İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik son saldırısının ardından Türkiye'nin İsrail'e karşı sert ve net tavrı; ardından da arabuluculuk çalışmalarında, Batı'nın tercihi olan Mısır'a değil de Hamas ve Suriye'ye yaklaşması, Erdoğan yönetiminin bir süredir Batı’dan ve özellikle Avrupa’dan uzaklaşıp Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına yakınlaştığı şeklinde yorum buldu. Türkiye'nin, dış politikasındaki bu 'eksen kayması' iddialarını, Milliyet gazetesinin usta kalemlerinden Sami Kohen masaya yatırdı: Dış politikada eksen değişiyor mu?Türkiye'nin Gazze krizinde aldığı tavrı, hem Batı’da, hem Arap dünyasında, Türk dış politikasında önemli bir değişikliğin işareti olarak algılayanlar var. Dış basındaki bazı değerlendirmelerden de anlaşıldığı gibi, Batı bu yeni “trend”den rahatsız; Arap ve İslam dünyası ise memnun... Dış dünya Türk dış politikasının şimdi daha çok Ortadoğu “ekseni”ne kaydığı - ve Batı’nın çizgisinden uzaklaştığı - izlenimini nereden ediniyor? Türkiye’nin Gazze’deki facia karşısında, daha baştan, net bir tavır ortaya koyduğu açık. Uluslararası camianın ve hatta Arap âleminin tereddüt ettiği sırada, Başbakan Erdoğan aktif olarak devreye girmiş ve bir diplomatik inisiyatif başlatmıştır. Türkiye’nin böyle bir “aktivizm” göstermesi (daha önce de yazdığımız gibi) isabetli ve zamanlı bir davranıştı. Ne var ki, bu strateji yürütülürken, bazı ciddi taktik ve üslup hataları yapıldı. Özellikle Başbakan’ın sert çıkışları ve ateşkes için daha baştan Mısır’la sıkı bir işbirliği kurmaması, Ankara’nın bu girişiminde ön planda kalması şansını zayıflattı. Nitekim bu arada Fransa araya girdi ve Mısır’ı yanına alarak uluslararası platformda öne çıktı. Role devam... Bununla beraber, Türk diplomasisi gene de rolünü sürdürüyor. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy dahi, son Ortadoğu turunda, Hamas ve Suriye ile temasları için, Türkiye’nin katkılarına ihtiyaç duydu... Aynı şekilde, eğer ortak Mısır-Fransız girişimi sonuç verir ve Gazze’de ateşkes sağlanırsa, bunu denetleyecek olan askerler veya gözlemciler arasında mutlaka Türkiye de yer alacaktır. Aslında Türkiye’nin Ortadoğu’daki kritik gelişmeler karşısında harekete geçmesi, barış ve istikrarın kurulması için aktif bir rol oynaması, genel dış politika çizgisinden ayrıldığı anlamını taşımaz. Kaldı ki, Türkiye’nin, jeostratejik konumu ve dengeli politikalarıyla, Batı ile Doğu arasında bir “köprü” işlevini en iyi yapacak durumda olduğu biliniyor. Kimden yana? Son olarak Gazze’deki olaylar vesilesiyle Türkiye’nin dış politikasında bir “eksen kayması” olduğuna ilişkin söylenenler ve yazılanlar şu gözlemlere dayanıyor: Türkiye, daha doğrusu bugünkü iktidar, bir süredir Batı’dan ve özellikle Avrupa’dan uzaklaşıyor ve Ortadoğu’ya, İslam dünyasına yakınlaşıyor. Gazze olaylarında da Ankara, Mısır’ın başını çektiği “ılımlı” eksenden çok, Hamas ve onu destekleyen “radikal” eksene meyletmiş görünüyor... Bu görünümün Batı’da olduğu kadar, bir kısım Arap ülkelerinde de yaygınlaşmakta olduğu seziliyor. Önceki gün “Middle East Times” gazetesinde yayımlanan Claude Salhani imzalı bir yazıda şu satırlar dikkat çekicidir: “Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra ilk kez Doğu’ya bakıyorlar. Aslında Türkiye’nin Ortadoğu ile flörtü, Batı için iki farklı yönde sonuç verebilir: Türkiye’nin Arap dünyası ve Hamas gibi İslamcı örgütlerle yakınlaşması, bölgedeki anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olabilir... Ama öte yandan, Türkiye’nin Avrupa’dan çok Arap-İslam dünyasına katılmasına da yol açabilir... Üslup farklı ama... Gazze’deki olaylar karşısında Türkiye’nin aldığı tavırdan hareket ederek, Türk dış politikasında temel bir değişikliğin meydana geldiği sonucunu çıkarmak bize abartılı görünüyor. Hükümetin bu meselede yaklaşım ve üslup farkı gösterdiği, bunun da bazı tutarsızlıklar sergilediği doğrudur. Ancak, Türk diplomasisinin (zaman zaman bazı yalpalamalara rağmen) esas çizgisinden ayrılmayacağını ve küresel olduğu kadar bölgesel ilişkilerinde de hassas dengeleri dikkate alacağını umuyoruz.