T24- Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Aysel Tuğluk, PKK'nın eylemsizliği sona erdirme kararı hakkında "hükümet adım atarsa Abdullah Öcalan'ın hala müdahale edebileceğini ve ateşkesin Haziran'a kadar sürebileceğini" söyledi. Murat Baykara'nın BBC Türkçe'de yayımlanan Aysel Tuğluk röportajı şöyle:
PKK'dan dün gelen, eylemsizlik sürecine son verildiği açıklaması birçok çevrede şaşkınlık yarattı. Zira örgütün cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan, on gün önce yaptığı açıklamada, "Önümüzdeki günlerde, somut demokratik çözümün belirip belirmediği yönünde bir açıklama yapacağım" demişti. 13 Ağustos'ta ilan edilen ve Haziran'daki seçime kadar devam etmesi öngörülen eylemsizliğin akıbetini bu açıklama belirleyecekti.
Ancak örgüt, liderini beklemedi. KCK dünkü açıklamasında, hükümeti hiçbir adım atmamakla suçladı ve karşılık bulmayan taleplerini hatırlattı: Mevsim nedeniyle operasyonlarda azalma olmasına rağmen Kürt siyasetçilere yönelik operasyonların sürmesi, KCK davasında ana dilde savunmanın kabul görmemesi ve sanıkların tutuklu yargılanması, Öcalan'ın koşullarında iyileştirme olmaması, adalet ve hakikatleri araştırma komisyonu kurulması fikrinin kabul görmemesi ve seçim barajının indirilmemesi.
Peki bu açıklama çözüm umutlarının tamamen kaybolduğu anlamına mı geliyor? İşte Demokratik Toplum Kongresi eş başkanı Aysel Tuğluk'un sorularımıza verdiği yanıtlar:
BBC: KCK'nın eylemsizlik sürecine son vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tuğluk: PKK'nın aldığı ateşkes kararı çok önemli bir fırsat sunuyordu, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü konusunda. Hem iç hem de dış koşullar bu sorunun artık demokratik, siyasal yöntemlerle çözümünü dayatıyordu. Devletin sayın Öcalan ile yaptığı görüşmeler de zaten artık askeri ve operasyonel çözümlerin bir sonuç almadığına dair, devletin de bir kararlaşması olarak yorumlanmıştı. Bu Kürtlerde de büyük bir umut yarattı. Bunun yarattığı umut malesef özellikle AK Parti hükümeti tarafından ve diğer siyasi partiler tarafından -muhalefeti de dahil etmek gerekiyor- çok ciddiye alınmadı. Her ateşkes döneminde olduğu gibi, sorun devletin öncelikli bir sorunu olarak, Türkiye'nin öncelikli bir sorunu olarak görülmediği için ateşkesin ilan edilmiş olması sorunun çözümü gibi algılandı. Halbuki silahların susması demek Kürt sorununun çözümlenmesi demek değildir. Bunu iyi anlamak gerekiyor.
BBC: Bu süreçte beklediğiniz adımları hatırlatır mısınız?
Tugluk: Bu adımlar aslında çok maksimal talepler içermiyor. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki, seçimden önce Kürt sorununun anayasal çözümü konusunda, ya da yeni bir anayasa konusunda adım atmak çok kolay değil. Ama şunu istedik doğrusu: İktidardan da muhalefetten de, "Artık biz hiçbir Türk ve Kürt gencinin ölmemesi için bu sorunu siyaset yoluyla çözeceğiz" diye bir irade beyan edilmesi. Bununla birlikte, KCK dosyası adı altında Kürt siyasetçilerine yönelik bir tutuklama ve kuşatma furyası gerçekleşti. Bir jest olarak bu tutukluların serbest bırakılmasını istedik. Örneğin 2011 seçimlerine giderken gayet anti-demokratik olan yüzde 10 barajının yüzde 5'e düşürülmesi gibi taleplerimiz de vardı. Ayrıca KCK'den tutuklu olanların Kürtçe savunma yapmalarına imkan tanınması gibi talepler yasal değişikliklerle de gerçekleşebilecek şeylerken bunların hiçbiri yapılmadı. Aksine, sayın Erdoğan Kürtlerin karşısına klasik devlet tarzı olarak çıkan ve çatışmalara yol açan bir dil kullanmaya başladı. "Tek millet, tek dil" şeklindeki yaklaşımı klasik devlet politikasının değişmediğini gösteren önemli işaretlerden birisiydi.
BBC: Öcalan 20 Şubat'ta, "Önümüzdeki günlerde somut demokratik çözümün belirdiği ya da belirmediği yönünde açıklama yapacağım" dedi ve "Eğer belirmezse aradan çekileceğim, kim ne yaparsa yapsın" diye de ekledi. Ancak görüyoruz ki örgüt Öcalan'ı beklemedi ve eylemsizlik sürecine son verdiğini duyurdu. Bu ne anlama geliyor? Öcalan'ın iradesine ipotek koyma gibi okunabilir mi?
Tuğluk: Hayır, böyle bakmamak gerekiyor. Öcalan da bunu söylemişti zaten. AK Parti'nin izlediği politikanın bir çözüm politikası değil bir tasfiye politikası olduğunu, kendisinin zaten mevcut koşullarda sürece müdahale imkanının olmadığını, yapabileceğinin bu olduğunu söyleyip, "Kendileri değerlendirsin ve karar versin" demişti. Dolayısıyla onlar da bu çerçevede tüm gelişmeleri değerlendirerek, biliyorsunuz açıklamaları da oldukça ayrıntılı, AK Parti'nin bu sürece yanıt vermediğini, bir tasfiye politikası izlediğine ilişkin kanaatlarını ifade ettiler.
BBC: Peki bu açıklamadan sonra Öcalan'dan farklı bir açıklama gelebilir mi hala?
Tuğluk: Tabii ki gelebilir. Oradaki gelişmeleri de değerlendirecektir Öcalan. Ancak şöyle bir şey var: Öcalan çok zorluyor bu süreci ama, bir takım pratik adımların atılmasını istiyor. Pratik gelişmeler eğer bu ara süreçte yaşanabilirse, bu görüşmeler biraz daha somut bir zemine oturabilirse, ben inanıyorum ki Öcalan bu sürece müdahale edecektir ve en azından Haziran ayına kadar bir zaman daha tanıyacaktır diye düşünüyorum. Yeter ki güven verici bir gelişme yaşansın bu ara süreçte.
BBC: O güven verici gelişme beklentisinin ipuçları acaba açıklamadaki şu iki cümlede olabilir mi? Birincisi, "Önümüzdeki sürecin nasıl bir karakter kazanacağı konusunda AKP hükümeti ve devlet güçlerinin yürüteceği politikalar etkili olacaktır." İkincisi ise, "Saldırılar karşısında PKK güçlerinin kendilerini daha etkili savunacağı, ancak saldırmayan/operasyona çıkmayan güçlere saldırmayacağı..." PKK bu cümlelerle, Öcalan'a da bir manevra alanı tanıyarak açık bir kapı mı bırakıyor?
Tuğluk: Evet, ben bu açıklamayı böyle anlıyorum. Kesinlikle bir açık kapı bırakıyorlar. Örgüt nihayetinde Öcalan'ın söylediği şeyleri esas alacaktır. Bu konuda zaten çok net açıklamaları var. Bence o nedenle, bu açıklamayı da dikkate aldığımızda, bu ara süreçte devletin bu sorunu daha ciddi olarak gündemine alması gerekiyor ve bu konuda ikna edilmesi gerekiyor. Yani Kandil ile görüşülmesi gerekiyor ise Kandil ile görüşülmesi, Öcalan ile görüşülmesi gerekiyorsa bunun yapılması gerekiyor. Devlet olarak komplekse girilmemesi gerekiyor.