Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun avukatı Celal Çelik'in 'FETÖ' soruşturması kapsamında gözaltına alınmasıyla ilgili "Celal Çelik için FETÖ üyeliği suçlaması olacak şey değildir. Asla kabul edilemez." yorumunda bulundu.
"Nitekim, FETÖ’cülere karşı, sonradan oluşturulan Yargıda Birlik Platformu sözcüsü bu gerçeği çok iyi biliyor. Aynı Şekilde, HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz da çok iyi bildiği bu gerçeği kamuoyuna açıklamalıdır." diyen Kazan "Altını çizerek söylüyorum ki, Digitürk örneği hukuk devleti ilkesiyle hiç bağdaşmıyor” ifadesini kullandı.
Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan ve CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik’in, 15 Eylül'de gözaltına alınmasıyla ilgili ortak basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda basın açıklamasını okuyan Turgut Kazan, “12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i ve FETÖ kumpaslarını yaşamış bir avukat olarak, mevcut uygulamanın çok daha kötü olduğunu belirtmeyi görev sayıyorum” dedi.
“Olağanüstü hal rejiminin bir hukuk rejimi olduğunu” belirten Kazan, “Cumhuriyet Savcısı avukatı şüpheli sayıyorsa, CMK’nın 145. Maddesi uyarınca davet edip ifadesini alabilir. Çok somut ve apaçık bir terör eylemi suçlaması olmadıkça, şu kadar yıl önceki Digitürk aboneliğini iptaldi, şu kadar yıl önceki telefon görüşmesiydi denilerek, avukata yakalama çıkarıp 7 gün gözaltı uygulamak, hukuku ayaklar altına almaktır. Tam bir korku imparatorluğu yaratmaktır” diye konuştu.
Basın açıklaması sonrasında soruları cevaplayan Kazan, (Doğan Holding Ankara İdari Temsilcisi Barbaros Muratoğlu’nun 15 Aralık 2016 tarihinde tutuklanması örneği ile) "Bir gazetenin veya bir grubun Ankara temsilcisini fotoğrafa göre tutukladır. Almanya Yargıçlar Birliği toplantısındaki Türkiye oturumunda bu tutuklama kararını okudum.
‘Fethullah Gülen’in yanındaki insanlar’ diyor. Orada 5 ya da 6 tane insan var. O zatın yanında da değil, başka bir tarafta. “Düğmesini iliklemiştir”, ama düğmesini ilikleyen başkaları da var. Almanya rejiminin bunu anlaması mümkün değil. Gülünecek mi ağlanacak mı bilmiyorum. Ama şunu bilmenizi istiyorum, mesela böyle yaklaşanlar olarak bizim alman yargıçlara veya Almanya’daki politikacılara Zekeriya Öz’ü anlattığımız zaman, onların üzerindeki etki bambaşka oluyor. Ama siz hükümet tarafı olarak anlattığınız zaman size hiç inanmıyorlar. Çünkü, Zekeriya Öz’ün yaptıklarını yapıyorsanız, size niye inansınlar?
Ama bizim de orada Zekeriya Öz’ü orada anlatmamız ve “onu nasıl kucaklıyorsunuz buna şaşıyoruz” dememiz üzerine müthiş utanıyorlar. Onu asla kucaklamadıklarını sadece iade konusunda bir sorun yaşandığını, iadenin yargısal bir olay olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Kumpasta Zekeriya Öz ne yapıyorsa, bunlar da benzerlerini ve daha kötüsünü yapıyorlar” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Celal Çelik hakkında “Bu şahsın FETÖ ile bağlantısı çıkarsa şaşırmayın” açıklamasına ilişkin olarak T24’e konuşan Kazan, “Ahmet Şık’ın FETÖ’cü olduğuna ne kadar inanmıyorsam Celal Çelik’in de FETÖ’cü olmadığına o kadar inanıyorum. Hatırlayın Kadri Gürsel’i Bylock kullanan birisi tarafından arandığı için, Enis Berberoğlu’nu da HTS kayıtları nedeniyle tutuklandı. Ama ona bakarsanız binlerce insanın HTS kayıtları var. Ergenekon da bu insanlara ‘Ergenekon’cu’ diyenler sonrasında da suçsuz olduklarını söylemişlerdi. Ancak şimdi de aynı insanlara ‘FETÖ’cü’ suçlaması yapıyorlar” dedi.
Basın açıklamasının tam metni şöyle:
“Biliyorsunuz, İlhan Cihaner Erzincan’da Cumhuriyet Başsavcısıydı. Önce başka bir cemaat, sonra FETÖ cemaati hakkında soruşturma açtığı için, başına gelmedik kalmamış, gözaltına alınmış, tutuklanmış, yargılanmıştı. Ben de müdafi sıfatıyla onu savunurken, hep bu cemaatin nasıl hukuk dışı, dinsiz, imansız, vicdansız bir yapı olduğunu, Van’da, Erzurum’da ve İstanbul’da neler yapıldığını anlatmaya çalışmıştım. Şimdi, böyle bir ikili olarak, Avukat Celal Çelik’e yöneltilen FETÖ terör örgütü üyesi suçlaması ve başvurulan uygulamayı değerlendirmek için karşınızdayız.
Celal Çelik bir avukattır ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla 15.09.2017 Cuma sabahı Ankara’da gözaltına alınıp İstanbul’a getirilmiştir. Ama, toplu bir soruşturma ve gözaltı olmamasına rağmen, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüp bırakılmıştır. Celal Çelik’in FETÖ’cü sayılması inanılmaz bir suçlama olduğu içim, dün gittik kendisiyle görüştük. 4 gün olmuş, Savcı henüz ifade alma gereği duymamış, öylece bekliyor. Avukat arkadaşları, yani müdafileri savcıyla görüşüp bilgi almak istiyor, Savcı kabul etmiyor. Dolayısıyla, onlar da suçlamayı öğrenemiyor. Medyaya yapılan servislerden anlaşıldığına göre, Avukat Celal Çelik FETÖ terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyormuş. Çünkü, Digitürk aboneliğini iptal ettiği gibi, Fatih Gürsul ile telefon irtibatı kurmuş ve Hamza Kaçar’la görüşmeler yapmış. Bu kişilerden ilki Bylock kullanıcısıymış, ikincisi özel vergi bilgilerini izleyen maliyedeki FETÖ köstebeğiymiş. Bir gazete kendisine yapılan servisi, ‘Celal Çelik’in bütün yolları FETÖ’ye çıkıyor’ başlığıyla kullanmış. Demek ki, FETÖ üyeliği ile suçlandığı/suçlanacağı anlaşılıyor.
Hemen belirtelim ki, Celal Çelik için FETÖ üyeliği suçlaması olacak şey değildir. Asla kabul edilemez. Kendisi yargıçlık süreci boyunca, o günler kahraman muamelesi gören bu cemaate bağlı savcı ve yargıçları, hep bir suç örgütü sayarak, onlarla mücadele etmiştir. 2010 referandumuyla birlikte, Yargıtay FETÖ’cülere teslim edilince, artık orada onlarla yapamayacağını görüp istifa etmiştir. Nitekim, FETÖ’cülere karşı, sonradan oluşturulan Yargıda Birlik Platformu sözcüsü bu gerçeği çok iyi biliyor. Aynı Şekilde, HSK Başkan vekili Mehmet Yılmaz da bu gerçeği biliyor. Dolayısıyla, bugün Yargıtay üyesi olan sözcü, Celal Çelik’e selamlarını iletmemizi istedi, biz ilettik. Şimdi, HSK Başkan vekili de çok iyi bildiği bu gerçeği kamuoyuna açıklamalıdır.
Altını çizerek söylüyorum ki, önce Digitürk örneği hukuk devleti ilkesiyle hiç bağdaşmıyor. Bu iddianın nasıl bir komiklik olduğunu anlamak için, Ertuğrul Özkök’ün 17.09.2017 günlü köşesine bakmak yetiyor. İkincisi, Celal Çelik’e yönelik Fatih Gürsul’la irtibat iddiası kesinlikle gerçeğe aykırıdır. Üçüncüsü, Hamza Kaçar (FETÖ köstebeği olmadığı ve olmayacağı bir yana) kızıyla birlikte, Avukat Celal Çelik’in müvekkilleridir. Böylece, avukatla müvekkilinin telefon bağlantısını suç sayan, akıl almaz ve hukuk tanımaz bir örnekle, ilk kez karşılaştığımızı itiraf ediyorum.
Ayrıca ve asıl önemlisi, olağan üstü hal rejimi bir hukuk rejimidir. Cumhuriyet Savcısı avukatı şüpheli sayıyorsa, CMK’nın 145. Maddesi uyarınca davet edip ifadesini alabilir. Çok somut ve apaçık bir terör eylemi suçlaması olmadıkça, şu kadar yıl önceki Digitürk aboneliğini iptaldi, şu kadar yıl önceki telefon görüşmesiydi denilerek, avukata yakalama çıkarıp 7 gün gözaltı uygulamak, hukuku ayaklar altına almaktır. Tam bir korku imparatorluğu yaratmaktır. Bu uygulamayı Zekeriya Öz başlatmıştı, şimdi aynısı (üstelik çok daha ağırlaştırılarak ve yaygınlaştırılarak) sürdürülüyor. Elbet, suç soruşturmasında avukata asla dokunulamaz demiyoruz. Ama, avukat savunma ve hak arama özgürlüğünün temel taşıdır. Sırla bağlı olma yükümlülüğü vardır. Söz konusu yükümlülük avukatı değil, savunduğu insanları koruyup kollamak içindir. Bu nedenle, avukatın dosyasına, belgelerine düşman toprağına girer gibi girilmez, girilemez. Avukata yönelik uygulama böyle olursa, Türkiye’de hiç kimse için hukuksal güvenlik kalmaz. Tam bir korku imparatorluğu ve yaşanılamaz ortam yaratılmış olur. Manzara budur, durum budur. 12 Mart 1971’i, 12 Eylül 1980’i ve FETÖ kumpaslarını yaşamış bir avukat olarak, mevcut uygulamanın çok daha kötü olduğunu belirtmeyi görev sayıyorum. Bu yanlışlardan dönülmesi için, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakanı, Adalet Bakanını, HSK’nu hukuk güvencesini sağlayacak gerekli bütün önlemleri almaya, bütün savcı ve yargıçları da temel insan hakları konusunda duyarlı davranmaya çağırıyorum.”