Tuğluk: Sadece evde mi Kürtçe konuşacağız?

Tuğluk: Sadece evde mi Kürtçe konuşacağız?

T24 - Demokratik Toplum Kongresi’nin Eşbaşkanı, Diyarbakır eski milletvekili Aysel Tuğluk, mecliste yaşanan 'Kürtçe' tartışmaları için açıklamalarda bulundu. Tuğluk, “Anadil bir evrensel hak ve bunun her alanda kullanılması gerekiyor. Fiili olarak geçmişteki baskılar tabii ki kalktı ama devletin, ‘sadece kendi aranızda konuşun, evinizde konuşun’ noktasında bir yaklaşımı var. Beklenen o. Türkçe ne tür haklara sahipse, Kürtçe de o haklara sahip olmalıdır. Zaten fiilen kullanılıyor. Neden bu kadar korkuluyor bir dilden? Bölgede yüzde 90 Kürtçe biliyor. Bir dilin kullanılması bu ülkeyi bölmez” dedi.

Milliyet gazetesi yazarı Serpil Çevikcan'ın "Sadece evde mi Kürtçe konuşacağız?" başlığıyla yayımlanan Çevikcan-Tuğluk görüşmesi şöyle:

'Sadece evde mi Kürtçe konuşacağız?'

BDP’nin, “ikili dilli yaşam” kararını her alanda uygulamaya koyduğunu açıklaması, demokratik açılımda zaten kaplumbağa hızıyla ilerleyen Ankara’da yine sert rüzgârlar estirdi. Tartışma, daha ilk günden Türkiye’de modası bir türlü geçmeyen “kapatma davasına” kadar geldi.

Olayın iki boyutu var. Birincisi, İmralı’yla temasa kilitlenmiş görünen çözüm arayışında BDP’nin daha aktif olarak sahneye çıktığı gerçeği. İkincisi de özerkliğin temel unsurlarından biri olan dil atağının zamanlaması.

Dün, Demokratik Toplum Kongresi’nin Eşbaşkanı, Diyarbakır eski milletvekili Aysel Tuğluk’la konuştum. Hareketin güvercin kanadındaki isimlerin başında gelen Tuğluk, “Tiyotroda olur, kitapta da olur ancak Meclis’te olmaz” mesajını veren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e de, hükümete de tepkili. Tuğluk’un değerlendirmeleri şöyle:

“Evde konuşun” diyorlar

“Anadil bir evrensel hak ve bunun her alanda kullanılması gerekiyor. Fiili olarak geçmişteki baskılar tabii ki kalktı ama devletin, ‘sadece kendi aranızda konuşun, evinizde konuşun’ noktasında bir yaklaşımı var. Beklenen o. Türkçe ne tür haklara sahipse, Kürtçe de o haklara sahip olmalıdır. Zaten fiilen kullanılıyor. Neden bu kadar korkuluyor bir dilden? Bölgede yüzde 90 Kürtçe biliyor. Bir dilin kullanılması bu ülkeyi bölmez.”

“Çok temel bir hakkı dile getiriyorsunuz gerginliğe yol açıyor. Bu tartışmayı açanlar kendilerine dönüp hangi çerçevede bunu savunuyorlar ona baksınlar. Başbakan Almanya’da gidip ‘Türklere uygulanan dil yasağı asimilasyondur’ diyor. Orada asimilasyon da, burada ne oluyor peki?”

“Tehditle yürümez”

“Meclis Başkanı’nın sözleri bir tehdidi ifade ediyor. Bu tür tehditlerle bu işler gitmez. ‘Kurallar var, bunun dışına çıkarsanız sizi kapatırız, yaşatmayız, içeri atarız...’ Bunun algılaması budur bölgede. Bu tehdit mantığından vazgeçilmeli. Eylemsizlik var, diyalog süreci başlamış, herkes bunun ilerlemesi için çaba sarf etmeli.”

“Tahammülün sınırı”

Tuğluk’un, “Sorunun çözümünde şimdiye kadar yakalanmamış bir ortam doğmuşken, kararın zamanlaması kafa karıştırdı” yorumlarına yanıtı da şöyle:

“Uzun süreden beri, ‘Kürt sorununda farklı yöntemlerle çözüm’ deniliyor ama somutlaşan bir gelişme yaşanmıyor. Bu tahammülleri zorluyor. Halk ‘pratikte bize yansıması nedir’ diye soruyor. Toplumu da psikolojik olarak bazı şeylere hazırlamak lazım. ‘Milyonlarca insanın anadilidir’ deyip, süreç içerisinde yasal olarak düzenlemesinin yapılması gerektiğini göstermeliyiz. Bunun bir süreç işi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizler de taleplerimizde bu hassasiyetleri gözetmeliyiz. Ama bir de toplumun beklentileri var. Artık somut bir takım adımlar gerekiyor. Ama dönüşmüyor şu anda. Ne çıkacak bu görüşmelerden. Bunu zamana yaymak da çok riskli olur. ‘Seçim sonrasında’ gibi söylemler de o güveni yıkıyor.”

Tiyatroda zaten oluyor”

Tuğluk, Gül’ün “tiyatroda, kitapta Kürtçe olur” sözüne tepkili:

“Tiyatroda oluyor zaten. Artık Kürtlerin kültür-sanat birimleri, birçok belediyenin kültür-sanat etkinliği var.  Kürt Sanatçılar Birliği var, Kürtçe şarkılarını söylüyor. Yasaklara ve yargılamalara rağmen bunlar zaten aşıldı. Toplumun karşısına bu kadar setler koymak olmaz.”

“Modellerini inceliyoruz”

Tuğluk, iki dil kararının, “Katalan modeli” gibi bir özerklik modelinin ayaklarından biri olduğu yorumlarını da şöyle değerlendiriyor:

“Elbette ki özerklik anlamında dünyadaki örnekleri inceliyoruz ama bu demek değil ki bu modeller bize uygulanacak. Biz, Türkiye koşullarında bu modellerden nasıl yararlanabiliriz. Birebir model alacağımız bir şey  olamaz da zaten. Onlardan yararlanabiliriz ama biz kendimize özgü bir modeli birlikte oluşturmak durumundayız. Hafta sonu Demokratik Özerklik Çalıştayı yapıyoruz. Uzun süreli bir tartışma sonucunda nasıl bir model en uygun olur onları tartışacağız.”