Türk- Kürt barışı, 'BOP'a karşı bir önlem mi?

Türk- Kürt barışı, 'BOP'a karşı bir önlem mi?

Türkiye'deki barış sürecinin, Erdoğan hükümeti tarafından ülkenin bölünmesine ve Ortadoğu'daki yeni düzenlemeler sırasında güç kaybetmesine karşı uyguladığı bir politika olduğu savunuldu. Rusya Federal Enformasyon Ajansı Regnum'un siyasi yorumcusu Gay Borisov tarafından yazılan yazıda, son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan süreçlerin birbiriyle bağlantılı olduğu, bunun da Türkiye'yi etkileyerek sonuçta Türk-Kürt barışma sürecini doğurduğu vurgulandı.

ABD'nin 2006'dan bu yana "Büyük Ortadoğu Projesi" doğrultusunda adımlar attığı; bunun bölgede Türkiye, Suriye, İran, Irak, Suudi Arabistan gibi ülkeleri toprak kaybına uğratabilecek potansiyel taşıdığı belirtilen yorumda, Erdoğan hükümetinin buna karşı Kürtlerle barış sürecini başlatarak hamle yaptığı, hem Amerikan planına karşı kendini korumayı, hem de ABD ile uzlaşmayı amaçladığı iddia edildi.

Söz konusu yorumu yayımlayan Moskova merkezli Regnum Ajansı, Rusya'daki Ermeni lobisine ait etkin bir medya kuruluşu olarak biliniyor. "Türk-Kürt barışı, Türkiye'nin ABD planlarına karşı attığı adım mı?" başlıklı yazının Türkçesi, RusyaAnaliz sitesi tarafından yayımlandı. Yazıda şöyle deniyor:

 

“Arap Baharı” devrimlerinin yarattığı dalga, İran gündeminin, Suriye krizinin; adına “Büyük Ortadoğu Projesi” denilen meşhur Amerikan planının birer parçası oldukları sır değildir. Bu plan çerçevesinde bölgenin bugünkü sınırlarında önemli değişikler öngörülmektedir.

Kısaca anımsatalım: Plan 2006 yılında ortaya çıkmıştır ve onu ortaya atanın da ABD’nin o zamanki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice olduğu kabul edilir. Geleceğin değişikliklerini içeren haritaya gelince, bu harita ABD Ulusal Askeri Akademisi emekli öğretmeni Yarbay Ralph Peters tarafından güya masum bir “beyin jimnastiği” olarak ortaya atılmış ve yine 2006 yılında Armed Rorces Journal’da yayımlanmıştır. Her ne kadar resmi ağızlar bu haritanın Pentagon’un görüşünü yansıtmadığı belirtseler de, NATO Savunma Koleji’nin üst düzey subayları için eğitim programlarında söz konusu harita kullanılıyordu.

Yarbay Peters’in “beyin jimnastiğinin” esas kurbanı, Ortadoğu’nun “yeniden dizayn edilmesi” planı uyarınca en fazla toprak kaybına uğramak zorunda kalacak olan Türkiye’dir. Tıpkı Suriye ve İran’ın bazı bölgeleri gibi, Türkiye’nin tüm doğusu, geleneksel bölge düzeninin yıkıntılarından ortaya çıkacak yeni bir devlet olacağı belirtilen Kürdistan’a verilmiştir. İran, Irak, Suudi Arabistan, Pakistan ve diğer bir dizi ülke için de önemli toprak kayıpları “öngörülmüştür”. Ama Türkiye felaketin tam orta yerindedir.

Ankara’nın Kürtlerle barış planının, başlamış olan süreçlere bir karşılık olarak olgunlaşmasının da bu nedenle olduğu kuvvetli bir olasılıktır. Örneğin, bir süre önce Türkiye’nin önde gelen gazeteleri Hürriyet ve Milliyet’te çıkan ve bir yandan resmi “yeni Osmanlıcılık” doktrini çerçevesine oldukça iyi oturan, diğer yandan da bölgede sınır değişikliklerini öngören tamamen yeni bir konsept öne süren haberler bilinmektedir. Ancak bu değişikliklerin Türkiye yararına gerçekleştirilmesi istenmektedir.

Milliyet’te yayımlanan haritaya bakılırsa, geleceğin Türkiyesi (Kürtlere ait olan) Kuzey Irak’ı, Suriye’nin kuzeyini, Kıbrıs’ın tümünü ve Yunanistan’ın bir dizi bölgesini, aynı zamanda Azerbaycan’ın Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni ve Gürcistan’ın Acaristan Özerk Cumhuriyeti’ni içine almalıdır. Böyle bir “yeniden dizaynın” gerçekleştirilmesi, ancak, sayısı bugün yalnızca Türkiye’de 20 milyonu aşan ve yaklaşık bir o kadarı da Irak, Suriye ve İran’da yaşayan kalabalık Kürt nüfus ile birleşme koşullarında mümkündür. Milliyet’in yaklaşımına göre, PKK ve bizzat Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadeleden vazgeçmesi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Türklerle Kürtlerin Hristiyan halklar üzerinde egemenlik kurdukları ve Yunanları, Ermenileri, Süryanileri ve diğerlerini kendilerine tabii kıldıkları eski “güzel” zamanların geriye getirilmesi sürecinin başlangıcıdır.

Bu tür planlar öyle pek gazete yorumcuları tarafından uydurulmuşa benzemiyor. Bununla birlikte, Türk devlet kurumlarında ve analiz merkezlerinde benzeri düşüncelerin tartışıldığı olasılığı oldukça kuvvetlidir. Çünkü gerek Ankara’nın Kürt sorununu Kürtlere önemli ödünler vermek yoluyla çözme eğilimlerini, gerekse Kürt radikallerin bu yaklaşımlara razı olmalarını başka türlü açıklamak kolay değildir. Tabii ki Kürtler bu durumda Türkiye topraklarında kendi bağımsız devletlerine sahip olma umutlarını yitirmektedirler, ama buna karşılık Suriye ve Irak topraklarındaki Kürt oluşumlarının bağımsızlığının Türkiye tarafından tanınması şansını elde ediyorlar. Bu da tarihi bir yol ayrımıdır. Öyle görünüyor ki, Abdullah Öcalan ve dava arkadaşları eldeki kuşla daldaki kuş arasında, ilkinden yana bir seçim yaptılar.

Bu arada belirtelim: Kürt önderleri böyle bir seçime Türkiye’deki demografik durum da itmiş olabilir. Son veriler, ülke nüfusunun fiilen yalnızca Kürtler sayesinde artmakta olduğunu kanıtlamaktadır. Türk ailelerin çoğunluğunun 1-2 çocuk sahibi olduğu Batı bölgelerinden farklı olarak, Kürtlerin yaşamakta olduğu bölgelerde doğum oranları son derece yüksek bir seyir izlemektedir. Kürtler arasında bu veriler iki kat daha fazladır. Kürt liderlerin, Kürt azınlığın sosyo-politik statüsünün ciddi biçimde yükselmesi, fiili özerkliğin elde edilmesi ve bugünkü demografik eğilimler koşullarında Türkiye’nin yakın perspektifte, Avusturya-Macaristen monarşisine benzer bir tür “iki başlı” devlet olabileceğini düşünmüş olmaları da ihtimal dahilinde olabilir. Üstelik, böyle bir devlette nesnel nedenlerden dolayı Kürtlerin önemi ve ağırlığı giderek artacaktır.

Bununla birlikte, pratikte tüm komşularından toprak talebinde bulunan “Yeni Türkiye” haritasının mimarlarının Ermenistan’a dokunmamış olmaları dikkat çekicidir. Bu, onların yaklaşımlarındaki gerçekçilik payının bir ifadesidir. Ermenistan Ortak Güvenlik Anlaşması’nın üyesidir ve ayrıca Rusya ile karşılıklı yardımlaşma anlaşması vardır. Ermenistan’ın toprak bütünlüğüne göz dikmek Rusya ile karşı karşıya gelmek gibi kaçınılmaz bir risk taşımaktadır. Doğaldır ki, Ankara teorik olarak dahi hiçbir zaman buna kalkışmaz. Bu metinde Bulgaristan, Kıbrıs ve Yunanistan’dan talepler açıkça propagandif nitelik taşımaktadır, çünkü bu ülkeler AB ve NATO üyeleridir ve bunlarla düşman olmak Türk tarafının asla işine gelmez. Ama Irak, Suriye, İran ve hatta “dost” Gürcistan’ın ve “kardeş” Azerbaycan’ın işleri zordur, çünkü onların arkasında ciddi, kudretli müttefikler yoktur.

Sonuç olarak, Türk-Kürt barış planı Ankara’nın, Amerika’nın Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi planına sert bir yanıt olarak görünüyor. Ama bu, Washington’un Türklerin yaklaşımlarını tamı tamına olumsuz algıladığı anlamına gelmiyor. Eninde sonunda, Ankara ABD’nin çok önemli bir bölgesel müttefikidir, “yeni Türkiye”nin kurulması ise  Washington’un baş düşmanları İran ve Suriye’nin zayıflamasını ve parçalanmasını ve aynı zamanda İsrail için risklerin azalmasını öngörmektedir. Ayrıca Ankara’nın Beşar Esad rejimiyle mücadeledeki “katkıları” bir şekilde ödüllendirilmelidir.

 

"Türklerin Kürtlerle barışmasının gerçek nedenleri nelerdir?" başlıklı yazının tümünü RusyaAnaliz sitesinde okuyabilirsiniz:

http://rusyaanaliz.com/turklerin-kurtlerle-barismasinin-gercek-nedenleri-nelerdir/