Ergenekon davası kapsamında 6 yıl Silivri'de hapis yatan CHP Milletveki Tuncay Özkan, "Ergenekon mahkemesinin imamı Sedat Sami Haşıloğlu nerede? Bu mahkemenin imamlığını yapan, her türlü kararı veren, başımıza tüm bu sorunları açan bu adamın niye tek bir kare fotoğrafı yok? Kimdir de serbest bıraktınız?" diye sordu. "Ben de şimdi yeniden insaniyet namına sesleniyorum; gelin suçluyu, suçsuzu birbirinden ayıralım" diyen Özkan, darbe girişimi soruşturmasıyla ilgili olarak "Ben soruyorum; Ahmet Davutoğlu'nu ne yapacaksınız? Abdullah Gül'ü ne yapacaksınız? Bülent Arınç'ı ne yapacaksınız? Hataların hesabını ödemeden artık hiç kimse bu Türkiye sofrasından kalkamaz. O hesap ödenecek" ifadelerini kullandı.
Tutuklu kaldığı Silivri Cezaevi'nde zehirlendiği iddia edilen Özkan “Türkiye'nin başında onca dert varken, ben zehirlenmişim kime ne” dedi.
Tuncay Özkan'ın Sözcü'den Nil Soysal'a verdiği söyleşi şöyle:
– Şu sıralar sosyal medyada dönen videolardan biri 2008'de sizin Fetullah'ı ve darbeyi anlattığınız o tarihi konuşma. 15 Temmuz gecesine dönersek; kalkışma anında neredeydiniz ve ilk tepkiniz ne oldu?
İzmir'de ailemle beraberdim. İlk askeri hareketlilik haberleri geldiğinde saat 10'a geliyordu. Tanklar Boğaziçi Köprüsü'ne çıktığında ben olguyu anladım ve hemen telefon başına geçtim. Hem Sayın Genel Başkanı, hem de diğer siyasetçi arkadaşlarımı arayıp, bunun bir Fetullahçı kalkışma olduğunu, boyutlarının çok uzun olmayacağını ve bastırılacağını söyledim. Beklediğim bir şey olduğu için de ilk anda bile öyle büyük bir şaşkınlık yaşamadım. Bunların Tuncay Opçin diye bir adamları var. 1,5 ay önce tweet atmış. “Bizi sürgün edemezsiniz” diyor ve şöyle devam ediyor; “Biz size; bize zulüm edemezsiniz demedik. Biz size; bir sabaha karşı, gelip sizi yataklarınızdan alacağız dedik!” Bu ne demek? “Biz böyle bir kalkışma içerisindeyiz” demek.
Ergenekon sürecinde, hatta ondan önce ordu içindeki güçlerini biliyorduk bu adamların. Hatta ben o dönem İzmir imamının spor yaparken düşürdüğü bir flash belleği dönemin Genelkurmay'ına getirdim teslim ettim. İçinde Türk Ordusu içindeki yapılanmaları vardı. Şifreler kırıldı ve açığa çıktı. Aslında ben 15 yıl önceki filmi tekrar izliyor gibi bir duygu içindeyim ve çok üzülüyorum. Bağıra bağıra, göz yumularak, ortaklıklar yapılarak geldi bu kalkışma. “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” denilerek…
– Bugünün sorusu da bu… Tehlike geçti mi?
Şu anda çok daha büyük bir tehlike var. Bütün bu sorunları biz aslında Kürt sorunu nedeniyle yaşıyoruz. Kürt devletinin kurulması sorunu ile karşı karşıyayız. Sınırlarımızın hemen ötesinde, bir Kürt oluşumu gerçekleşti. Bugün askerlerimizin Suriye'nin derinliklerine doğru ilerleyişini alkışlayanlara sesleniyorum; sakın alkışlamayın! Askerlerimiz mutlaka güvenlikli bir bölgede hat oluşturarak kalmalıdırlar. Bakın PYD yaklaşık 150 -160 bin kişilik bir güçle hemen Hatay'ın karşısında konuşlanmış durumda. Bunlar en küçük bir fırsat buldukları anda Türkiye'ye saldıracaklar. IŞİD, Suriye'nin neredeyse yarısını ele geçirmiş durumda. Türkiye bütün bunlara karşı eğer içerideki barışını ve kardeşliğini yüceltmezse, felaket kapımızda demektir.
– Bizi bekleyen felaket nedir?
Savaştır! Açık açık söylüyorum; 15 yıl önce söylemiştik, dinlememişlerdi, bugün tekrar söylüyorum; bizi bekleyen şey savaştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine derhal dönülmelidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün “Savaş bir zorunluluk değilse, cinayettir” ilkesine kesinlikle dönülmelidir. Türkiye'yi ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak zorundayız. Türkiye bugün bağıra çağıra bir savaşın içine gidiyor.
– Kurulacağı söylenen Darbe Mahkemeleri'nde adil yargılama endişesi taşıyor musunuz?
Darbe Mahkemesi kurulamaz. Anayasa hukukuna aykırıdır. Hukukun temel ilkelerine aykırıdır. İşte bizi yargıladılar. Fethullah'ın özel yetkili mahkemesinde yargılandık biz. Bizim eskiden “İnsaniyet namına” diye bir sözümüz vardı. Ben de şimdi yeniden “İnsaniyet namına” diye sesleniyorum; gelin suçluyu, suçsuzu birbirinden ayıralım. Masumların canına kıymayalım. Yazıktır, günahtır! Bakın; suçla ceza arasındaki ilişki delil oluşturur. İnsanlara; “Sen şucusun, sen bucusun denilerek yapılan şeyin adı adalet değildir. Hukukta böyle bir şey yoktur. Siz herkesi görevden uzaklaştırıp, herkesin malına el koyamazsınız. Böyle bir şey olmaz. Elbette Fetullah Gülen ve örgütün kökü kazınmalıdır. Ama bu arada toptancı anlayışlarla; “Bir hesabım var onu da bu arada göreyim” mantığı ile kendi arkadaşlarınıza adil davranıp, başkalarına adaletsizlik yapamazsınız. Şimdi soruyorum ben; Hava Kuvvetleri imamını tutuklamışken, kimden gelen bilgi üzerine serbest bıraktınız? Şimdi tekrar arıyorsunuz. Ergenekon mahkemesinin imamı Sedat Sami Haşıloğlu nerede? Bu mahkemenin imamlığını yapan, her türlü kararı veren, başımıza tüm bu sorunları açan bu adamın niye tek bir kare fotoğrafı yok? Kimdir de serbest bıraktınız? Ben soruyorum; Ahmet Davutoğlu'nu ne yapacaksınız? Abdullah Gül'ü ne yapacaksınız? Bülent Arınç'ı ne yapacaksınız? Hataların hesabını ödemeden artık hiç kimse bu Türkiye sofrasından kalkamaz. Türkiye sofrasının üzerinde hataların birikimi duruyor. O hesap ödenecek. Bakın bir kere daha söylüyorum; suçluyu suçsuzdan ayırmadan yapılan bu tür kıyım hareketleri çok tehlikelidir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
– Medyada FETÖ ile mücadeleyi ilk başlatan, bu örgüte karşı ilk uyarıları yapan SÖZCÜ'ye yönelik baskıları nasıl yorumladınız?
Birincisi; SÖZCÜ bu ülkenin vicdanıdır. O vicdanın sesidir. Ona el uzatılırsa eğer, onu başka türlü konuşuruz. Burada filan konuşmayız. O sokağa çıkmak anlamına gelir. Biz bunu yaşadık. Kanaltürk'ü yok ettiler, ellerine ne geçti? Kendilerini eleştiren, karşı tarafın sesini duyuran tek yayın organıydı. Daha kötü oldu Türkiye. SÖZCÜ'yü yok edersen, Türkiye daha da kötü olur. İçine sızmış mıdır? Ben söyleyeyim size; sızmamıştır. Çünkü SÖZCÜ'nün vicdanı Atatürkçülükle kaplıdır. Bu vicdanda Fethullah methullah barınamaz, tutunamaz. SÖZCÜ'yü böyle bir hedefe oturtmak dünyanın en yanlış şeyidir.
– Fırat Kalkanı Harekatı hemen sonlandırılmalı mı?
Fırat Kalkanı Operasyonu bir an önce sabit, Türkiye'den çok da uzaklaşmadan, açılmadan, sınır güvenliğimizi sağlayacak şekilde sonlandırılıp, öyle Halep gibi, Musul gibi, Rakka gibi, böyle saçma sapan hedeflere doğru gitmeden bitirilmeli ve Türkiye'nin güvenliği sağlanmalıdır. Hatay'ın hemen karşısında PYD'nin düzenli ordusu bekliyor. Eskisi gibi değil hiçbir şey. Bakın bunu bugün bütün açıklığı ile söylüyorum ki; yarın Türkiye'de bunu kimse demedi falan demesinler. Bizi bekleyen en büyük sorun; Kürt devletini oluşturmak isteyen Batı ve ittifakı ile yani Rusya'yı da kapsayacak şekilde Türkiye arasındadır. Bu sorunu biz kendi içimizdeki kısmı ile çözemezsek ve dışarıda böyle arayışlara yönelirsek, bu bizim için bir felaketle sonuçlanır. Bizim ordumuzun bel kemiği Fetullah Gülen tarafından kırılmıştır. Türkiye şu an en büyük zaaf anlarından birini yaşıyor. Böyle durumlarda yaraları sarmak, kaybettiklerimizi yerine koymak dururken, maceralara açılmak, serüvenci bir ruh ve akıl yapısına sahip olmak, bu ülkenin çocuklarına ve geleceğine yapılmış en büyük tehdittir.
– İdam cezasının geri gelmesi tartışmaları nereye varır?
Türkiye'yi bulunduğu medeniyetten alıp, en geri noktaya götürmek istemektir bu. Devlet dediğimiz şey, adaletin, hukukun, gelişmenin yaşaması için var. Devlet katil olur mu? Eğer idam cezası olsaydı, beni ilk 6 ay içinde asmışlardı. O zaman Zekeriya Öz'ün heykelini dikeceklerdi. O gün Zekeriya'nın heykelini dikenler, bugün de Tuncay'ın heykelini dikerlerdi, oldu bitti derlerdi herhalde! Bakın aslında biz bugün FETÖ şalı altında Türkiye'nin geleceğini konuşuyoruz. Hatta bazı şeyler bana 12 Eylül manzaralarını hatırlatıyor. Bugün insanlar Fetullah Gülen kitaplarını yakıyorlar. Bunlar tek kelimeyle deli saçması şeyler. Fethullah Gülen kitabı çıksa ne olur, çıkmasa ne olur. İnsanların Fetullah'ı, Tayyip Erdoğan'ı ya da Tuncay Özkan'ı sevip sevmemesi suç oluşturmaz. Eylemine bakacaksınız. Eyleminde suç varsa ceza vereceksiniz.