Işıl Öz
Endüstriyel ürün tasarımcısı S. Doğan Şekercioğlu'nun İsrailli ve Çinli iki arkadaşıyla geliştirdiği 'Dalgıçlar için Acil Durum Uyarı Sistemi' IF Design Awards'da ödül aldı. Şekercioğlu'nun aynı proje ve bir başka projesi de IDSA (The Industrial Designer’s Society of America)’nın düzenlediği IDEA yarışmasında final değerlendirilmesine kalmaya hak kazandı.
Şekercioğlu çalışmalarını ve başarısını T24’e anlattı.
'Dalgıçlar için Acil Durum Uyarı Sistemi' ne işe yarıyor?
Dalış ekibindeki bir üyenin başına gelebilecek acil bir durumun, ekibin diğer üyelerine ses, ışık ve grafik bir arayüz ile haber verilmesini amaçlıyor. Bilinç kaybı durumunda da kullanıcının yaşamsal fonksiyonlarına göre diğer dalgıçları otomatik olarak uyarıyor. Özetle varolan dalış bilgisayarlarının fonksiyonlarına ek olarak aktif bir uyarı ve güvenlik sistemi önerisi getiriyor.
Ürünün görünüşü ve kullanım senaryosuna ek olarak, su altı koşullarında verimli olacak uyarı sinyalinin tasarımı da bizim tarafımızdan gerçekleştirildi. Bir aydan kısa bir sürede, yoğun bir çalışmayla ürünün detaylarını, yarı fonksiyonel prototipini ürettik ve gerekli sinyalleri su altı ortamında test ettik. Sonuç olarak ortaya gerçekleşmeye hazır yeni bir ürün fikri doğdu.
Bir tasarımı güçlü kılan unsurlar ne sizce?
Bir tasarımın gücünün tasarlandığı içerik ile bağlantılı olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bazı ürün, hizmet ve dijital çalışmalar fonksiyonel başarıları ile değerlendirebileceği gibi, insanlar üzerinde bıraktıkları duygusal etkinin – güven, ayrıcalık hissi, bağlılık, görsel tatmin vs. – gücü ile de değerlendirilebilirler.
Çalışma metodunuzu merak ettim
Kullanıcı odaklı tasarıma yönelik çalışma yöntemlerini projelerimde kullanmaya çalışıyorum. Bunlardan ilk aklıma gelenler, gözleme ve kullanıcıların/projeyi uygulayan tarafların katılımıyla gerçekleştirilen grup çalışmaları, alan araştırmaları, görsel dokümantasyon, projelerin farklı aşamalarındaki potansiyel kullanıcı değerlendirmeleri, projenin arka planını anlamaya yönelik araştırmalar, test modelleri (mock-up), strateji geliştirme, pazar analizleri, çalışır-yarı çalışır-görsel prototip üretimi, iki boyutlu form araştırmaları, hikaye anlatımı (storytelling) ve üç boyutlu görselleştirme.
Peki, 'mesleğinizi sevmenizin en önemli sebebi ne?' diye sorsam…
Metodolojinin en az üzerinde çalıştığım proje sayısı kadar değişkenlik gösteriyor olması; diye yanıt verirdim. Her projede bahsettiğim yöntemlerden bazılarını ve gerektiği zaman ihtiyaca göre geliştirdiğim yöntemleri sürece dahil etmeye çalışıyorum. Proje sürecini tasarlamanın ortaya çıkarılan proje kadar önemli olduğunu çalıştığım ve dahil olduğum farklı çalışma gruplarında görmeye devam ediyorum.
Öğrenme aşamasındayken, yapılanları inceleyip benzerlerini yapmaya çalışmak, iyi bir yöntem mi sizce?
Tasarım, tam anlamıyla sayısal bilimlerin niceliksel değerlendirme kriterlerine sahip olmadığı için kendinize referans alacak çalışmaları bilmek gerekiyor. Kopyalamak ve kendinizi geliştirmek arasındaki çizginin farkında olacak olgunluğa sahip olduğunuz sürece, dünyada yapılan ve geliştirilen projelerin incelenmesinin çok önemli bir öğrenme yöntemi olduğuna inanıyorum. Bilgiye bu kadar rahat ulaşılan bir dönemde konuyla ilgilenen öğrencilerin ve akademisyenlerin bu farkındalığa sahip olmamaları çalışmalarını objektif değerlendirememelerine sebep olabilir.
Tasarım sürecinde karşılaştığınız sorunlar neler?
Bireysel projelerimde zaman, bilgi kaynaklarına/bağlantılara ulaşamama ve bazı durumlarda yetersiz teknik donanım sorun olabiliyor. Profesyonel projelerde ise birlikte çalıştığınız kurumun farklı kademelerinde dirençle karşılaşmak ve tehdit olarak algılanmak önemli sorunlardan biri. Ayrıca yetersiz bütçe, gerekli teknik verilere ulaşamamak, anlaşılan seviyenin altında iş birliği ve süreçlerimize olan şüpheci yaklaşım da aklıma gelenlerden.
Bu sorunları nasıl aşıyorsunuz?
Genelde bu sorunları doğru iletişim yöntemleri ile aşmak mümkün oluyor. Proje ile bire bir ilgili sorunları ise fırsat olarak değerlendirmeyi ve tasarımı yönlendirmesini tercih ediyorum.
Yeni medya ve gelişen teknolojiler, disiplinleri birbirine yaklaştırdı. Farklı sanat ve tasarım disiplinleri arasındaki sınırlar eridi, bu da tasarımcılara daha özgür bir alan tanıdı görüşüne katılır mısınız?
Evet katılıyorum. Ayrıca bu sınırların azalması daha özelleşmiş alanların ve rollerin de gelişmesine sebep oluyor.
Disiplinler arası çalışmalarla ilgileniyor musunuz?
Tasarım düşüncesinin gücü farklı disiplinlerin işbirliğinde yatıyor. Yer aldığım projeler sırasında mühendislik, tıp, ekonomi, sosyoloji gibi farklı alanlardaki profesyonellerle çalışma şansına sahip oldum. Gerekli zemin hazırlandığında, bu farklı disiplinlerin uyum içinde çalışması daha kapsamlı fikirlerin ve yeniliklerin ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor.
Teknolojinin hayatımıza her geçen gün daha fazla giriyor olmasının tasarıma yaklaşımınızı nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, tasarımın konusunun insan ve onun çevresi ile etkileşim çabası olduğunu düşünüyorum. Obje ve kullanıcı arasındaki sınırların incelmesinin insanoğlunun yüz binlerce yıllık evrim ile geliştirdiği bu özelliğinin önüne geçeceğini sanmıyorum.
Türkiye’deki tasarım eğitimini hala daha desen çizelim, sanat yapalım seviyesinde görenler var. Ne dersiniz?
Aldığım klasik eğitimin faydasını görebilmem (evet faydasını görüyorum) için öğrendiklerimi farklı araçlarla birleştirmem gerekti, ancak bu araçları birlikte kullanmaya başladıktan sonra desen ve sanat bilgimin mesleğime katkısını görebildim. Yeni başlayan öğrencilerin anlaması gereken bir konu var. Tasarımın çok yönlülüğü ileride seçmek istedikleri alanın karakterine göre – endüstriyel, grafik, servis, dijital medya, etkileşim, strateji vs. - farklı araçlara ve ilgi alanlarına sahip olmalarını gerektiriyor. Bu öğrenim ve merak etme durumuna sahip olup olmadığınızı sorgulamak ise sanırım tasarıma yatkınlığınızı değerlendirmenin iyi yollarından biri.
Arkadaşlarımdan duyduğum ve kendi deneyimlerim kadarı ile Türkiye’deki okulların geleneklerine dayanan – teknik yada sanat/zanaat odaklı – programları var. Her okuldaki öğrenci diğer okuldaki eğitimden dem vuruyor.
Farklı okullardan ve bölümlerden öğrencilerin bir araya gelerek proje geliştirdikleri, birbirlerinden öğrendikleri ve endüstri tarafından maddi olarak (kısıtlanmadan) desteklenen platformlar bu geleneksel yapıların aşılmasında faydalı olabilir. (2 seneyi aşkın süredir Türkiye’de bulunmuyorum. Bu ve benzeri girişimlerin başlamış olması mümkün.)
Vizyonu olmayan hocalar vizyonu olan öğrencileri de söndürüyorlar ister istemez hatta bazen isteyerek, sizin de bu tip deneyimleriniz oldu mu?
Bahsettiğiniz bu konu ile Mimar Sinan gibi geleneksel yapıya sahip bir okulda karşılaşmamak neredeyse imkansız. Ben de eğitim hayatım boyunca bazı tatsız dar boğazlar yaşadım ama aynı derecede önümü açan, olgun ve ilgili üstadlarımda oldu. Yakın dönemde ve erken bir şekilde kaybettiğimiz sevgili Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kurtuluş mesleğimi sevmemi ve saygı duymamı sağlayan bu üstadlarımdan biridir. Umarım tasarım camiası onun gibi anlayışlı, egosuna yenik düşmeyen ve entellektüel tartışmalardan keyif alan daha bir çok akademisyen yetiştirir. Onu tanıdığım ve öğrencisi olduğum için çok mutluyum.
Tasarımda ilerlemek isteyen gençlere önerilerinizi önemsiyorum…
Bilindik gelebilir fakat, tasarım öğrencilerinin meraklarını canlı tutup, çevrelerini, ekonomiyi ve ilgilendikleri alandaki güncel gelişmeleri takip etmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle endüstriyel alanda çalışmak isteyenlerin stratejik bakış açısına sahip olmaları, bir projeyi sistemin içinde değerlendirmeleri ve tasarımın arka planındaki dinamikleri – üretim, dağıtım, teknoloji, ekonomik kısıtlamalar, sosyo kültürel farklılıklar vs. anlamaya çalışmaları projelerine altyapı kazandıracak ve fikirlerini daha rahat bir şekilde savunabilmelerini sağlayacaktır.
Tasarım konusunda başarılı bulduğunuz ülkeler hangisi?
İskandinav ülkelerini – İsveç, Danimarka ve Finlandiya - tasarımı günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmiş olmaları sebebyiyle başarılı buluyorum. Fakat global pazar yapısının da etkisiyle, bir çok farklı ülkeden tasarımcının bir araya gelerek oluşturduğu uluslararası danışmanlık şirketleri başarılı tasarımların ülke ve bölgeler ile sınırlandırılmasının mümkün olmadığının da bir göstergesi.
'Keşke şu projede ben de olsaydım' dediğiniz bir çalışma var mı?
Proje olarak sınırlamam çok zor. Fakat 1950 ve 60’larda Charles ve Ray Eames ya da Dieter Rams ile birlikte çalışabilmek isterdim. Bu dönemin savaş sonrasında gelişen üretim yöntemleri, yeni teknolojiler ve yeniden yapılanma çabası sebebiyle modern endüstriyel tasarımın olgun fakat açık fikirlilikle uygulanabildiği bir dönem olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim ve benzer çalışmalar yapan tasarımcıların zamansız çalışmalarının etkilerini günümüz tasarımında halen görmek mümkün.
ABD’de olmanın size sağladığı kolaylıklar neler?
ABD’de olmamın bana sağladığı avantajlar daha çok çalıştığım şirketin çok yönlülüğü ve bakış açısıyla ilgili. Benzeri şirketler Avrupa ve Asya’da da bulunuyor. Bu sorunu farklı ülkelerdeki tasarım şirketlerinde deneyim kazanmanın bana sağladığı kolaylıklar olarak cevaplayabilirim.
Deneyim kazandığım ülkelerde tasarımı stratejik bir araç olarak gören ve danışmanlık şirketleri ile çalışmak isteyen potansiyel müşteri sayısı oldukça fazla. Küçük bütçeli ve yeni başlayan şirketler özellikle tasarıma ilgi gösteriyor çünkü başarıyla uygulanırsa, tasarım ayrılan bütçeye oranla kar ve müşteri memnuniyetinin çok yüksek olduğu bir araç. Bu ilgi farklı ölçeklerdeki tasarım şirketlerinin hayatta kalmasına olanak sağlıyor ve benim gibi tasarımcılara ilgilendikleri alanlara yönelebilmeleri için fırsat veriyor.
Türkiye pazarı, bunun farkında mı?
Türkiye’de ardı ardına bir çok tasarım okulu açılmasına ramen pazarın ozellikle kucuk/orta olcekli kobilerin - farkındalığı yeterli seviyede değil bu da yeni mezun olan tasarımcıları farklı sektörlerde – mimarı, illustrasyon, 3 boyutlu görselleştirme, animasyon vs. - çalışmaya yöneltiyor. Eğitimin geniş kapsamı sayesinde iş bulma problemi belki yaşanmıyor fakat tam potansiyel de değerlendirilemiyor.
Türkiye’nin canlanan ekonomisinin sürdürülebilirliğinin, tasarım gibi yaratıcı ve kullanıcı odaklı sektörlerin farklı endüstrilere doğru ve tam bir şekilde entegre edilmesi ile sağlanabileceğine inanıyorum.
S. Doğan Şekercioğlu kimdir?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mezunu. Lisans eğitimi sırasında Danimarka’daki Jacob Jensen Design’da ilk stajını tamamladı. Yüksek lisansı öncesi ise tasarımcı Yeşim Bakırküre’nin Ypsilon Tasarım isimli şirketinde profesyonel olarak mesleğini sürdürdü.
İsveç’te bulunan ve dünyanın sayılı tasarım okullarından olan Umea Institute of Design’da Advanced Product Design (İleri Ürün Tasarımı) bölümündeki yüksek lisans eğitiminin ilk senesini tamamladıkdan sonra uluslararası alanda profesyonel deneyimini pekiştirmek için gene İsveç’teki Atlas Copco Ürün Geliştirme Bölümü ve Danimarka’daki Designit tasarım danışmanlığı şirketlerinde çalıştı. Şu anda ABD’deki IDEO tasarım danışmanlığı şirketinde kullanıcı odaklı ürün tasarımı, ürün geliştirme ve inovasyon stratejisi çalışmalarını sürdürüyor.
Eğitiminin ilk yıllarındaki bazı projeleri İMMİB ve Çanakkale Seramik’in düzenlediği yarışmalarda farklı derecelerde ödüllere layık görüldü. İlk uluslarası ödülü olan Red Dot Concept 2010’u Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tasarladığı bir öğrenci projesi olan Cynomy – Uzaktan Kumandalı İnşaat ve Yıkım Aracı ile aldı. Şekercioğlu’nun çalışmaları www.dodocanfly.com’da takip edilebilir.