Cemal Tunçdemir*
ABD Başkanı Donald Trump, Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Başkanı James Comey’i, bu görevinden aldı.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada kararın Adalet Bakanı Jeff Sessions ile Adalet Bakan Yardımcısı Rod Rosenstein’in talebi üzerine alındığı belirtildi.
FBI’ın Trump yönetiminin üst düzey isimlerinin Rusya ile gizli ve yasadışı ilişkilerini soruşturduğu bir süreçte gelen bu görevden alma ülkede soruşturmanın devlet yönetiminden bağımsızlığı konusunda büyük bir tartışmayı da başlattı.
Nitekim Trump da Comey’e gönderdiği bu mektupla, başlayacak tartışmaların farkında olduğunu şu cümlesiyle belli etti:
‘’Üç ayrı görüşmede benim hakkımda kişisel olarak bir soruşturma bulunmadığı konusunda beni bilgilendirmene büyük değer vermekle beraber, Adalet Bakanlığının Büro’yu etkin şekilde yönetme yeteneğinin kalmadığı düşüncesine uyuyorum."
Comey’nin görevindeki başarısızlığına Trump’ın en şaşırtıcı gerekçesi ise, FBI Başkanı Comey’nin Hillary Clinton soruşturmasındaki performansı oldu.
Comey, 2016 yılı Temmuz ayında FBI’ın Hillary Clinton’ın bakan olduğu dönemde e-mailllerini kişisel servis sağlayıcı aracılığı göndermesi konusunda yürüttüğü soruşturmada bir suça rastlamadığını duyurup dosyayı kapattıklarını açıklamış, ardından Ekim ayında seçime birkaç gün kala, ellerine geçen yeni e-mailler nedeniyle yeni bir soruşturma yürütüldüğünü kamuoyu ile paylaşmıştı. Seçimlere az bir süre kala adaylardan biri hakkında, FBI Başkanı Comey’nin yasaları zorlayan ve seçimi etkileyen bu çıkışları zamanında Demokrat Partililerin büyük tepkisine neden olurken, Cumhuriyetçiler sessiz kalmıştı. Trump’ın şimdi bu gerekçeyi kullanarak, kendi yönetimi hakkında da soruşturma yürüten FBI başkanını görevden almasındaki ‘olağanüstülük’ haline gelecek tepkileri hafifletmeye çalıştığı açık. Ancak, aklı başında kimsenin Trump’ın sırf bu nedenle Comey’i görevden aldığına inanmayacağı da açık.
Nitekim, birçok demokrat ve bağımsız analist de Comey’nin kovulmasına ‘Salı Gecesi Katliamı’ diyerek, konuyu nasıl algıladıklarını sıcağı sıcağına gösterdi. Eski başkan Richard Nixon, Watergate soruşturmasını yürüten savcı Archibald Cox’u 20 Ekim 1973 Cumartesi günü kovdurmak istemiş, Adalet Bakanı Elliot Richardson yasalara ve etiğe aykırı bu kararı onaylamadığı için o gün kovulmuştu. Nixon birkaç saat sonra bakanlığa vekalet eden bakan yardımcısı William Ruckelshaus’tan da savcının kovulmasını istemiş ancak bakan vekili de bu isteği reddedince Nixon onu da görevinden almıştı. Gün boyunca bakanlıkta bu isteğini yerine getirecek birini arayan Nixon sonunda vekaletle bakan görevini üstlenen Robert Bork’a bunu yaptırmayı başarmış ve soruşturma savcısı görevinden alınmıştı. Bu olay ABD tarihine ‘Cumartesi Gecesi Katliamı‘ olarak geçmişti.
Ancak bu cüretkar tavır, Watergate soruşturmasını bitirmek bir yana daha da büyütmüş, yeni göreve gelen savcı soruşturmayı daha da derinleştirmiş, skandal başkanlıktan azledileceğini anlayan Nixon’un yaklaşık 10 sonra, 1974 Ağustos ayında başkanlıktan istifa etmesiyle sonuçlanmıştı.
Peki, Comey’nin kovulmasıyla ABD gerçekten de bir ‘Salı Gecesi Katliamı’ ile mi karşı karşıya? Veya, başkanın doğrudan yargısal bir sürece müdahale cüretinde bulunduğu ciddi bir anayasal kriz mi koptu?
Öncelikle, ABD Başkanı'nın, federal kurumların başındaki kişileri kovma yetkisi var. Trump burada anayasal bir yetki kullanıyor. Normal bir zamanda bir başkan, bir FBI başkanını görevden alsa bu kadar ses getirmezdi. Ama Başkan Trump, bu yetkisini, kendisini soruşturan bir federal kurum yöneticisine karşı hem de bu yönetici yakın zaman önce Kongre’ye Michael Flynn hakkında bir sorşturma yürüttüklerini açıklamışken ve Kongre önündeki ikinci ifadesine günler kalarken yaptı.
Aslında Comey’inin FBI başkanlığına Amerikan kamuoyunda partiler üstü bir güven sorunu var. Onu seven ve görevini başarıyla yaptığını düşünen kimse yok. Demokratlar da Comey’e güvenmiyor. Bir FBI başkanı için ABD kamuoyunda bu denli yaygın bir güvensizlik uzun zamandır yaşanmıyordu. Adalet Bakanı Sessions’ın adalet duygusu taşıdığı şüpheli olsa da hukukun bağımsızlığı konusunda titiz olduğu bilinen bakan yardımcısı Rod Rosenstein’ın da ‘görevden alma’ lehinde görüş belirtmesi de yatıştırıcı etkiye sahip. FBI açısından bu kovulmanın bir itibar tazeleme ve Trump’ın da açıklamasında belirttiği gibi ‘’temiz bir sayfada yeniden başlama’’ fırsatı yarattığı eğer bu yönüyle bakılırsa doğru.
Bununla beraber, Trump kişiliğinde birinin ‘bağımsız, güvenilir ve anayasaya sadık bir FBI başkanı’ isteyeceğine de kimse inanmıyor. Bu bir paranoya veya komplo teorisi değil, apaçık bir gerçek. Trump’ın defalarca sergilediği etik kalitesizliği, ‘kanunları uygulayacak bir FBI başkanı’ değil, hoşuna gitmeyecek şeyler yazanlara, konuşanlara, muhaliflerine soruşturma açtırabileceği, kendi yönetimine ise asla soruşturma açmayacak bir FBI başkanı isteyeceğine şüphe bırakmıyor. Comey, sorunlu çıkışlarına rağmen, yönetime bu anlamda teslim olacak bir isim olmadığını da göstermişti.
Yani bu görevden almayı birinci şekilde anlamak ne kadar rahatlatıcıysa, ikinci bakış da o kadar alarm verici. Bu ne demek? Comey’nin kovulmasının ABD’yi bir anayasal krize sürüklediğini söylemek için erken. Asıl kriz, Trump’ın Comey’nin yerine FBI başkanlığına aday göstereceği isimde patlama potansiyeline sahip.
Ülkeyi böylesi bir anayasal krize yuvarlanmaktan koruyacak tarihi sorumluluk da ABD Senatosuna düşüyor. Senatörlerin, FBI başkanlığına Trump’ın aday göstereceği kişiyi çok dikkatlice sorgulayıp güvenilirliğinin yanı sıra Trump’a sadakat yerine anayasa ve hukuka bağlılığından emin olmadıkça onaylamaması ülkelerine yapacakları en önemli hizmet olacak. Fakat bu konuda Senato’ya ne kadar güvenileceği de şüpheli. Nixon, Watergate savcısını görevden aldığında Senato’da çoğunluk muhalif Demokratlardaydı ve Cumhuriyetçi senatörlerin çoğu da Nixon’un anayasayı zorlayan tavrı karşısında kendi partilerinden başkan yerine Demokratlarla birlikte hareket etmişti. Trump’ın ABD’de ateşine her gün odun attığı keskin kutuplaşma ortamı ise ona başkanlığı getirdiği gibi Senato’daki onay oturumlarında da bir kez daha onun çıkarına çalışabilir. Cumhuriyetçi senatörlerin ülkelerine ve anayasalarına sadakatlerinin, partilerine sadakatin önünde olup olmayacağı, sadece bu atama için değil, ülkenin genel gidişatına da yön verecek. Senato, tavrını belli edinceye kadar da, ‘Salı Gecesi Katliamı’ yakıştırması ne kadar çekici olsa da çok erken bir yakıştırma olacak.
Bu aşamada sadece kesin olan şu; Eğer Trump, herkesi şaşırtıp, Comey’den daha güvenilir ve bağımsız bir isme FBI’ı teslim etmezse, bu salı gecesi, ya Trump’ın başkanlık macerası ya da ABD’nin anayasal düzeni adına bir kırılma noktası olarak tarihe geçecek.