Çeviri - Gonca Tokyol
Başkanlık kampanyası süresince İran'la imzalanan nükleer anlaşmadan vazgeçeceğini sık sık dile getiren ve göreve gelmesinin ardından da bu açıklamalarına devam eden ABD Başkanı Donald Trump'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı ilk konuşmada "Nükleer anlaşma ABD için bir utanç kaynağıdır, henüz son sözümüzü duymadınız" ifadelerini kullanmasının ardından Tahran ile Washington arasındaki 'nükleer anlaşma anlaşmazlığı' dünya gündemindeki önem sıralamasında üst basamaklara tırmandı.
İran'la 2015 yılında imzalanan ve ABD Başkanı'nın her 90 günde bir yeniden onaylaması gereken anlaşmayı daha önce iki kez yeniden imzalayan Trump, New York'taki toplantıda Ekim ortasında kararını değiştirebileceğinin sinyallerini verdi.
ABD Başkanı çarşamba günü gazetecilere yaptığı açıklamada, tam 3 kez "Kararımı verdim" derken, detaylara dair sorulara ise 2 kez "Sizi bilgilendireceğim" yanıtını verdi.
Gazetecilere konuşan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da, Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May’in bile Trump’ı kararını açıklaması yönünde ikna edemediğini söyledi.
ABD Başkanı’nın 'alışıldık' sertlikteki açıklamaları, dünya kamuoyunda son çeyrek yüzyılın en önemli silahsızlanma anlaşmasının geleceği konusunda kaygı yaratırken, yıllarca İran’da çalışan ve ABD’nin önde gelen gazeteleri için 140’tan fazla ülkeden haber geçen ABD’li gazeteci Robin Wright, Trump’ın aksine ABD’nin yakın müttefiklerinin çoğunun ve BM’deki ülkelerin büyük çoğunluğunun anlaşmanın devamından yana olduğunun altını çizerek, “Bu sefer İran’ın yanında yer alıyorlar” dedi.
Wright, New Yorker’a yazdığı “Trump, İran’ı daha mı popüler yaptı” başlıklı analizde son duruma dair şu hatırlatmalar ve değerlendirmelerde bulundu:
“Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Çarşamba günü İran ve nükleer anlaşmayı imzalayan diğer altı ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Bu, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ile İranlı mevkidaşı Cevad Zarif’in ilk kez bir araya geldiği etkinlikti. Mogherini, sonrasında lafını saklamadı.
BM’deki basın toplantısında, “Nükleer anlaşma işe yarıyor. Sonuç veriyor. Çalışıyor” diyen Mogherini, sonuncusu bu ayın başlarında açıklanan son rapor da dahil olmak üzere BM’nin nükleer gözlemcilerinden gelen tüm raporların İran’ın anlaşmaya tamamen uyduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi ve şöyle devam etti:
“Tüm dünyanın açıkça anlaması gereken bir şeyin altını çizeyim. Bu noktada, nükleer bir silahsızlanma anlaşmasına sahip olmak uluslararası toplumun eline oldukça stratejik bir araç veriyor. Bu, küresel güvenliğin alakasız bir parçası değil. Halihazırda potansiyel bir nükleer krizimiz var. Kesinlikle ikincisine ihtiyacımız yok. Bu anlaşma nükleer programı engelledi ve potansiyel bir askeri müdahalenin önüne geçti. Bunu unutmayalım.”
Doğrudan olmayan bir şekilde Trump’a da göndermede bulunan Mogherini, iki yıllık işkence dolu bir diplomasi trafiğinden sonra varılan anlaşmanın ‘tek ülkeye ait olmadığının’ ve BM Güvenlik Konseyi tarafından desteklendiğinin altını çizdi. Mogherini, “Bu yüzden de BM’nin tüm üye devletlerin anlaşmanın uygulanması konusunda taahhütlere uyması gerekir. Bu anlaşma, uluslararası topluma ait” dedi.
Birleşmiş Milletler’e seslenen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Trump’ın İran konusundaki görüşlerini reddetti. Macron, “Anlaşmadan vazgeçmek büyük bir hata, koşullarına saygı duymamak ise sorumsuzluk olur çünkü bu, büyük bir felaket riskinin gözardı edilemeyeceği bir dönemde barışı sağlamak için elzem olan iyi bir anlaşma” diye konuştu.
New York’ta bir araya geldiği gazetecilere de, salı günü Trump’la gerçekleştirdikleri görüşmede ‘aşırı doğrudan’ bir şekide konuştuğunu ifade eden Macron, şunları söylediğini aktardı:
"Anlaşmayı sonlandırmak istiyorsun çünkü bu (eski ABD Başkanı Barack) Obama’nın anlaşması. Ancak elimizde başka ne var? Hiçbir şey. Kuzey Kore’yle olan aynı duruma düşeriz."
İngiltere basınında yer alan haberlere göre, Birleşik Krallık Başbakanı May de Trump’la yaptığı görüşmede ülkesinin anlaşmaya olan güçlü bağlılığını yineleyerek, anlaşmayı ‘bölgesel güvenlik için hayati önemde’ olarak nitelendirdi.
Tahran’la stratejik, diplomatik ve ticari ittifakları bulunan ve anlaşmanın imzacılarından da olan Rusya ve Çin, anlaşmanın uzun zamandır destekçileri arasında. Diğer tüm önemli oyuncuları kapsayan ‘Avrupalılar’ kanadı ise büyük önem taşıyor çünkü İran konusunda 1979 yılındaki İslam Devrimi’in ardından aldıkları kararlarda ABD’yle senkronize bir biçimde ilerlediler. Ancak neredeyse 40 yılın ardından Avrupalıların Washington’dan ayrıldığı görülüyor."
*Robin Wright’ın analizinin tamamını buradan okuyabilirsiniz