Tuğçe Kazaz: Gülen cemaati onlara katılmamı istedi, reddedince dinlediler

Tuğçe Kazaz: Gülen cemaati onlara katılmamı istedi, reddedince dinlediler

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” sözlerine verdiği destekle tartışılan manken Tuğçe Kazaz, “Ben hiçbir zaman, gidip onlara katılmam yönündeki taleplerine karşılık vermedim” diyerek Gülen cemaatinin kendisine yönelttiği katılma teklifini reddettiği gerekçesiyle dinlendiğini öne sürdü.

"Devlet özel hayatıma karışmadığı sürece dinleyebilir" diyen Kazaz, "Dinleyenler bir açığımı, yanlışımı yakalamaya çalışmışlar belli ki. Ben ortada iyi niyet göremiyorum" ifadelerini kullandı.

Hürriyet gazetesinden İpek İzci’ye konuşan Tuğçe Kazaz, son dönemde sıkça tartışma konusu haline gelen sözleri hakkında açıklama yaptı. İzci’nin sorularını yanıtlayan Kazaz şunları söyledi:

 

Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

Bir şeyleri daha iyi analiz edip, daha sağlıklı idrak ettiğim bir dönemdeyim. Olaylara daha bütünsel bir pencereden bakıyorum, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyorum. Aydınlanma dönemi de diyebiliriz.

 

Sizi bu döneme sokan nedir?

Bu noktaya tecrübelerimle geldim. Öğrendiklerim var ama daha bilmediğim de çok. Ben hep doğru insan olmaya çabalıyorum.

 

Sizce doğru insan nasıl biridir?

Kendini, insanı seven, hatalarını kabul eden ve değiştirmek için çabalayan biridir. Dürüsttür, çevresine saygısı vardır, ülkesini, milletini sever, insanlarla çıkar, menfaat ilişkisi kurmaz, güven ilişkisi kurmaya çabalar.

 

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Çocukluğumun bir bölümü İzmir’de, bir bölümü Ayvalık’ta geçti. Banka memuru anne-babayla orta sınıf, kendilerince doğru bildikleri hayatı doğru yaşamaya çalışan geniş bir ailede büyüdüm.

 

Elite Model Look ve akabinde Miss Turkey’ye katıldıktan sonra siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okumanız bilinçli bir tercih miydi?

Evet, bilinçliydi. Hep diplomat olmak istedim, siyaset çok ilgimi çekiyordu. O yarışmalara girmeden önce üniversite sınavımın tercihlerini belirlemiştim zaten. Bugün şimdi, bu noktada tekrar siyaset konuşuyorum.

 

Modelliği isteyerek mi yaptınız peki?

Belli bir süre evet ama istemeden yaptığım zamanlar da oldu. Bir şeye başladığımda onu en iyi noktaya taşımayı hedeflerim. Model olarak İtalya’ya, Fransa’ya, Amerika’ya gitmem, Türkiye’yi temsil etmem milli duygunun bende uyandırdığı bir şeydi.

 

Ya oyunculuk?

2003’te başladım. Bir heves vardı içimde, yapabildiğimi gördüm, kendimi geliştirmeye çalıştım. İşte hâlâ devam ediyorum.

 

Şimdilerde de sıklıkla siyasi konularla gündeme geliyorsunuz, bu sizi rahatsız ediyor mu?

Etmiyor, çünkü bu benim tercihim. Bülent Arınç’a destek yazısını kaleme alan, o yazıyı yazmaya tetiklenen benim. Bence bu, her vatandaşın doğru bir açıyla aklının erebileceği bir mesele. Aklı ermediklerinde zaten konuyu devlet ve gerekli şahıslar arasında bırakmalılar. Bugün birtakım davalar ortaya çıkıyor, elimizden geldiğince takip edebiliriz. Oynanan bir oyun var, birçok ülkenin gözü bizim ülkemizin topraklarında.

 

İsim verin.

Belli ülkeler işte... Amerika, İngiltere, İsrail ve bunlara hizmet edenler. Her hükümetin kendine göre dış politikaları olmalıdır, bunlara akıl ermez. Evet, vatandaşa şeffaf olunmalıdır ancak her konuda da olunamaz. Çünkü devlet sırrı denilen bir şey var. Yoksa vatandaşın huzuru kaçar. Bir milletin her şeyden önce huzur içinde yaşaması gerekir. Bu noktadan baktığımızda herkes siyasete onun güdümüne girmeden bir bakmalı bence. Zaten siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okuduğum için bunlara uzak değilim. Ama şunu söylemek isterim: AK Parti’li değilim ve AK Parti’den hiçbir menfaatim yok. CHP’li de değilim.

 

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bir şeylere bütünsel bakabilen, empati yaparak farklı bakış açılarını görebilen ve bunu siyaset üstü, insani değerlerle yapan biriyim.

 

Hareket olarak sormuştum? Liberal mi, muhafazakâr mı, demokrat mı?

Böyle bir ismim yok, ben insanım. Ama faşist değilim. İsim verip ukalalık etmek istemem, söylediğim bir kavram farklı yerlere çekilsin istemiyorum. Sınırlarım neler ona bakıyorum. Sınırlarını bilmek de bence bir özgürlüktür.

 

“Ben o kapitalist sistemin bize öğretmeye çalıştığı özgürlükten geliyorum ve bunun zararını gördüm” demişsiniz.

Evet, bu kapitalist sistemin bize getirdiği şey egoist, kendini düşünen, marjinallik ve sıradışılık adına her istediğini yapmayı özgürlük olarak tanımlayan bir sistem. Ama her istediğini yapmak özgürlük demek değildir. Tam tersine sen sorumluluklarını, içinde var olduğun toplumla uyumlu hale getirdiğinde bu senin özgürlüğün olur. Bugün benim önüme, geçmişte yaptığım hataları yani mesela fotoğraflarımı koyuyorlar. Bu benim özgürlüğümü kısıtlamıyor mu? Bizler bugün örfümüze bağlı olmanın geri kafalılık olduğunu düşünüyoruz, bunu bize kim öğretti?

 

Kim?

Bu sistem işte. Osmanlı Devleti’nde yoktu bu, Anadolu Selçuklu’da da yoktu. Şimdi oradan buraya uzandığımızda kadının geldiği durum ne kadar doğru? Mutlaka gelişmeler var ve daha iyi durumdayız. Her dönemde medeniyetlerin yanlışlıkları da olmuştur, yoktur diyemeyiz ama bu yeni düzen, dünya oyununun getirdiği bir şey.

 

Bülent Arınç “Kadınlar iffetli olacak, herkesin içinde kahkahalar atmayacak” dedi, siz de yazılı bir açıklamayla destek verdiniz. Bir erkeğin, kadının nasıl olması gerektiği konusunda reçete vermesini nasıl kabul edebiliyorsunuz?

Öyle söylenmedi işte o. Konuşmayı açın, bir daha izleyin. Bir kere ortada bir dayatma yok, “Gerekir” demedi. “Nerede o eski kadınlarımız birbirimize baktığımız zaman mahcubiyet duyan” dedi yani masumiyet ve iffetten bahsetti.

 

Bu toplumda eşlerini masadaki çay ılık diye öldüren adamlar var. Yani sokakta kahkaha atması bir kadının öldürülme gerekçesi olarak kullanılabilir. Bunu düşündünüz mü?

Ha oraya gidebilir yani olay? Ben oraya gideceğini düşünmüyorum. Sapkın beyinlilerin önüne kimse geçemez ama Bülent Bey’in söylemek istediği o değildi, biliyorum ben. Hiçbir zaman din ve inanç anlamında arayışımı saklamadım. İnandığım doğruyu her zaman savundum, yapım bu. Muhtevasında söylenen şey net: Edep, haya, iffet. Bunlar değerli kavramlar. “Kahkaha atma” demedi ki, söylediği şey şu: “Kadınlık erdemini unutup, cinselliğinle insanlığı cezbedip toplumda bununla yer bulman senin gerçek değerinden uzak.” Şu net anlaşılsın istiyorum: Elbette ben kadınların kendilerini ifade etmelerini, ülke yönetiminde daha çok söz sahibi olmalarını, şiddet görmemelerini istiyorum. Ama kadın bilge, anaç, erdemli, merhametli, inandığının yanında duran ve destekleyen, oturmasını kalkmasını bilen, bulunduğu ortama asaletiyle ışık saçan, edebini adabını bilen, aile kavramına sahip çıkan olmalıdır.

 

Başbakan yardımcısının görevi kadının nasıl olması gerektiğini söylemek mi?

Evet, yapmalı. Oturdukları koltuklara karşı sorumlulukları var, halka doğru bildiklerini söylemeliler. Arınç, AK Parti’den  diye mi rahatsız olunuyor? Zamanında Atatürk çıksaydı ve böyle bir şey söyleseydi yanlış anlaşılır mıydı? Kimse bir şey dayatmıyor, kimse bana gelip “Kapan” demedi. Bu hükümetin, evet, tasvip etmediğimiz şeyleri olabilir. Ama bir sürü hizmetleri de var. Doğu’da hastaneler, okullar, yollar, Marmaray, metrobüs, hızlı tren, IMF’ye borcun kapatılması, Merkez Bankası rezervlerinin artmış olması, dul kadınlara maaş bağlanması, kız çocukların okutulması, Avrupa ve Amerika krizin pençesindeyken büyüme trendimizdeki yükselişimizin devam etmesi gibi... Doğru olanı görmeyelim mi? Bunlar ne yaparsa yapsın nefret mi edelim? İnsanların rol modeli olarak inandığım şeyi söylüyorum. Ha benden çok bilen mutlaka ki var. Memnuniyetle, otururum konuşurum.

 

Mesela kürtaj yasağını ne yapacağız? Kadının kendi bedeni üzerindeki söz hakkı elinden alındı.

Ben yaptırmayı tercih etmem, istemem de... Biz aile mefhumunu kaybettik. Almanya gibi genç nüfusu olmayan bir ülke mi olalım? Bir süre sonra çocuklar gitmiş, yaşlı bir neslin kaldığı bir ülke mi olalım? Kürtaj yasağı gelsin hurra sokağa! Kadının beden hakkı elinden alınıyor sokağa dökülüyoruz ya da Sayın Arınç bir şey diyor hurra hadi kahkaha fotoğrafı gönderelim! Devletle vatandaş arasındaki ilişki bu mu olmalı? Nerede edep? Sokağa dökülüyorsak bu konuşmak, taleplerimizi makul ölçülerde iletmek ve anlaşmak için olmalı.

 

Hangi eyleme katıldınız?

Hiçbirine katılmadım, gözlemledim. Dışarıdan nasıl gözlemledin diye soracaksın belki ama gözlemledim, okudum. Kimseye karşı değilim. Terör örgütlerine, 2 bin insanı öldüren İsrail’e karşıyım.

 

Yine Bülent Arınç’a destek verdiğiniz açıklamada “Kadın bir tarladır. Bu yüzden kendini çok kirletmemelidir” dediniz. Ne demek istemiştiniz?

Toprak kutsaldır ve toprağı ne kadar korursanız o kadar verim elde edersiniz. Kadın da toprak gibidir. Kadın da tarla gibidir. Ne kadar marjinallik ve sıradışılık adına yaşamazsa ya da kendini korursa o kadar iyi olur. Çünkü kadın bir annedir ve annelerimiz de kutsaldır. Bir annenin de psikolojisi sağlıklı olmalıdır ve ne kadar geçmişinden kirlenmemiş gelirse çocuğu için o kadar verimli olur.

 

Bir dönem komün hayatı yaşadım, artık tekim

 

Sol elinizdeki alyansı şimdi fark ettim. Evli olduğunuzu bilmiyordum.

Evli olsam duyardınız. Manevi bir anlamı var benim için.

 

O zaman çiftlik hayatınızı sorayım. ‘Topluluğum’ dediğiniz kimselerle aynı evi paylaşıyorsunuz. Komün hayatı mı?

Bir dönem böyle bir yaşantım oldu ama şu anda yalnızım. Daha kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi seçimlerini yapabilen, kendi yolunda ilerleyebilen biriyim. Gereksiz insanlara gereksiz anlamlar yüklemeyelim.

 

Genel başkan yardımcısı olduğunuz Birleşen Eller Yaşam ve Engelliler Derneği’nde neler yapıyorsunuz?

Toplum adına bir şeyler yapmak, halkla bütünleşmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Şu anda 74 ilde 260 şubemiz var. Bu sadece engelli derneği de değil. Evet, öncelikli olarak engelli arkadaşlarımızın sorunları için yola çıktık ama çalışmalarımız kimsesiz çocuklar, şiddet gören kadınlar, ihtiyacı olan dul kadınlar, yaşlılar gibi bütün dezavantajlı grupları kapsıyor.

 

Ne yapıyorsunuz tam olarak?

Bu tarz sorunları devlet politikası haline getirip onların toplumla barışmasını ve ihtiyaçlarının uzun vadeli karşılanmasını sağlıyoruz.

 

Diyelim ki engelli yakınım var, size geldim. Beni nasıl bir süreç bekliyor?

Bize başvuran birinin sorununu bireysel bir sorun olarak değerlendirmiyoruz. Birçok engelli kardeşimiz sıkıntılarını dile getiremiyor. Sorunlarına karşı bürokratik bir çalışma başlatıyor, devletle vatandaş arasında bir köprü görevi görüyoruz.

 

Raporlayıp ilgili bakanlığa mı iletiyorsunuz yani, hiç anlayamadım?

Raporluyoruz, proje ekiplerimiz var. Avrupa fonundan, başbakanlığın ya da yerel yönetimlerin çalışmalarına katılıyoruz.

 

Engelliye sandalye vermiyor musunuz yani?

Bireysel sorunlara yönelmiyoruz. Siz gelip diyorsunuz ki “Bu soruna devlet neden çözüm bulmuyor?” Bizim önceliğiniz bu oluyor. Proje ekibimiz dosya hazırlıyor. Organizasyon yapıp üç sandalye alalım derdinde değiliz. Var olan sorunları tespit etmeye yönelik devreye girmiş, kişisel çıkarlarından arınmış tamamen topluma hizmet eden kişileriz. Hedefimiz 3 milyon üye.

 

Nasıl buluyor bu insanlar sizi?

Biz gidiyoruz onlara, kapılarını çalıyoruz.

 

Samimi bir Müslüman olduğuma inanıyorum

 

Haziran ayında verdiğiniz bir söyleşide, 17 Aralık süreciyle ilgili olarak “Eğer operasyon başarılı olsaydı, Türkiye bir yirmi yıl daha geri gidecek, ekonomik olarak büyük bir başarı trendi yakalayan Türkiye baronlar tarafından hortumlanacaktı” demiştiniz.

E olmadı, yapamadılar (gülüyor). Sorulması gereken soru şu: Neden Türkiye’nin ekonomik olarak istikrar sağladığı bir dönemde başımıza bu geldi? Yapılan yanlış neyse görülmeli ve oradan çıkılmalı. Mesela ben bu ülkede neden korkuyordum net bir şekilde söyleyeyim: Sorgulamayan nesillerin devamını sağlıyorlar diye çekiniyordum fakat önüme bir fırsat çıktı. Dört yıldır süren lider öğretmen ve yenilikçi lider öğretmen projesi var. Tam da bu noktada incelendiğinde görülecektir ki Adana, İstanbul ve Bursa’da araştıran, sorgulayan ve düşündüğünü özgürce söyleyebilen nesiller yetiştiriliyor.

 

Yani?

Bu, korkularımızın yersiz olduğunu göstermez mi? Dini arayış noktasına geldiğimde ben bir dayatmayla karşı kaşıya kaldım mesela. Küçükken bana kimse dini olması gerektiği şekliyle öğretmedi. Bir doğuyorsun ki “Sen Müslümansın” deniyor. Bu sana gelişme sürecinde doğru anlatılmış olsa ne kadar imanı kuvvetli, kendini bilen bir birey haline dönüşürsün. Tabii ters bir etki yaratmadığı sürece; çocukların üzerinde bir baskı yaratıp yanlış yerlere, yanlış inanca inandırmadan... Burada şöyle bir soru da var. Dayatan kim? Devlet mi, aile mi, aydın kesim mi, okuldaki öğretmen mi?

 

Sizce kim?

Toplum dayatıyor ama zamanında kendini laik sanan, aydın sanan cahil kesim de bize bunu dayatarak Müslümanlıktan uzaklaştırdı. Eğitim sisteminin de ailenin de hatası var. Bir yaşa geliyorsun “Ben Müslümanım” diyorsun ama Müslümanlık nedir bilmiyorsun. Ben onu öğrenmek yerine farklı bir seçeneğe yöneldim zamanında. Hıristiyanlığı inceledim, bir hak dini olduğunu fakat değiştirildiğini, bana hitap etmediğini gördüğümde Kur’anı Kerim’i incelemeye başladım. Hangi dönemde olursa olsun insanlığa yol gösterici tek kitap olduğunu -anlamadığım birçok noktası hâlâ olmasına rağmen- her okuduğumda tüm benliğime ve hücrelerime kadar hissederek, doğru algılandığında gerçekten ihtiyacımız olanı bize verdiğini gördüm. Bu nedenle kendince samimi bir Müslüman olduğuma inanıyorum. Kaldı ki bu noktada kişinin inancı Allah’la o kişi arasındadır. Bu yüzden kimsenin kimseyi inancından dolayı yargılamaması gerektiğine inanıyorum.

 

Gülen cemaati onlara katılmamı istedi

 

Dinlenmeniz konusunu anlatır mısınız biraz? Telefonunuzun teknik takipte olduğunu ne zaman anladınız

Bir sabah uyandım, gazete haberine baktım ve bunun belgeleriyle kanıtlandığını gördüğümde çok şaşırdım. 2008-2010 arasında dinlenmişim.

 

Kim tarafından ve neden?

Bu beni dinleyenler paralel diye adlandırılan bir grup. Bunun ortaya çıkış amacı ne? Dini bir amaç, sonradan siyasete karışıyor, devletin içinde başka bir devlet kurarak devleti yıkmaya çalışıyor. Sonra 17 Aralık’a geliyoruz, başka saldırılar başlıyor. Ha demek ki bu uzun yıllardır planlı yapılan bir çalışma. Belli ki burada menfaatlerine uymayan bir durum var.

 

Sizi dinlemelerindeki menfaat ne olabilir?

Ben hiçbir zaman, gidip onlara katılmam yönündeki taleplerine karşılık vermedim.

 

Gülen cemaati onlara katılmanızı mı istedi?

E tabii.

 

Nasıl oldu bu davetler?

İnsanlar aracılığıyla. Dinlemek de ne demek, sen devlet misin kardeşim!

 

Devlet özel hayatıma karışmadığı sürece dinleyebilir

 

Devlet neden dinlesin?

Devlet özel hayatıma karışmadığı sürece dinleyebilir. Dinleyenler bir açığımı, yanlışımı yakalamaya çalışmışlar belli ki. Ben ortada iyi niyet göremiyorum.

 

Mevcut hükümetle araları iyiyken de cemaate karşı mıydınız peki?

O kısmı beni ilgilendirmiyor. Ben bana ve ülkeme verdikleri zararla ilgileniyorum.