'Tüpraş’ta rapor yazmadan hapis cezası istenmiş'

'Tüpraş’ta rapor yazmadan hapis cezası istenmiş'

Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, “Tüpraş baskını” olarak bilinen Koç Holding’e bağlı Tüpraş, OPET, Aygaz ve Shell-Turcas’a yönelik 24 Temmuz 2013’te yapılan aramaların ardından rapor hazırlanmadan hapis cezası istendiğini ortaya koydu. Toker, “Tüpraş’a baskın yapan Maliye, daha incelemesini bitirmeden şirket yöneticilerinin hapisle cezalandırılmasını da istiyor” dedi.

Çiğdem Toker, dünkü (26 Mayıs 2014) yazısında da yapılan aramaların, arama kararı olmadan yapıldığını yazmıştı. Toker, 24 Temmuz’da başlayan aramalar için arama kararının 27 Temmuz’da çıkarıldığını ve Kocaeli’ndeki fabrikalar için iznin İstanbul Anadolu Adliyesi’nden alındığını belirtmişti.

Cumhuriyet’te “Tüpraş’ta rapor yazmadan hapis cezası istenmiş” başlığıyla yayımlanan (27 Mayıs 2014) yazısı şöyle:

 

Tüpraş’ta Rapor Yazmadan Hapis Cezası İstenmiş

 

 “Tesadüf yoktur” denir ya, biraz öyle oldu. Yahut denk geleceği varmış: 

Tüpraş’a baskındaki hukuksuzluğu açıkladığım yazı ile Başbakan Erdoğan’ın Köln dönüşü, Koç grubu için söylediği “Kin tutmam” haberleri, aynı gün (dün) yayımlandı... 

Yine de “kin”in bugün için bitmiş görünmesi, 10 ay önceki hukuk ihlallerini “temize” çekmiyor. 

Dosya bir bütün olarak incelendiğinde; iktidarın o dönem Tüpraş’a karşı kararlı bir cezalandırma harekâtı içine girdiği apaçık ortada. Üstelik, objektif ve hakkaniyetli olduğu varsayılan temel devlet kurumlarını “sopa” niyetine kullanarak... 

Tüpraş operasyonundaki hukuksuzluk; baskından üç gün sonra -“itiraz” üzerine- alınabilen ve geriye dönük işletilen mahkeme kararıyla sınırlı değil... 

Yine adım adım gidelim: 

Maliye, Tüpraş’a baskın gerekçesini, “vergi kaçakçılığı” maddesine  dayandırıyor. Vergi Usul Kanunu’na göre, “Defterine yanlış bilgi işleyen, bilgileri tahrif eden veya gizleyenler” vergi kaçırmış sayılıyor. 

18 aydan başlayıp 5 yıla kadar değişik cezaları var. 

Vergi müfettişleri, bir şirketteki incelemesinde “kaçakçılık” suçu saptarsa, izlenecek yol belli:

Rapor hazırlanıyor. “Değerlendirme Komisyonu”na gidiyor.

“Mütalaa” alınıyor. Mütalaa alan raporlar da savcılığa bildiriliyor.

Şimdi Tüpraş’a gelelim:

Vergi denetçileri, mali polis eşliğinde -mahkeme kararı olmadan

- Tüpraş’a 24 Temmuz’da baskın yapıyor.

- Şirketin; bilgisayarları, laptopları, çekmeceleri, masaları -haliyle- çok olduğu için, 29 Temmuz’a kadar arama süresi alınıyor.

- Fakat bu sürenin yetmeyeceği anlaşılıyor. Şirket yasal kayıtlarının Üsküdar’da olması nedeniyle, ayrı bir mahkeme kararına daha “ihtiyaç” duyuluyor. 

- Savcılık, Üsküdar’daki Koç Sistem’in de “arama yapılacak mekânlar” listesine eklenmesini istiyor. Ve -buraya dikkat- arama süresinin 6 Ağustos’a kadar uzatılması talebinde bulunuyor.

- İstanbul Anadolu 21. Sulh Ceza Mahkemesi de savcılığın talebini kabul ediyor.

29 Temmuz’da, arama süresinin 6 Ağustos’a kadar uzatılmasına karar veriyor.

Bu süre henüz işliyorken, “defter incelemesi” sürerken, Maliye, Tüpraş yetkilileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. (Bu, şu demek: “Tüpraş yöneticileri vergiyi kaçırdı. Suç işledi. Sen de cezalandırmak üzere soruşturma başlat.”)

Maliye Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’nın suç duyurusunu değerlendiren, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Mali Suçlar Soruşturma Bürosu da“görevsizlik” kararı veriyor. 

Bu kararın gerekçesi, -yazının başında- iktidarın o dönem Tüpraş’ı kararlı biçimde cezalandırmak istediği tezini doğrular nitelikte:

2 Ağustos 2013 tarihli kararında, Maliye’ye adeta kendi görevlerini hatırlatan bir “ders” veriyor:

“Dosyanın incelemesinden henüz bir suçun oluşumundan bahsedilmediği, üstelik incelemenin devam ettiğinin bildirildiği, şirket yetkilileri hakkında kamu davası açılabilmesi için dava şartı olan mütalaanın alınması, öncesinde inceleme yapıp raporların düzenlenmesi ve sonrasında varsa suç duyurusunda bulunulması gerektiğinden...” 

Sonuçta, mahkeme kararı olmadan Tüpraş’a baskın yapan Maliye, daha incelemesini bitirmeden şirket yöneticilerinin hapisle cezalandırılmasını da istiyor. 

Doğru; talep kabul görmüyor. 

Ama bu, 10 ay önce hayatta kalabilmek için kanlar içinde Divan Oteli’ne sığınan gösterici ile suçu “kesinleşmeden” hapis cezası istenen holding yöneticilerinin tabi olduğu hukukun kaynağının aynı olduğu gerçeğini değiştirmiyor: 

Kendisi gibi düşünmeyene duyulan kin.