Habertürk yazarı Nevzat Çiçek, Tunus'ta gerçekleştirilen Nahda Hareketi'nin 10. kongresini kaleme aldı. Çiçek, "İhvan geleneğinden gelen Nahda’nın gizlice kurulduğu 1972’den bu yana “ılımlı İslam” tanımına uygun şekilde tarif edildiğini hatırlarsak, hareket artık kendini “Müslüman demokrat” olarak tanımlıyor. Şiddetten uzak bir şekilde amaçlara ulaşabileceğini savunan hareket, özelikle Tunus’ta başlayan Arap Baharı sonrasında gerek devrim sürecinde gerekse diyalog hükümetindeki uzlaşmacı tavrıyla öne çıktı" ifadesini kullandı.
Nevzat Çiçek'in, "Tunus'un yeni Nahda'sı: Sivil, Müslüman, demokrat" başlığıyla yayımlanan (22 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Tunus’ta Nahda Hareketi, 10. kongresini gerçekleştirdi. Yaklaşık 20 bin kişinin katılımıyla, 2012’den sonraki bu ilk kongrenin en büyük özelliği, Nahda’nın kendi ifadesiyle “davet” ve “siyaset”in ayrıştırılmasıydı. İhvan geleneğinden gelen Nahda’nın gizlice kurulduğu 1972’den bu yana “ılımlı İslam” tanımına uygun şekilde tarif edildiğini hatırlarsak, hareket artık kendini “Müslüman demokrat” olarak tanımlıyor. Şiddetten uzak bir şekilde amaçlara ulaşabileceğini savunan hareket, özelikle Tunus’ta başlayan Arap Baharı sonrasında gerek devrim sürecinde gerekse diyalog hükümetindeki uzlaşmacı tavrıyla öne çıktı. Ama bölgedeki gelişmeler nedeniyle de hem Selefi grupların hem de cezaevinden çıkan kadroları itibarıyla şüpheyle bakılır hale getirilmişti.
Nahda Lideri Raşid Gannuşi’yle son 2 yılda 4’üncü defa görüşme şansım oldu. Özellikle özgürlükler ve demokrasi bağlamındaki tutarlılığının altını çizmem gerekiyor. Gannuşi’nin ortaya koyduğu tavır ve uzlaşma, aslında Nahda’nın daha merkez partisi olma çabasını gösteriyordu. Ne yazık ki hem uluslararası güçlerin Tunus’taki emelleri hem de toplumda Zeynel Bin Ali dönemine ilişkin “intikam” beklentileri Gannuşi’nin hareket alanını kısıtladı. Ancak o iktidarı bırakırken diyalog hükümetinde bir anayasa yapma noktasında bütün iradesini ortaya koyuyordu.
Nahda’nın içinde “davet” dedikleri İslami faaliyetler ile siyaseti ayırma noktasında 2 yıldır bir tartışma yürüttüğünü biliyorum. Bu tartışmalara katılan ve şahit olduğum kadarıyla gerek Gannuşi gerekse Nahda’nın lider kadrosu bir tehlikenin farkına vardı. Devrim sürecinden sonra özellikle Selefi damarın partide öne çıkma isteği, diğer taraftan bazı dindarların Ensar El Şeriyya’ya katılıp şiddeti teşvik etmeleri ve bunun neticesinde IŞİD’in güçlenmesi, ciddi bir arayışı beraberinde getirdi. Öteden beri Müslümanların haklarını şiddetsiz demokrasi içinde alması gerektiğini ifade eden Gannuşi, Tunus siyasetinde kalıcı olmak adına davet ve siyasetin ayrışması gerektiğini ifade ediyordu. Ona göre, siyasal alanda verilecek mücadele temel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlayacak, davet ve başka çalışmalar için kurulan sivil toplum kurumları da bu alandan yürürken herhangi bir engelle karşılaşmayacak.
Siyaseten davet çalışmalarından ayrılan Nahda’da Gannuşi, özellikle camilere artık siyasetin sokulmasını istemediğini açık bir dille ifade etti. Gannuşi, söylemedi ama parti üyelerinin camilerde vaaz vermesinin önünü kapattı. Özellikle Arap Baharı sonrası Tunus’ta siyasi İslam’a yer kalmadığını kaydeden Gannuşi, bu görüşleri şöyle özetledi: “Kimlik için mücadele veren akaidi bir hareketten, totaliter rejime karşı demokrasi için mücadele veren protesto hareketine ve oradan da İslami referanslara sahip ulusal, demokratik, Müslüman bir partiye dönüştük,”
Nevzat Çiçek, Gannuşi ve Nahda yetkilileriyle görüştü
Konuşmasında “Ya hayat ya barış” diyen Gannuşi, Tunus’taki devrimi korumalarının birinci öncelik olduğunu, bu nedenle savunma pozisyonunda kalan bir parti olduklarını ve bundan sonra ise ekonomik problemlere yöneleceklerinin altını çizerek ayrışma ile birlikte partinin yeni yol haritasını ortaya koydu.
Devrim için yola çıktıklarında ülke içerisinde birçok fitnenin olduğunu belirten Gannuşi, “Bunların bir kısmı intikam yollarına teşebbüs etmek istedi. Ama bizim derdimiz bu gemiyi sağ salim ve güvenli bir biçimde karaya oturtmaktı ve bunu başardık. Ama artık yol almak zorunda ve yola çıkıyor” dedi.
Raşid Gannuşi, kongrede laiklik ve özgürlük vurgusu yaptı. Gerek Gannuşi gerek Sudan İslami Hareketi, hem Tunus hem ABD’de faaliyet gösteren İslam ve Demokrasi Platformu yetkilileriyle yaptığım görüşmede bu modelin diğer İslam ülkeleri için de geçerli olabileceği ifade ediliyor. Nitekim Gannuşi’nin “Dini siyasetten uzak tutmak istiyoruz. Tarafsızlık çağrısında bulunuyoruz. Modern bir devlet, ideolojiler, büyük sloganlar ve siyasi kavgalarla değil, uygulanabilir programlarla işler” cümlesi çok şey anlatıyor. Batı’nın genelinde İslamcılık El Kaide, Boko Haram ve IŞID’le aynı kefeye konuluyor. Yeni Nahda, bu etkiden kurtulmayı ve bunun da İslami değerleri bırakmak anlamına gelmediğini göstermek istiyor. Nahda’daki ayrışmayla, Batı’da Hıristiyan Demokratlar’da olduğu gibi artık Müslüman demokrat partilerin de olabileceği ve bunun demokrasiyle çelişmeyeceği gösteriliyor. Hareket ve partiyi ayırma girişimi, özellikle Mısır’daki tecrübeden sonra İhvan Hareketi için de yeni bir model. Mısır’da aynı gün buna benzer karar alınması da Nahda üzerinden İslam dünyasında yeni modeli karşımıza çıkarıyor.