Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekteki büyüme oranının yüzde 11.1 olmasını değerlendiren eski hazine müsteşarı ve CHP Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, geçen yıl aynı dönemde darbe girişimi nedeniyle ekonomide çarkların durduğunu belirterek, ”Bu daralma olmasaydı ve geçtiğimiz yılın üçüncü üç ayında da ekonomi, ilk iki çeyrekteki kadar büyüseydi, bu yılın üçüncü üç ayında büyüme yüzde 5 civarında kalacaktı. Yani büyümenin 6 puanı düşük baz nedeniyle matematiksel düzeltmeden, 5 puanı da darbe girişiminden sonra uygulanan gevşek maliye politikasından geldi” dedi.
Verilerin güvenirliğininciddi bir sorun haline geldiğine dikkat çeken Öztrak, devletin resmi istatistiklerini yayımlayan TÜİK’in, 2016 Şubat ayından bu yana vekaletle yönetildiğini, vekaletle yönetilen kurumların siyasi müdahalelere açık olduğunu vurguladı ve “Hal böyleyken Cumhurbaşkanı ve Ekonomi Bakanının aylar öncesinden çift haneli büyüme müjdesi vermesi, 'Hükümet emretti TÜİK yaptı' algısını güçlendiriyor” diye konuştu.
CHP’li Öztrak, büyüme rakamlarına dair T24’e yaptığı değerlendirmeler şöyle:
"Yılın üçüncü üç ayına ilişkin GSYH rakamlarına göre Türkiye 2017’nin üçüncü üç aylık döneminde yüzde 11,1 büyüdü. Böylece ilk 9 aylık dönemde büyüme yüzde 7,4’e ulaştı. Ülkemizin ekonomisinin büyümesi kuşkusuz ki bizleri sevindirir. Ancak bu büyüme işsizliğe çare olmuş mu, vatandaşın yaşam koşullarını iyileştirmiş mi diye baktığımızda sevincimiz kısa sürüyor.
Geçen yılın üçüncü üç ayı hain darbe girişimi nedeniyle ekonomide çarkların durduğu bir dönemdi. Bu dönemde ekonomi yaklaşık bir puan daraldı. Bu daralma olmasaydı ve geçtiğimiz yılın üçüncü üç ayında da ekonomi, ilk iki çeyrekteki kadar büyüseydi, bu yılın üçüncü üç ayında büyüme yüzde 5 civarında kalacaktı. Yani büyümenin 6 puanı düşük baz nedeniyle matematiksel düzeltmeden, 5 puanı da darbe girişiminden sonra uygulanan gevşek maliye politikasından geldi. Bu nedenle de büyüme rakamı büyük oldu ama etkisi küçük kaldı. Nitekim mevsim ve takvim etkisinden arınmış rakamlara baktığımızda da ilk ve ikinci üç aylık döneme göre büyüme hızlında bir hız kesme var. Bu rakamlarla bakarsak Türkiye’nin bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 1,6, ikinci çeyreğinde yüzde 2,2, üçüncü çeyreğinde yüzde 1,2 büyüdüğünü görüyoruz.
Diğer taraftan Kredi Garanti Fonu gibi ciddi mali destekler de ekonomide bir köpük etkisi oluşturdu. Buna rağmen piyasada sektör temsilcilerinin açıklamalarına baktığımızda ciddi durgunluk şikayetleri olduğunu görüyoruz. Diğer yanda işsizlik hala çift hanelerde, genç işsizliği yüzde 20’nin üzerinde, üniversite mezunu işsizlerin sayısı 1 milyonu aşmış. Enflasyon ise mevcut serideki en yüksek seviyelere ulaşmış, vatandaş hayat pahalılığıyla mücadele halinde. Türkiye bu enflasyon ile kendi ligindeki ülkeler arasında, Arjantin ile beraber en yüksek enflasyona sahip iki ülkeden biri konumuna gelmiş.
Büyümenin sürdürülebilirliği ve kalitesinde ciddi sorunlarımız olduğu bir gerçek. Bir defalık tedbirlerle elde edilen büyüme sabun köpüğü gibidir. Köpük birden söner. Nitekim üçüncü üç aydaki büyümenin yapısına baktığımızda tamamen kredi ve mali teşviklerle iç talep öncülüğünde bir büyüme. Net ihracatın büyümeye katkısı TL’deki önemli değer kaybına rağmen, son derece sınırlı. Büyümenin sadece yüzde 3’lük kısmı net ihracat katkısından sağlanıyor. Bu da ekonominin rekabet gücü konusunda kaygılarımızı artıran bir diğer husus.
Verilerin güvenilirliği Türkiye’de artık ciddi bir sorun haline geldi. Devletin resmi istatistiklerini yayımlayan TÜİK, 2016 Şubat ayından bu yana vekaletle yönetiliyor. Vekaletle yönetilen kurumlar siyasi müdahalelere açıktır. Kurumun başındaki ismi görevden almak kolaydır. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı ve Ekonomi Bakanının aylar öncesinden çift haneli büyüme müjdesi vermesi, “Hükümet emretti TÜİK yaptı” algısını güçlendiriyor. Bir taraftan da büyüme rakamlarının sürekli piyasa beklentilerinin üstünde geldiğini görüyoruz. Eğer gerçekleşmeler sürekli tahminlerin üzerinde kalıyorsa ya piyasadaki herkesin tahmin modellerinde ya da gelen rakamlarda bir sorun var demektir.
Sektörlerin detaylarına indiğimiz zaman da yeni soru işaretleriyle karşılaşıyoruz. Kredi Garanti Fonu aracılığıyla Türkiye’de firmalara 200 milyar TL'nin üzerinde bir kaynak kullandırıldığını biliyoruz. Bu kadar kredinin pompalandığı bir dönemde bankacılık sektörünün katma değerinin artması gerekirken, yılın üçüncü üç ayında finans kesimi katma değerinin yüze 5,8 daraldığını görüyoruz.
Türkiye rekabet gücünü artıracak politikalara dönmeden, belirsizlikleri ortadan kaldırmadan yüksek ve sürdürülebilir büyüme oranlarını yakalamak mümkün değildir. Hukuk devletini yeniden tesis etmeden nitelikli yatırımların ve büyümenin önünü açamayız. Bu nedenle işe ilkin OHAL’i kaldırarak başlamak gerekir. Üretici ve yatırıcı olağan olmayan hiçbir şeyi sevmez. Türkiye’yi hızla normalleştirmek gerekiyor. Ancak ondan sonra oturup rekabet gücünü artıracak tedbirleri karşılıklı konuşabilir, müzakere edebiliriz."