Türk Lirası'nın düşüşü: Toparlanma nasıl mümkün olur?

Türk Lirası'nın düşüşü: Toparlanma nasıl mümkün olur?

Türk Lirası, dolar, döviz, ekonomi, faizler ve piyasa... Yoğunluklu olarak son iki haftadır, muhalefetten hükümete kadar bütün siyasilerin gündeminde bu sözcükler var.

İş çevreleri, esnaf, vatandaş ekonomideki gidişatın ne yöne evrileceğini konuşuyor.

Hem yurtdışında, hem de yurt içinde, Türkiye'nin ekonomik anlamda özellikle 2013 yılına kadar bir başarı hikayesi yazdığını düşünenler bile tedirginliklerini gizlemeden alınması gereken önlemlerden bahsediyor.

Son olarak Anayasa değişiklik teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne önümüzdeki hafta getirileceğinin açıklanmasının ardından Dolar karşısında yeni tarihi düşük seviyesine gerileyen Türk Lirası'nın gidişatı, en yakından izlenen konu.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş bu hafta Türk Lirası'nı güçlendirmek için adımlar atabileceklerini söyledi ve ardından hem hükümetten hem de Cumhurbaşkanı'ndan öneri niteliğinde açıklamalar geldi.

Doların yükselmesi, özellikle siyasilerin vurguladığı gibi, "sadece Türkiye'nin başına gelen bir şey değil". Ancak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası belirsizlikler olmasaydı, bu kadar büyük bir yükselişi dindirmek çabasına gerek kalmayacağını düşünenlerin sayısı da az değil.

Merkez Bankası'nın geçen hafta

Dolar/TL bugün 3,50 seviyesini de aşarak rekor kırmış tazelemiş durumda.

Beklentiler, Dolar/TL'de tarihi yüksek seviyelerden geri dönüş değil, TL'nin daha da değer kaybedebileceği yönünde.

Bu beklentiyi dile getirenlerden bir tanesi ING Stratejisti Petr Krpata idi. Bloomberght'nin aktardığına göre dün müşterilerine gönderdiği bir notta Krpata, Türk Lirası'nın yüksek bir risk primine sahip olduğunu ve "kendi dünyasında işlem gördüğünü" söyleyerek 2017'nin ilk çeyreğinde dolar karşısında 3.55 seviyesine kadar gerileyebileceğini söyledi.

Krpata, Merkez Bankası'nın "Güvenilir bir sıkılaştırma döngüsüne girerek frene basmadığı sürece" TL'de değer kaybının devam edeceğini düşünüyor.

Para politikaları için en zorlu yıllardan birisi olan 2016'da, TL'yi Dolar karşısındaki performansında zorlayan iki kırılma noktası oldu:

Ayrı ayrı söylemek gerekirse, 15 Temmuz'dan bugüne TL, Dolar karşısında yaklaşık yüzde 22; ABD seçimlerinden bu yana ise yaklaşık yüzde 11 oranında değer kaybetti.

Türk Lirası'nın 1 Ocak'tan bu yana Dolar karşısındaki kaybı ise yüzde 19,7 seviyesinde.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan Başbakan Binali Yıldırım da, "TL'de bir ayrışmamız olduğu doğru. Tüm para birimleri yüzde 5-6 yaptıysa bizimki 2 katı yaptı. Bunu da biliyoruz, bunun sebeplerini de biliyoruz. Unutmayalım Türkiye 4 ay içinde uçurumun eşiğinden döndü" yorumunu yaptı.

Türk Lirası'nın gidişatını BBC Türkçe'ye değerlendiren analistler ve yorumcuların bazıları TL'deki değer kaybında siyasi iklimin rol oynadığını ve dolayısıyla çözümün de yine siyasi olduğunu ifade ediyor.

Kimileri ise bunun dünyadaki eğilimle alakalı olduğunu ve TL'yi özendirici önlemlerle ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Hürriyet gazetesinden ekonomi yazarı Uğur Gürses, Türkiye'nin özellikle 2005 yılından bu yana çok yüksek oranda borçlanan bir reel sektöre sahip olduğunu ve bu dönemden itibaren Türkiye'nin kırılganlıklarının arttığını da söylüyor.

Gürses, "Dış konjonktür koşulları artık Türkiye için uygun değil. Buna bir de siyaset alanındaki krizler, darbe girişimi ve ardından OHAL eklendi. Türk Lirası'nın zayıflamasının ana etmenlerinden bir tanesi siyasettir, OHAL koşullarıdır. Hükümet 3 Ekim'de OHAL'i uzatacağız dediği zaman, kur ciddi bir şekilde yükselmeye başladı ve TL değer kaybetmeye başladı. Siyaset tarafından geleceğe dair pek bir şey görmediğimiz için bütün kırılganlıklarımız artık kapıya geliyor. O yüzden sermaye çıkışı başlıyor" diyor.

Peki TL'nin toparlanması için nasıl adımlar atılabilir?

Gürses, "Yarın, OHAL'i kaldırıyoruz deseler Türk Lirası ciddi biçimde güçlenir" diye yanıtlıyor bu soruyu.

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de geçen hafta yaptığı bir konuşmada, "Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanı olarak söylüyorum, olağanüstü hali ben istemiyorum kardeşim. Bu ikinci uzatmadan sonra uzatılmasını istemiyorum" demişti.

Merkez Bankası'nın durumunun bu noktada zorlu olduğunu söyleyen Gürses, "Ekonomik anlamda Merkez Bankası faizleri 4 puan 5 puan yükseltseydi, kura darbe vurur muydu, bir şekilde vururdu. Ama şunu unutmayalım ekonomi durgunluk içerisinde. Faizleri yükselttiğinizde durgunluğu derinleştirirsiniz. Dolayısıyla Merkez Bankası tarafında yapılacak pek bir şey yok" diyor.

Akademisyen ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim üyesi Kerem Alkin ise BBC Türkçe'nin sorularına verdiği yanıtta, Türkiye'de ekonomiyle ilgili konuların hızlı bir şekilde siyasallaştırıldığını söyleyerek bu durumu eleştiriyor ve özellikle Merkez Bankacılığında yeni bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Alkin, "Merkez bankacılığında yeni bir bakış açısına, para ve maliye politikalarında yeni bir bakış açısına, üretimin, imalat sanayinden başlayarak mal ve hizmet üretiminin öncelikli kılındığı bir bakış açısına, yeni bir büyüme modeline ihtiyacımız var" diyor.

Ancak hükümetin yapabileceklerinin siyasi ortamı değiştirmekten değil, aynı zamanda TL'yi teşvik edecek adımlardan geçtiğini söylüyor.

"Ekonomide kredi maliyetlerini arttıracak adımlardan kaçınmak gerekiyor" diyen Alkin, bu durumlarda TL cinsinden yatırım araçlarını cazip kılmanın tek yolunun faizleri yükseltmekten geçmediğini düşünüyor.

Önerilerini şöyle sıralıyor:

"Örneğin 6 ay ve daha fazla mevduata uyguladığınız gelir vergisi stopajı var. TL cinsinden kredilere uygulanan Banka ve Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) ve Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) var. Bunlarla ilgili rötuşlar yapılabilir" diyor.

Bunun yanı sıra Türk Lirası mevduatının cazibesini arttırmak için 6 ay veya daha uzun vadeli mevduata uygulanan yüzde 15 stopajın daha köklü bir şekilde düşürülmesi gerektiğini söyleyerek, "Neden bir süreliğine 0 stopaj uygulanmasın. İlla faizleri yükseltmek gerekmiyor" diyor.

Bireysel tasarruf sahiplerinin ilgisini çekebilecek kısa veya orta vadeli bonoların da borçlanma için imkan yaratabileceğini belirtiyor.

Son olarak ise Türkiye'de yastık altında tutulduğu söylenen 3 bin 500 ton altının piyasaya çekilmesinin bir seçenek olabileceğini belirtiyor.