Tuğrul Eryılmaz: Akademia’nın onurlarındandı

"Yavuz'u kaybettik." Karısı Hülya Sabuncu'ya güneşli olacağa benzer 12 Şubat sabahının erken saatlerinde söyleyecek tek cümle bulamadım. Çok mu şaşırmıştım? Hayır, haftalardır bu habere kendimizi hazırlamıştık. Amansız hastalığın mucizeye bile imkân tanımayacağını hastaneyi birinci evleri yapan oğlu Ali de, karısı Hülya da, biz dostları da biliyorduk. Yine de ölümü kabullenmek hiç kolay değil. Hele söz konusu insan Prof. Dr. Yavuz Sabuncu ise. Artık maalesef soyu tükenmekte olan akademisyenlerdendi. Devrimci, cesur, öğrencilerini ve öğretebilme çabasını çok ciddiye alan ama aynı zamanda hınzır bir mizah anlayışına sahip Yavuz Sabuncu. Adam olacak çocuk 1960'lı yılların ikinci yarısı. Mülkiye'nin ünlü yurdu ve kantininde öğrencilerin yüzde 80'inin inandığı bir tek şey var: Sosyalizm. Ama gece saat 24.00'ten sonra içilen kanyakların da etkisiyle başka tartışmalar da eksik olmuyor. "Abicim en iyisi diplomat olup Londra, Paris gezeceksin". "Ulan oğlum önce Pervari'yi gör". "Bence maliye müfettişliği hesap uzmanlığından daha prestijli". "Senin bir bankaya kapağı atman bile mucize olur". "Olan yine biz kızlara oluyor, Dışişleri zorla alıyor, kaymakamlık zaten kaput"... Bir de biz çoğunluğa, sevecen bir aşağılamayla, bakan bir grup var. Erdal Yavuz, Ümit Hassan, İlber Ortaylı, Baskın Oran ve bunların en genci (bizden iki yıl sonra girmişti) Yavuz Sabuncu. İnanın şimdiye bakıp geçmişi kurmuyorum. Bu isimlerin hepsi profesör oldu. Yavuz Sabuncu'nun Anayasa kürsüsünün sınavlarına hazırlanmak için harcadığı çabayı (aynı evde kalıyorduk, daha doğrusu işsiz olduğumdan üstüne kalmıştım) anlatmayacağım çünkü inanmayacaksınız. Bahri Savcı ve Mümtaz Soysal'ın kürsüsüne girmek bir rüyaydı. Öğrenciliği sırasında devrimciliği de çok ciddiye almıştı (Ölünceye kadar aldı da). Sosyalizm propagandası için gecekondu gecekondu gezdi. Eh ne de olsa Prusyalıydı. İstanbul Lisesi'nden gelme Prusyalılığına rağmen Almanca değil İngilizceyi tercih ederdi. Zaten lise arkadaşı Alp Orçun'la gelir gelmez SBF Fikir Kulübüne üye olmuşlardı. Yıl 1966 idi. Cengiz Çandar'lı, Hüseyin Cevahir'li... Sıkı bir sınıftı. Şimdilerde galiba Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi diye tabir edilen İdari Şube'den mezun oldu. Birileri gibi hiç sonradan hidayete ermedi. Bütün sarkazmına rağmen hep doğru bildiğinin yanındaydı. 'Hayata Dönüş' faciasına karşı sesini 'İnsan Hücreye Sığmaz' diyenlerle beraber yükseltti. Öğretim Elemanları Sendikası'nın kurucularındandı. Irak Savaşı'na 'Meşru Müdaafa Dışında Her Türlü Savaş Yasaktır' diyen bir avuç akademisyenin içindeydi. Ermeni Konferansı'na müdahaleyi en şiddetle protesto edenlerdendi. 'Anayasaya Giriş' kitabını yazan dürüst bir akademisyenden de bu beklenirdi. Yavuz Sabuncu'yu yalnızca Mekteb-i Mülkiye özlemeyecek. Onu en son Amerika'ya gitmeden önce geçen yaz gören Gümüşlük sahilleri de o çilli suratı çok arayacak. Artık Güzel Osman'dan sonra Yavuz da Gümüşlük'te rakı içip briç oynayamayacak. Ahmet'le Ferhan, Tefo'yla Zeynep, Bumin bana kızmasınlar ama artık Gümüşlük'e ben de gitmeyeceğim. Tabii Yavuz Kıbrıs'ta da özlenecek. Epeydir Anayasa dersi verdiği Yakındoğu Üniversitesi ve oradaki Mülkiyeliler de Yavuz'u unutmayacak. 59'una basamadan yitirdiğimiz Yavuz'u Çarşamba günü saat 10.00'da SBF'den, saat 12.00'de Kocatepe Camii'nden uğurlayacağız. Hülya ve Ali'ye sabırlar... Huzur içinde yat canım kardeşim. (Tuğrul ERYILMAZ - Radikal 13/02/2007)