Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ABD'nin PKK liderlerinin başına milyonlarca dolar ödül koymasına ilişkin olarak değerlendirmede bulundu. Elekdağ, "Washington'un bu kararla Ankara'ya şöyle yorumlanabilecek bir mesaj vermek istediği anlaşılıyor: 'Çözüm sürecini başlatırsanız, ben de yanınızda olmaya ve icabında PKK'ya baskı yapmaya hazırım" dedi.
Sözcü'den Uğur Dündar'a konuşan Elekdağ, Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili açıklamada bulundu. Dündar'ın sorularına Elekdağ şu yanıtları verdi:
UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, ara seçim sonuçlarının Başkan Trump'ın siyasi gücü üzerinde nasıl bir etkisi olacak?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Demokratların Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu elde etmeleri, güç dengesinin kayda değer ölçüde Trump'ın aleyhine değişmesine yol açtı! Bundan böyle Demokratlar, yasama sürecinde söz sahibi olacaklar ve istemedikleri her yasayı bloke edebilecekler. Önümüzdeki dönemde Trump'ın, ajandasındaki ekonomik reformlara, vergi kesintilerine, göç konusundaki yeni kurallara ve sağlık sistemindeki düzenlemelere ilişkin yasaları geçirebilmesi için Temsilciler Meclisi'nin onayına ihtiyacı olacak. Bu durum, yasama faaliyetlerinde Trump'ın devamlı surette Demokratlarla pazarlık içinde olmasını ve onları tatmin edecek formüller üretmesini zorunlu kılacak.
Trump'ın karşılaşacağı çetin bir sorun da, 2016 başkanlık seçimi kampanyasında usulsüzlük yaptığı iddiasıyla azlini öngören soruşturmanın Temsilciler Meclisi tarafından başlatılacak olmasıdır. Trump'ın bu soruşturmanın önünü kesmeye çalışması ara seçimlerin hemen akabinde Amerika'da yüzbinlerce kişinin protesto için sokaklara dökülmesine yol açtı. Azil konusunda nihai kararı Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Senato verecek olsa da, Trump'ın imajını bulandırmak amacıyla Demokratlar bu işin peşini bırakmayacaklar.
(UD): Bu gelişmeler Trump'ın dış politikasını nasıl etkiler?
(ŞE): Kanımca Demokratlar, Trump'ın tüm hatalarını ve ona yöneltilen suçlamaları 2020'de ikinci dönem başkanlık koltuğuna oturmasını önlemek için kullanacaklar. Ancak Trump'ın bu zorluklar karşısında yine de siyasi programını uygulamaktan vazgeçmeyeceğini düşünüyorum. Washington'da siyasi yaşam son iki yıldır yüksek tansiyonlu, kavgalı ve bol skandallı bir döneme tanıklık etmişti; Trump'ın uzlaşmaya yanaşmayan mizacı nedeniyle kanımca önümüzdeki dönemde hava yumuşamayacak, bilakis daha da sertlik kazanacaktır. Dış politikaya gelince, Trump'ın, ne küresel alana, ne de bölgemize yönelik stratejik yaklaşımlarına bir değişiklik getirmesini beklemiyorum. Yani, İran'ı çökertip rejimini değiştirme, Filistin'i yok etme ve kuzey Suriye'de PKK/PYD devleti kurmaya göre dizayn edilen planlarını uygulamaya çalışacaktır.
(UD): Temsilciler Meclisi'nin Demokratların hakimiyetine geçmesinin ABD'nin Türkiye siyasetine olumlu bir katkı yapması ihtimali var mı?
(ŞE): Zannetmiyorum!.. Bir kere, Meclis Başkanı Nancy Pelosi, Türkiye'ye dostça yaklaşımı olan bir kişi değildir. Geçmişte Ermeni karar tasarılarına ve Yunanistan'la Güney Kıbrıs'ın iddia ve suçlamalarına hep kuvvetle sahip çıkmıştır. İkincisi, Temsilciler Meclisi, çoğunluğu İsrail taraftarı “neo-con” ların etkisinde olması nedeniyle, Türkiye'ye sempatiyle bakmıyor. Bu eğilimin Trump'ın, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuvvetle karşı çıkmasından ve bu konuda Birleşmiş Milletler nezdinde yaptığı girişimlerden sonra çok daha kuvvetlendiği ve Erdoğan karşıtlığının da arttığı anlaşılıyor. Yani bu eğilimde olan Meclis'ten sadece F-35 savaş uçaklarının Türkiye'ye teslimatının engellenmesi ve ülkemizde tutuklu Amerikalıların serbest bırakılması yolunda girişimler beklenebilir.
(UD): Şimdi Türkiye – ABD ilişkilerine gelelim. ABD'nin üç PKK elebaşısının başına ödül koyması kararı, Cumhurbaşkanı başkanlığında yapılan kabine toplantısında değerlendirildi ve güçlü bir tepki verildi. Yapılan açıklamada, bu kararın olumlu bulunmakla birlikte, çok gecikmiş bir adım olarak görüldüğü belirtildi. Ayrıca “PYD/YPG'nin PKK'dan ayrı bir örgüt şeklinde tanımlanmasının beyhude bir çaba olduğu” zira “PYD/YPG yapılanmasının Suriye sahasındaki tüm önemli talimatları Kandil'deki başlarına ödül konulan kişilerden aldıklarının herkes tarafından bilindiği”, bu bakımdan “kandırma amaçlı” bu girişimin ABD gibi bir ülkeye yakıştırılamadığı vurgulandı. Sizce ABD'nin bu girişiminin ardında hangi amaçlar yatıyor?
(ŞE): ABD'nin bu kararı, PKK ile PYD/YPG'nin birbirinden tamamen ayrı ve bağımsız unsurlar olduğuna uluslararası camiayı inandırma stratejisinden kaynaklanıyor. Bu stratejinin mitolojideki Roma tanrısı Janus gibi iki yüzü vardır. Birincisi, Türkiye'ye dönüktür ve onu kandırarak endişelerini giderme niyetini gütmektedir. Ankara, bu niyeti hemen teşhis etmiş ve en münasip cevabı sert bir üslupla vermiştir. Stratejinin ikinci yüzü ise, dünya kamuoyu önünde PYD/YPG'ye meşruiyet kazandırma amacını gütmektedir. ABD, PYD/YPG'ye bu meşruiyeti, onun Suriye'deki varlığının ve askeri kadrolarının, PKK ile hiçbir organik, operasyonel yönetim ve denetim bağı olmadığını ortaya koymak suretiyle, kazandırmak istemektedir. ABD böylece, PYD'nin (ve onun askeri kanadı olan YPG'nin), terörle ilgili olmak şöyle dursun IŞİD'le mücadelede başarısı nedeniyle her türlü övgüyü hak eden, 60 bin kişilik modern bir orduya ve Suriye'nin kuzey doğusunda demokratik yapılanmaya sahip bir siyasi aktör olarak, çözüm sürecinde masada yer almasını garanti etmeyi hedeflemektedir. ABD'nin tüm hazırlıkları, masada, kuzey Suriye'de Irak Bölgesel Kürt Yönetimi statüsünde bir siyasi yapının hukuki ve siyasi temellerinin atılmasına yöneliktir.
(UD): ABD'nin ana stratejisini izah ettiniz… Buna ilaveten ABD bu hamlesiyle, Türkiye'de yeniden çözüm sürecinin önünü de açmak istiyor olabilir mi?
(ŞE): Evet, istiyor… ABD'nin, PKK hiyerarşisinde Öcalan'dan sonra gelen en önemli üç liderini tasfiye edeceğini ilan etmesinin ezber bozucu bir yönü olduğunu kabul edelim… Washington'un bu kararla Ankara'ya şöyle yorumlanabilecek bir mesaj vermek istediği anlaşılıyor: “Çözüm sürecini başlatırsanız, ben de yanınızda olmaya ve icabında PKK'ya baskı yapmaya hazırım. Yeter ki Fırat'ın doğusuyla ilgili projeme karşı çıkmayın.” Esasında böyle bir senaryo, Trump yönetiminin fevkalade işine geliyor. Zira, çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte Türkiye ile ABD arasındaki tansiyon birden düşecek… Ve ABD'nin eline Türkiye ile PKK/PYD arasında bir tercih yapma mecburiyetinde kalmadan iki tarafı da idare edebilme imkânı geçecek. Ancak, Ankara'nın bu sefer faka basmaya niyeti yok. Esasen, AKP iktidarının, PKK'yla mücadelede şahlandırmış olduğu milliyetçi akıma ve MHP ile gerçekleştirdiği “Cumhur İttifakı”na da sırt çevirmesi bugünün konjonktüründe mümkün değil.
Söyleşinin tamamı için tıklayın