Bugüne kadar Madonna'dan Angelina Jolie'ye, Donald Trump'tan Adriana Lima'ya birçok ünlüye güvenlik hizmeti veren Ahmet İşcen ve Uğur Kısa, çocukken 'koruma' olmayı hayal ettiklerini ve bu mesleği yapanlara çok saygı duyduklarını söylediler. Türkiye'ye gelen Madonna'nın da güvenliğini sağladıklarını belirten Ahmet İşcen, "Namaz kılmak için camiye gitmek isteyince Madonna'ya tanınmasın diye çarşaf giydirmiştik. Fakat bu sefer de sokaktaki hayranları sevgilisini tanıyınca maalesef haber gazeteye düşmüştü" dedi. Adriana Lima'nın hiç kapris yapmadığını belirten Uğur Kısa ise, "Hayatımın en güzel işiydi. O kadar rahat ve kasmayan bir kadın ki anlatamam. Sabaha kadar birlikte bowling oynadık " diye konuştu.
Hürriyet'ten İzzet Çapa'ya konuşan Ahmet İşcen ve Uğur Kısa'nın açıklamaları şöyle:
Mahalledeki bütün çocuklar polis olmak isterken siz özel güvenlik olmayı mı hayal ediyordunuz?
- Uğur Kısa: (Gülüyor) Ben zaten 10 yıla yakın bir süre emniyet mensubuydum, senelerce de Teşvikiye Karakolu’nun amirliğini yaptım. Ortağım Ahmet’in bilgi işlem şirketi de emniyetin GBT sorgulama sistemleri üzerinde çalışıyordu. Tanışmamız bu vesileyle oldu. - Ahmet İşcen: Babam Oktay İşcen, yedi yıl boyunca Bonn Büyükelçisi’ydi. Almanya dışında Yugoslavya ve Hindistan’da da aynı vazifeyi üstlendi. Diplomat bir aile olarak ülke ülke dolaştık ve o yıllarda başımıza bela olan Asala teröründen biz de çok çektik. Haliyle küçük yaşlardan beri devletle ve polisle hep iç içe oldum. O nedenle de bu mesleği yapanlara büyük saygı besledim.
Desene korunan taraftan koruyan tarafa transfer oldun...
- Ahmet İşcen: Aynen öyle. Almanlar güvenlik konusunda işini en iyi icra eden milletlerin başında gelir. Küçücük yaşta korunan taraf olarak bunu görme fırsatım oldu. Ardından ABD’de okuduğum dönemde eğitim ve seminerlere katıldım. Ve gördüm ki “yakın korumalık” fedai mantığından çok öte teknikler gerektiriyor.
Yakın koruma diye tarif edilen şeyin bar kapılarında gördüğümüz ızbandut gibi adamlardan farkı ne; anlatsana biraz...
- Ahmet İşcen: Yakın korumanın temel prensibi, kendisinden sorumlu olduğu kişiyi, her türlü tehlikeden uzak tutmak ve o ortamdan kaçırmaktır.
Eskiden sadece devlet büyüklerinin yanında güvenlikler görürdük ama şimdi pek çok insan sokakta adeta Obama gibi dolaşıyor...
- Uğur Kısa: Şöyle düşün... Aynı Hollywood filmlerinde gördüğümüz gibi; adam dünyadan yukarı bir uydu çıkarmış ve tüm zenginler orada yaşıyor. Alt tarafta da bir getto var tabii ki. Yukarıdakiler ne yapıyor? Kanyon, Zorlu ve diğer korunaklı rezidanslar gibi, kendileri haricinde istemedikleri kimsenin giremediği yaşam alanları yaratıyor. Haliyle de tüm dünya Hindistan’daki kast sistemine benzer bir oluşuma doğru hızla ilerliyor.
Yok artık! Elitistliği biraz fazla abarttın gibi geldi bana...
- Uğur Kısa: Ben sadece gördüklerimi söylüyorum, doğru ya da yanlış demiyorum. Bizim koruduğumuz insanlar arasında halkla iç içe olanlar kadar halkla hiçbir şekilde yan yana gelmek istemeyenler de var.
- Ahmet İşcen: Babamın büyükelçilik yaptığı yıllarda Hindistan’daki kast sisteminin varlığına birebir şahit oldum. Bir gün devlet erkanının katıldığı bir heykel açılışına gitmiştik. Tören sırasında alt kasttan bir bakanın eli değdi diye heykeli hemen fırçayla, sabunla yıkattılar. Sistem insanları o kadar keskin çizgilerle sınıflara ayırmış ki, adamın bakan olması bile ona heykele dokunabilme hakkını vermiyordu.
Boşverin Hindistan’ı da burada varolduğunu söylediğiniz kastların çizgileri nelere göre belirleniyor siz ondan bahsedin...
- Uğur Kısa: Aslında net bir tanım yapmak çok zor. Dünyanın pek çok yerinde ünlüler ve zenginler her ne kadar tersini iddia etseler de kendilerini halktan görmeyen bir ruh haline sahipler. Mesela Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki zenginler daha da ileri gidip, Dubai’ye gelen yabancılardan -kim olurlarsa olsunlar- “köle” diye bahsediyorlar.
Madonna’yı da siz mi korumuştunuz?
- Ahmet İşcen: Evet, mesela namaz kılmak için camiye gitmek isteyince Madonna’ya tanınmasın diye çarşaf giydirmiştik. Fakat bu sefer de sokaktaki hayranları sevgilisini tanıyınca maalesef haber gazeteye düşmüştü.
“Asla Türk güvenlik istemiyorum” diyen ünlüler var mı peki?
- Uğur Kısa: Angelina Jolie ilk geldiğinde yanındaki korumalar sürekli onunla fotoğraf çektirmek isteyince o kadar rahatsız olmuş ki Hatay’daki kampları ziyaret ettiğinde “Ben kendi korumamı kendim getiririm” diye haber yollamış. Hâl böyle olunca devreye Birleşmiş Milletler yetkilileri ve İngiltere’den bir firma girdi. Onlar da bizi bulup ilk seferki hatalar tekrar edilmesin diye danışmanlık aldılar. Angelina’yla üç gün boyunca beraberdik.
Bari bir selfie çektirseydiniz...
- Uğur Kısa: (Gülüyor) Mardin’de yürürken adamın biri Angelina’nın yanına gelip fotoğraf çektirmek istedi. Biliyorsun bizim insanımız sevgi doludur, pat diye yaklaşıp sarılmaya yeltenince korumalardan biri beyefendinin kolunu tuttu. Angelina o an duruma müdahale edip “Bırakın çeksin” deyince adamcağız öyle bir sarıldı ki kadının neredeyse belini kıracaktı.
Al başına belayı...
- Uğur Kısa: Angelina da sonradan “Siz doğrusunu yapıyormuşsunuz. İşinize karıştığım için üzgünüm” diye bizim korumadan özür diledi. Yabancıların çoğu işin ehemmiyetinin farkında olduğu için bize direkt teslimiyet halindeler zaten.
İş güvenliğe gelince egolarını bir kenara bırakabiliyorlar yani...
- Ahmet İşcen: Tabii... Mesela ilk işimiz, İstanbul’a gelen Donald Trump’ı korumaktı.
Az evvel bahsettiğimiz öncü istihbarat çalışmaları tamamlanmış, VIP’in şoförü ve arkadan arabayı takip edecek “artçı” diye tabir ettiğimiz şoförlerin hepsi ayarlanmıştı.
Filmlerdeki gibi konvoyda çok sayıda araba olması bir şaşırtma stratejisi mi?
- Ahmet İşcen: Evet, nitekim Madonna’da da aynı taktiği uyguladık. Üstelik o gün herkes bizi arabalarla gidiyoruz sanırken kadını stada helikopterle indirdik. Neyse Trump’ın şoförü de savunma ve saldırı dediğimiz sürüş tekniklerini iyi bilen, bütün güzergahlara hakim bir arkadaştı.
Ve Trump geldi, şoför inip kapısını açtı...
- Ahmet İşcen: Şoför her zaman arabanın içindedir, asla inmez! Çünkü onun görevi tehlike anında “esas adamı” olay mahallinden kaçırmaktır. Eğer arabadan inerse konsantrasyonu dağılır. Aracı kullanan kişi güvenlik prosedüründeki en önemli elemanlardan biridir. Fakat Trump geldiğinde hepimiz büyük bir sürprizle karşılaştık.
Yoksa yanında Hillary Clinton mı vardı?
- Ahmet İşcen: (Gülüyor) Donald Trump, kızı İvanka’yla beraber geldi. İvanka’ya ayrıca bir Rolls Royce tahsis edildi fakat onun şoförü bahsettiğimiz özelliklere sahip değildi. Trump kızının daveti üzerine onunla aynı arabaya binmek istedi. Koruması hemen bana döndü ve gözümdeki “Olmaz” işaretini görünce durumu anında patronuna iletti. Ve Trump hiç itiraz etmeden daha önceden hazırladığımız Mercedes’e binip gitti.
Dünyanın en ünlü egomanyağı bile bu konuda sorun çıkarmazken bizim Türkler aynı durumlarda nasıl davranıyorlar?
- Ahmet İşcen: Maalesef bizimkiler böyle davranmayıp “Ya ben ondan mı emir alacağım?” diye istedikleri arabaya biniyorlar. Halbuki bunun emir almakla ne alakası var? Doktora gittiğinde ona nasıl teslim oluyorsan, bu konuda da bana güvenmek zorundasın.
Bugün gelse yine korur musunuz Trump’ı?
- Uğur Kısa: Tabii ki koruruz, bizler profesyonel insanlarız.
Adam hem Amerika’ya başkan adayı hem de sallamadığı kimse kalmadı! İşiniz daha da zor olur diye sordum...
- Ahmet İşcen: Biz her durumda ona göre hazırlanıp yine koruruz. Ayrıca VIP’lerin sadece bedenlerini değil imajlarını da korumakla yükümlüyüz. Yine Trump’ın o ziyaretinden bir örnek vereyim sana; bir davete gitmek için arabayla yola çıktık. Tam arabadan inip tekneye binecekken Ivanka’nın çorabı kaçtı.
Koca adamlar külotlu çorap almaya mı gittiniz yoksa koşa koşa?
- Ahmet İşcen: Koşmamıza gerek yoktu çünkü böyle durumlar için arabamızda hazır külotlu çorap bulunuyordu.
En küçüğünden en büyüğüne her türlü acil duruma hazırsınız yani...
Uğur Kısa: Hazır olmak zorundayız. Bizim arabaların bagajında çelik yelek, biyolojik saldırı halinde yüz ve gözü temizlemek için solüsyon, gözlük, çorap, şemsiye, tam teşekküllü bir ilk yardım çantası, yangın battaniyesi, hatta otomatik defibrilatör bile var.
Tam teşekküllü AKUT gibisiniz mübarek... Her şey tamam da şu şemsiye ne iş? Milleti kurşunlardan şemsiyeyle mi koruyacaksınız?
- Ahmet İşcen: Biz sadece kurşunlardan değil çürük yumurta ve domates saldırılarından da korumak zorundayız müşterilerimizi.
Belki biraz ütopik kaçacak ama hiç kaprissiz bir ünlüyle çalıştınız mı?
- Ahmet İşcen: Bak bu konuda Adriana Lima tek kelimeyle muhteşem bir kadındı. Kendisini üç gün boyunca Bakü ziyareti sırasında koruduk. Hayatımın en güzel işiydi. O kadar rahat ve kasmayan bir kadın ki anlatamam.
- Uğur Kısa: Sabaha kadar birlikte bowling oynadık Adriana’yla...
Bu dediğin de kulağa biraz laubali geliyor...
-Ahmet İşcen: İşin bu kısmına koruduğunuz şahsın ortamına ayak uydurma, yani “hayalet korumalık” denir. Bizim yaptığımız da ondan ibaretti.
- Uğur Kısa: O eski “Men In Black” tarzı koruma artık demode olmuş bir yöntem. Mesela San Antonio Spurs basketbol takımı İstanbul’a geldiğinde, bizim arkadaşlara daha spor giyinmelerini, sinek kaydı tıraş olmamalarını, sporcuların yanında en azından bir menajer gibi falan durmalarını söyledik.
Bu anlattık-larınızdan, geleceğin önemli meslek gruplarından birinin profesyonel korumalık olacağı anlaşılıyor...
- Uğur Kısa: Kesinlikle! Dikkat edersen dünyanın her yerinde bireysel silahlanma ve şiddet vakaları giderek artıyor. Adam trafiğe gıcık oluyor ya da “gözünün üstünde kaşın var” diye elini silahına atıyor.
- Ahmet İşcen: Aslına bakarsan bir diğer sebep de gelir dağılımındaki büyük uçurumlar... Sosyal piramidin bu kadar alt üst olması, bizim mesleğe duyulan ihtiyacı her geçen gün daha da artıracak. Bunu öngörmek için de kahin olmaya falan gerek yok.