Süper Lig için naklen yayın meselesi yarı çözümlü olarak devam ediyor. Tüm paketleri kapsayan pakete mevcut yayıncı kuruluş beIN'in verdiği 2.1 milyar TL'lik teklif reddedilirken, alt paketlerde yayıncılar Saran ve TRT imzaları atmıştı. Daha sonra TRT, yayın ihalesine verdiği teklifi geri çektiğini açıkladı.
Gelinen noktada halen 2022-2023 sezonu için yayıncının kim olacağı belli değil. Fakat mevcut durumda kesin olan bir şey var ki zaten zor durumda olan Süper Lig kulüpleri büyük bir zararla karşı karşıya kalacak. Önceki gün Galatasaray’ın da Barcelona’ya çeyrek finalde elenmesinin ardından Türk takımları Avrupa’da seneye daha az takımla mücadele edeceği ve daha fazla ön eleme oynayacağı için Avrupa kupası gelirleri de azalacak. Bu noktada birçok futbol analistine göre Türk futbolunu yönetenlerin artık ciddi bir karar vermesi gerekiyor: İngiltere mi İspanya modeli mi seçilecek?
Dünya'dan Barış Erkaya'nın haberine göre, Avrupa'nın büyük ligleri ile Türkiye arasında büyük bir yayın ve Avrupa kupaları gelir farkı var.
Habere göre, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi müsabakalarında rekabet ederek burada topladığı puanlarla Avrupa’nın zirvesine oturanlar İngiliz kulüpleri. Son 5 yıl içerisinde toplam 8 takımla 1 milyar 586 milyon dolarlık gelir toplayan İngiltere Premier Lig ekiplerini toplam Avrupa kupası gelirlerinde 7 takım ve toplam 1 milyar 513 milyon dolar gelirle İspanya izliyor. 9 ayrı takımla 1 milyar 218 milyon dolar gelir elde eden İtalya üçüncü, 11 ayrı takımla 1 milyar 139 milyon dolar gelir elde eden Almanya ise dördüncü.
Sıralama milyar dolar rakamların altında Fransa, Portekiz, Rusya, Hollanda şeklinde devam ediyor. Türkiye ise 7 ayrı takımıyla Avrupa kupalarından son 5 yılda 262 milyon dolar gelir elde edebilmiş.
Galatasaray’ın karşı karşıya gelip tur aradığı Barcelona’nın dahil olduğu ülkeyle Türkiye'nin toplam Avrupa gelirleri arasındaki orantı 6 kattan fazla.
Peki Türk futbolunun kurtuluşu bu futbol ekollerinden veya daha doğru bir söylemle futbol yönetim modellerinden hangisinde yatıyor? İngiltere, aslında dünya yıldızlarını fiyatına çok da bakmaksızın kendi en üst futbol liginde toplayan fakat hem Avrupa kupası başarıları hem de forma satışlarıyla dünya çapında taraftar kitlesi toplayan, bunun karşılığında da dünyadaki en yüksek naklen yayın gelirlerini elde edebilen bir modeli benimsiyor. Yani İngiliz futbolunu bir anonim şirket olarak düşünürsek yüksek maliyetle çalışsa da karşılığında çok daha yüksek futbol geliri elde eden bir şirket modeli. Premier Lig’in son 5 yılda net transfer gideri toplam 4.5 milyar doları aşıyor. Fakat forma satışları hariç elde ettiği 5 yıllık toplam gelir 8 milyar dolara yaklaşıyor. Sadece üç büyük futbol kulübünün 5 yıllık forma satışları ise 3 milyar dolara yakın. Bir de bunun üzerine spor giyim markalarının 5 yılda yaptığı yaklaşık 2-2.5 milyar dolarlık lisans ödemeleri de eklendiğinde gelir bazında 14 milyar dolarlara yaklaşıyor.
İspanya veya Almanya modeli ise yapılan harcama bazında İngiltere kadar bonkör olmayan, daha dengeli ama yine İngiliz kulüplerine yaklaşan gelirler sağlayan bir futbol yönetim modeli. İspanyol kulüplerinin son 5 yıllık transfer dönemindeki toplam net gideri 491 milyon dolar seviyesinde. Bunun karşılığında İspanyol takımları Avrupa kupalarından aynı dönemde 1,5 milyar dolarlık bir havuz geliri elde etti. Naklen yayın gelirleri 5,6 milyar doları bulan La Liga’da forma satışları hariç net gelir 6,6 milyar doları aştı. Sadece iki büyük kulübünün forma satış gelirleri 5 yılda yaklaşık 2 milyar doları aşan İspanyol ekolü, 1,5 milyar dolara yakın da futbol lisans geliri elde etti. Toplamda 5 yıllık gelir 10 milyar doları geçti. Yani İspanyol futbolunu da bir anonim şirket olarak düşünürsek daha düşük girdilerle yüksek katma değerli ve pahada ağır, rekabetçi ürünler üreten bir şirket olarak kabul edebiliriz. Bunun en önemli sebeplerinden ikisi de elbette İspanyol kulüplerin alt yapısında yetişen ve yüksek piyasa değerine ulaşan futbolcuların çokluğu ve diğer liglerden bu türden yetenekleri çok ucuz maliyetle yakalayan scout sisteminin çok iyi çalışması… Almanya’da da benzer bir tablo görüyoruz.
Türkiye transfer gelir giderlerinde denk bütçe uygulayan bir ülke. Bunda son 5 yıldır Süper Lig’in dev kulüplerini kıskaca alan FFP’nin payı çok büyük. Fakat 2019-2020 sezonundan bu yana geçen iki senede Türk futbolu yeniden net futbol gideri üreten bir ülke haline geldi. Üstelik bu dönemde Avrupa kupalarında ciddi bir başarının da gelmemesi, Türk futbolunun marka değerinin de düşmesine neden oldu. Bunun son yansımasını ise Süper Lig yayın ihalesinde net bir şekilde görmüş olduk.
Öte yandan Bankalar Birliği anlaşmaları nedeniyle gelir düşüşü riskini kaldırması da imkansız bir kulüpler bileşenimiz var. Altyapılardan yetişen futbolcuların ülkedeki futbolun veya kulüplerin durumu nedeniyle İspanya, İngiltere gibi liglere hızla kaçma arzusu ve buna bağlı olarak yatırım yapılan gençlerin yüksek bonservis geliri getirmeden Avrupa’ya uçması da düşünüldüğünde Türk futbolu çok büyük bir açmazın içerisinde.