Dolar/TL kuru bugün 3,42 seviyesini görerek yeni bir rekor kırdı. Türk lirasını Amerikan Doları'na karşı son zamanlarda yaşadığı hızlı değer kaybıyla birlikte, döviz cinsi borcu olan şirketler ve Türkiye ekonomisindeki göstergeler yeniden analistlerin takibine girdi.
ABD'de iş adamı Donald Trump'ın başkan seçilmesinin getirdiği belirsizlik gelişmekte olan ülke kurlarında satış baskısı yaratıyor.
Türkiye'deki siyasi gelişmelerin de etkisiyle Amerikan Doları'na karşı son günlerde üst üste rekor kıran Türk lirasının yıllık değer kaybı yüzde 16'yı buldu.
Kurdaki bu yükselişin Türkiye ekonomisine ve döviz cinsinden borçluluğu olan şirketlere etkisini uzmanlara sorduk.
Özellikle ekonomik açıdan Türk lirasındaki değer kaybının enflasyon, iç talep, tüketici güveni ve yatırım ortamına olumsuz etkilerinin olması bekleniyor.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden Profesör Dr. Burak Saltoğlu, bu durumu "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) hesaplarına göre yüzde 10'luk kur artışı enflasyona yüzde 1,5 katkı yapmaktadır. Bu da ister istemez TL faizlerine baskı yapacaktır. Kur artışı özel tüketimi ve tüketici güvenini ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir" diyerek açıklıyor.
Bürümcekçi Araştırma ve Danışmanlık Kurucusu Haluk Bürümcekçi ise "Kurların yükseldiği önceki dönemlere benzer şekilde, TL'deki değer kaybının enflasyonu hızlandırması ve faizleri yükseltmesi beklenmelidir. Tüketici ve reel kesim güveni de olumsuz etkileneceğinden ekonomik aktivite ve iç talebin daralması beklenebilir. Buna karşılık ithalatı pahalılaştıracağından cari açıktaki artışı durdurabilir" sözleriyle durumu özetliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Ekim ayında enflasyon bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,16'lık bir yükseliş gösterdi.
TÜİK ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) işbirliği ile hesaplanan tüketici güven endeksi ise Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 6,9 oranında azalarak keskin bir düşüş yaşadı.
Bürümcekçi son birkaç yıldır zayıf seyreden yatırım ortamının da kur artışından olumsuz etkileneceğini vurgulayarak özel yatırımların yerinde saydığını söylüyor.
Bürümcekçi ayrıca kurdaki artışın şirketleri ödeme güçlüğüne sokma tehlikesinin batık kredilerin yükselmesine ve bankaların yeni kredi vermede isteksiz olmasına yol açabileceğini aktarıyor.
Saltoğlu'na göre de kurdaki yükselişten bankalar ve şirketlerin borçlanma maliyetleri ile miktarları olumsuz etkilenebilir.
Boğaziçi Üniversitesi'nde çalışan akademisyen, bu durumun sadece ihracat kanalını avantajlı konuma geçirebileceğini, ancak dış dünya ticaretindeki gerilemenin buna engel olduğunu da ekliyor.
Türk lirasındaki değer kaybının şirketlere etkisine baktığımızda ise şirketlerin yapılarına göre avantajlı ya da dezavantajlı duruma gelebileceklerini görüyoruz.
TCMB'nin Ağustos ayı verilerine göre finans sektörü dışındaki şirketlerin net döviz açık pozisyonu 211 milyar dolar seviyesinde.
HSBC Portföy Stratejisti İbrahim Aksoy, yılsonunda Dolar/TL kurunun 3,36 seviyesinde olması durumunda bu şirketlerin toplamda 75 milyar lira civarında kur zararı yazabileceğini anlatıyor.
Ancak Aksoy, şirketler ve alt sektörler bazında görülebilecek farklılıkları vurgulayarak, "Bazı şirketler hem gelirlerinin döviz cinsi olması ve/veya döviz fazlaları bulunması nedeniyle döviz kurundaki yükselişten fayda sağlayabiliyor. O yüzden sektör ve şirket bazında analiz yapmak daha sağlıklı sonuçlar verecektir" diyor.
Ata Yatırım Araştırma Genel Müdür Yardımcısı Cemal Demirtaş ise Türk şirketleri açısından kısa vadede döviz kaynaklı bir likidite krizi beklenemeyeceğini aktarıyor.
Demirtaş bu açıklamayı yaparken "döviz borçları olan şirketlerin genel olarak daha büyük ölçekli, ellerinde yatırım projeleri olan şirketler olduğunu ve kısa vadeli yabancı para açık pozisyonlarının çok düşük olduğunu" göz önüne aldığına dikkati çekiyor.
Ancak Demirtaş, "Özellikle döviz borcu olan şirketlerin kağıt üzerinde de olsa bilançolarında bir miktar bozulma ve dördüncü çeyrekte özellikle yüksek kur farkı giderlerinin oluşması kaçınılmaz olacaktır" uyarısında bulunuyor.
Demirtaş'a göre TL'deki değer kaybından en çok borçluluğu yüksek olan enerji, inşaat ve turizm sektörleri olumsuz olarak etkilenebilir.
Avantajlı konuma geçebilecek olanları ise ihracat yapabilen, iç pazarda yabancı para cinsinden fiyatlama yapabilen, maliyetlerdeki artışları ürün fiyatlarına yansıtabilen, yatırım süreçlerini tamamlamış ve güçlü mali yapısı olan şirketler olarak sıralıyor.
Milliyet gazetesinin haberine göre Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, özel sektörün yüzde 36 oranında döviz üzerinden borçlu olduğunu açıkladı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bakanlığının bütçe tasarısını bu ay içinde sunan Elvan, "Şu anda yabancı para açısından borçsuz olan firmaların oranı yüzde 64. İhracat yapan firmalarımızın yabancı para borçluluk oranı ise yüzde 23. İhracat yapmayan firmalarımız arasında ise yüzde 13 yabancı para cinsinden borç olduğu görülmektedir" dedi.
Kurdaki yükselişten olumsuz etkilenebilecek bir diğer faktör ise sendikasyon kredileri.
Bloomberg Intelligence'ın Ekim ayının sonunda yayınlanan haberine göre Türk şirketleri 2010 yılından bu yana 83 milyar dolar sendikasyon kredisi imzaladı. Bu kredilerin yaklaşık yüzde 64'ü ise Amerikan Doları cinsi kredilerden oluşuyor.
HSBC Portföy Stratejisti Aksoy'a göre banka dışı şirketler için döviz kurundan kaynaklı zararın kalıcı olması ve şirketin sermaye yapısının etkilenmesi durumunda sendikasyonlarda ciddi bir maliyet artışı ve sendikasyonun yenilenmesinde zorluklar olabilir.
Ancak Aksoy, bankacılık sistemi için bir sıkıntı görmediğini, "Bankacılık sisteminin net döviz açık pozisyonu 11 Kasım itibariyle 1.6 milyar dolar gibi oldukça düşük bir rakam. Bu nedenle bankacılık sistemi sendikasyonları döviz kurundaki artıştan doğrudan etkilenmez" diyerek açıklıyor.
Ata Yatırım'dan Demirtaş da TL'deki hızlı değer kayıplarının sendikasyon kredileri ve bankaların borçlanma maliyetlerinin artması açısından tehlikeye yol açabileceğini aktarıyor:
"Geçmiş dönemlerde görüldüğü gibi, Türkiye ekonomisinin yabancı sermayeye karşı zafiyetinin olduğunu söylemek yanlış olmaz. IMF'nin (Uluslararası Para Fonu) çalışmasına göre Türkiye'ye sermaye akımı ile ekonomide büyüme arasında 0,80 oranında bir korelasyon söz konusudur. Bu oran diğer gelişmekte olan ülkelerde çok daha düşük seviyededir. O nedenle, özellikle yabancı sermaye kaynaklı oluşabilecek kur hareketleri, uzun vadede ekonominin dayanıklılığını tehlikeye sokabilir."
Demirtaş'a göre henüz bu tehlike yakın olmasa da TL'deki istikrarın ne kadar önemli olduğunu, "TL'nin seviyesinden ziyade, ileriye dönük ekonomide fiyat istikrarının sağlanıp sağlanmayacağı önem kazanmaktadır. O nedenle, belirsizliğin devam etmesi, ekonomide kalıcı hasar yaratabilecek güçtedir" sözleriyle açıklıyor.