BirGün'den Burcu Cansu'nun haberine göre Kızamık salgını riskinin son yıllarda artan “aşı karşıtlığı” ya da “aşı kararsızlığı” ile yakından ilişkili olduğuna vurgu yapan Ünal, şunları söyledi: “Aşılarla ilgili ‘Cıva, alüminyum, çeşitli vücut dokuları, domuz jelatini, yan etkiler ve otizm’ propagandası yapılsa da bilimsel olarak aşıların güvenliği kanıtlandı. Buna karşın ciddi bir kampanya yürütülüyor. Türkiye’de çocuklarını aşılatmayan ailelerin sayısı hızla artıyor. Çocuklarına aşı yaptırmayanların sayısı 2014’te bin 370 iken 2017’de yılında 23 bine çıktı. Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre ülkemizde 2016’da 9 kızamık olgusu bildirilmişken bu sayı 2017’de 69’a, 2018’de ise 557’ye ulaştı. Ülke olarak 2013’te de benzer bir durumu yaşamıştık ve o zaman kızamık sayısı 7 bin 415 olmuştu. Aynı trajedinin tekrar yaşanmaması için ciddi önlemler alınmalıdır.”
Göç ile gelen salgın riski
Ünal, iç ve dış göçün salgın riskini arttırdığını belirterek şöyle konuştu: “Ülke genelinde görülen vakaların aşılandığı halde aşı tutmamasında mı yoksa aşısız oldukları için mi göründüklerine ilişkin net bir tespit bulunmuyor. Fakat bilim insanları aşılanma oranlarının gerçeği yansıtmadığı tespiti üzerinde duruyor. Bu tespitten yola çıkıldığında da dış göç ile gelenlerin aşılanma oranlarının gerçeği yansıtmadığı tespiti yapılıyor. Diğer yandan da tarım işçileri ile başlayan iç göç tehdit unsuru oluşturuyor.
Fakat bu konuda tedbir almak yerine tarım işçilerini şehir merkezine uzak, izole alanlarda tutarak salgın riskinin azalacağı düşünülüyor. Yapılması gereken ne göçmenlerin ne de tarım işçilerinin izole edilmesi değil, aşılama oranlarının Dünya Sağlık Örgütü’nün hedefi olan yüzde 96 bandına çekmek olmalıdır. Aksi takdirde salgın riski gün geçtikçe büyüyor.”