun" Bu korkunç bir öznefret. O andan itibaren kendimle barıştım. Trans olarak açılmam biraz aksadı. Önce internette okumalar yaptım. Ama ortalıkta bir sürü yalan yanlış bilgiler dolaşıyor. Okumalarımda şunu gördüm:
"Kendi bedeninle barışıksan ve hemcinsinden hoşlanıyorsan eşcinselsindir, eğer kendi bedeninden nefret ediyorsan transsındır."
Bu bilgiler ışığında düşündüm. Bedenimde bir değişiklik istiyordum ama bedenimden nefret etmiyordum. Böylece trans olmadığıma karar verdim. Heterenormatif bir dünyaya doğuyorsun, okullarda doğru düzgün cinsellik eğitimi verilmiyor, diğer bütün kimlikler yadsınıyor, tek kimlikçi bir zihniyet üzerinden ilerliyor. O yüzden insanlar trans nedir, eşcinsel nedir bilmiyorlar. Sen kendin de trans olsan bilmiyorsun. Bildiğim tek şey heteroseksüel bir erkek olmadığımdı.
Uzunca bir zaman kimlik bunalımı ve buna bağlı depresyon geçirdim. Bedenimde değişiklik istediğim için kendimden nefret etmek zorunda değildim. Trans olduğumu kabullenmenin ardından açılmaya karar verdim. 7 ay kadar önce başladı sürecim.
-Herkese karşı içindeki "beni" çıkarmaya karar vermişsin. Bu cesur adımının ardındaki değişim sürecinde neler yaşıyorsun?
Şimdi yedi aydır da bir şekilde sürecimi devam ettiriyorum. Trans olarak açıldıktan sonra bütün hayatım değişti tabii ki. Sokakta yaşadığın şiddetin ve tacizin şekli bile değişiyor. Sürece başladıktan sonra yaklaşık üç buçuk ay, belki biraz daha fazla evden hiç çıkmadım, kimse ile görüşmedim bakkala ekmek almaya bile gitmedim. Hiçbir şey yapmadım, işsiz kaldım o süreçte. Hem okuyup hem de çalışan bir öğrenciyim. Çıkmadım, çünkü dışarıda korkunç bir sosyal zorbalık var. Israrcı bakışlara maruz kalıyorsunuz. Herkes tarafından sonu gelmez bir biçimde devam ediyor. Bu bakışlar sana "Sen buraya ait değilsin, burada istenmiyorsun" mesajı veriyor. Uzun uzun bakıyorlar. Gündüz vakti kamusal alana ait değilsin. Ve yani maalesef çok ağır ve çok ikna edici bir süreç, baskı bu.
-Üç buçuk ay sonra seni evden çıkmaya ne ikna etti?
Psikoterapiye başladım. (Gülümsüyor) Psikoloğa giderken mecbur evden çıkmak zorunda kaldım. İlk etapta arkadaşlarımla birlikte psikoloğa giderken terapilerimi de akşama ayarlamıştım, çünkü gündüz vakti dışarı çıkmak benim için korkunç bir fikirdi. Bir ayın sonunda daha dışarı çıkabilir hale geldim. Politik olarak bilgili bir insanım ve kendimi ikna etmem bir nebze daha kolay oldu. “Yanlış bir şey yapmıyorsun, hatalı değilsin, kusurlu değilsin. Onlar zorbalar ve fobik insanlar, pes etmemem lazım” diye kendime telkinlerde bulunuyordum. Gündüz ilk dışarı arkadaşıma kahvaltıya gittim.
Gündüz dışarı çıksanız ayrı, akşam dışarı çıksanız ayrı. Gündüz çıktığında insanların bakışları ve arkandan konuşmaları yoruyor bir süre sonra. İnsanlar şunu görsünler istiyorum, üniversitede mesela açık kimlikli, görünür olan bir trans görmüyoruz. Neden görmüyoruz? Benim kampüsümde 50 bin kadar öğrenci okuyor, benim dışımda açık kimlikli trans birey yok. Bu dönem okula gitmedim geldiyse affola. (Gülümsüyor) Neden yok? Translarda daha mı başarısızlar, hayır.
Eşitlik yok okullarda, transların eğitimine devam edemeyeceğini telkin ediyorlar. Seni buna ikna ediyorlar. Gündüz mesela toplu taşıma kullanıyorsunuz. Siz buraya gelirken metroya, otobüse bindiniz. Bu bütün hetero insanların yaptığı olağan şeyler, akbilini basıyor geçiyor. Hiç düşünmemiştir otobüse binsem mi, binmesem mi diye. Peki hiç trans birey görüyor musunuz toplu taşımada, göremezsiniz. Çünkü translar yürürler ya da paraları varsa taksiye binerler. Toplu taşıma araçlarını neden kullanmıyorlar? Kamusal alanlarda korkunç bir şiddete maruz kalıyoruz. Etrafınız açılıyor belki fiziksel, sözsel olarak şiddet uygulamaya başlıyorlar. Yapabileceğin bir şey yok. İnsanlar bunu görsünler istiyorum. Siz hetero insanların hayatlarındaki olağan şeyler biz translar için aslında büyük hikayeler.
Bir arkadaşım var mesela fanatik Beşiktaşlı. Senelerdir de maçlarını izler. Trans bir kadın kendisi. Bilet alıp maçı stadyumda izlemek onun için bir rüya. Bu onun en büyük hayali. Her maçı yüzbinlerce insan izliyordur,içlerinde kaç trans var? Yok. Bir bilet alıp maça gitmek neden hayal? İnsanlar bunu görsünler istiyorum. Sosyal hayat öyle hızlı öyle olağan akıyor ki günlük hayatta trans görmememiz bize tuhaf gelmiyor. Belli saatlerde, belli mekanlarda transları görmeye alışmışız. Gündüz neden görmüyoruz diye sormuyor kimse.
Akşam dışarı çıktığınızda da daha farklı değil. Akşam bir yürüyüş yapmak isteseniz bin tane adam peşinize takılıp sizi taciz ediyor. Çünkü seks işçisi olduğumuzu düşünüyor. Sürekli sizinle pazarlık yapmaya çalışıyorlar, sesinizi yükseltip kovalamaya çalışıyorsunuz, pazarlığı sürdürmeye devam ediyor.
Kafasında şu var çünkü: Her trans kadının bir fiyatı vardır. Sen sesini yükseltirsen ve olay kamusal alana taşarsa bu sefer yine sen suçlu oluyorsun. Seks işçisi olarak görünmek değil benim gocunduğum mesele. Benim problem ettiğim şey şu, kiminle tanışırsan tanış herkesin aklında şu soru beliriyor. "Seks işçiliği yapmıştır, ya da yapıyordur" Herkes transların seks isçiliği ile haşır neşir olduğunu biliyor. Neyin onları buna sürüklediğini de düşünüyorlar mı?
Translar zorunlu bırakılıyorlar. Sosyal hayatta bir işte çalışsanız ya da mesleğini yapmanız çok zor. Her yıl on binlerce öğrenci mezun oluyor. Avukat, hakim ve savcı trans kadın göremiyoruz. On binlerce insanın içinde bir trans bireyin çıkmaması mümkün mü? Ben biliyorum mesela hukuk fakültesi mezunu olup zorunlu olarak seks işçiliği yapan trans kadın. Katledilen Hande Kader, müttercim tercümanlık bölümü öğrencisiydi.
-Başlarda ailenin uyguladığı cinsiyetçi yöntemleri anlattın. Şimdi bir değişikil var mı, ailenden destek alıyor musun?
Aileme açıldım, annemle ara sıra yalnızca telefonda görüşüyoruz, kuzenim yanımda. Onun dışında kimse ile görüşmüyorum.
-Geçimini nasıl sağlıyorsun?
Küçük küçük işler yapıyorum. Başarı bursumun da biraz desteği oluyor.Bu süreçte bana çok fazla destek veren arkadaşım oldu. Yeri geldiğinde kiramı ödediler, cebime harçlık koydular. Onlar vasıtası ile buralara kadar geldim. Şu an iş arıyorum, benimle birileri irtibata geçerse çok sevinirim.
-İsmin Efruz. "Parıldayan, ışık saçan" anlamına geliyor. Özellikle mi seçtin bu ismi?
Genelde translara atanan cinsiyetlerinden ötürü ailelerin verdiği isimle hitap ediliyor. Bu kimlikle bir de bu şekilde cinsiyeti dayatılıyor. İsminizi değiştirmeniz çok zor, pahalı ve dava açmanız lazım. Herkesin kullandığı bir isim var o yüzden. Ben kendimi Ortadoğulu olarak tanımlıyorum. Kültürünü de çok seviyorum. Bu sebepten ona dair bir isim olmasını istedim. Efruz'un da kökeni Farsça. Fonetiği de hoşuma gitti.
- İstanbul Üniversitesi'nden Toprak da senin gibi bir kampanya yaptı ve sesini duyurdu. Sen de bir bağış hesabı açtın, nasıl gidiyor kampanyan?
Toprak benim arkadaşım. Beden uyum sürecine çok daha önceden başladı. Şu an kampanyasını kapattı, yeteri kadar bağış topladı. Umarım benim için de bu şekilde olur. Kampanyam başlayalı iki hafta oldu. Sosyal medya hesaplarım daha yeni. Ulaşabildiğim, irtibatta olduğum insan sayısı az. Benim için daha zor geçen bir süreç.
Sadece kendisi için para istiyor, önemli mi diyenler olabilir. Şunu söylemek istiyorum. Bu gerçekten çok hayati bir mesele. İnsanlar aç çocuklarla, kanser hastaları ile karşılaştırıyor bu durumu. Herkese şunu söylüyorum, yaşamak istedikleri bedenin içinde yaşıyorlar ya da yaşamıyorlar. Yaşamak istemedikleri bir bedene hapsolduklarını düşünsünler. Bütün ömürleri boyunca bu hapis halinden kaynaklı şiddet ve ayrımcılık gördüklerini düşünsünler. Yani senin kabahatin değil, suçun yok ama düzenli olarak ayrımcılık yaşıyorsun. Otobüse binemiyorsun, okula gidemiyorsun, bakkala giderken bile 50 kez düşünüyorum ne giysem diye, saçıma başıma bakıyorum.Bu hayati bir mesele.
İnsanlar desteklerlese, cinsiyetimi değiştirirsem hayalim Türkiye İnsan Hakları avukatı olmak. Adliyelerde açık kimliğim ile mesleğimi yapmak istiyorum. Bu Türkiye'nin değişimi için de aslında çok önemli bir nokta. Belki başka insanların da önünü açacak. Daha eşit, daha özgür bir dünya için bir kıvılcım olmuş olacak. Sadece kişisel bir şey değil, aynı zamanda kamusal da bir mevzu bu.
-Neden kampanya başlattın?
Süreç için paranızın olması lazım. Yeni kıyafetler bile mesela çok büyük masraf. İş bulmanız sıkıntı, eğer transsanız her semtte kalamazsınız, ev sahiplerine daha fazla para ödersiniz. Devlet hastanelerinde çok uzun süren bir prosedür var. Hormonunuzun devletin karşılaması için en az 8-9 ay gerekli. Bunlar çok ucuz ilaçlar değil açıkçası. Avrupa'da mesela, saç kaynağından lazer epilasyonuna kadar karşılanıyor. Türkiye'de hiçbir şey devlet tarafından karşılanmıyor. Bir buçuk iki senelik süreci tamamlarsanız, ameliyatınızı ben yapabilirim diyorlar. Devlet hastanesindeki operasyonlar ise korkunç, çünkü bu konuda donanımlı değiller. O yüzden kimse devlet hastanesinde ameliyat olmuyor. Ayrıca devletin bu durumu nasıl savsakladığına ilişkin bir örnek verebilirim:
Buse var basından da bilirsiniz. Trans kadın hüküm giymiş durumda. Hastaneden "Ameliyat olması acil ve gereklidir" raporu aldı. Bütün hukuki ve tıbbi sürecini tamamlamasına karşın Sağlık Bakanlığı, "Çıktığın zaman ameliyatını olursun" dedi. Maalesef Buse, hapishanede yıllarca bu şekilde yaşamak zorunda. Mesele translar olduğu zaman süreç keyfi ilerliyor.
-Son olarak kampanyaya destek veren ve cesaret vereceğin diğer insanlara ne söylemek istersin?
Bu kampanyayı başlatma amacım dayanışma mekanizmaları ile birlikte biraz nefes alabilmekti. Bir yandan da bir nebze olsun trans görünürlülüğünü artırmaktı çabam . Eğer bağış yapabilirlerse benim hayatımı büyük ölçüde değiştirmiş olacaklar. Aynı zamanda hayallerimi gerçekleştirebilmek için bir adım daha atmış olacağım. Okuyan translar desteklenirse birçok şeyin değişeceğine inanıyorum. Bağış yapamıyorlarsa bile bulundukları her platformda paylaşabilirlerse çok mutlu olurum. Herkese çok teşekkür ediyorum. Başka kimliği ile çaba gösterenlere ise şunu söyleyebilirim. Ne yalnızız ne de yanlışız.