T24 - Galatasaray'ın Seyrantepe'de yapılan stadyuma Türk Telekom Arena isminin verilmesi 'duayen'ler tarafından tartışılıyor. Galatasaray Spor Takımı A.Ş.'nin tüzüğünde "Her türlü spor kompleksinde Ali Sami Yen’in ismi kullanılır" maddesinin yer alması bu tartışmanın temelini oluşturuyor.
Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürü Murat Sabuncu'nun "Koltuk ve Ali Sami Yen’in isminin kavgası..." başlığıyla yayımlanan (13 Ocak 2011) yazısı şöyle:
Koltuk ve Ali Sami Yen’in isminin kavgası...Uzun zamandır kafamı nereye çevirsem o ilanları görüyorum: Aslanlar taşınıyor.Mecidiyeköy’e “veda” Seyrantepe’ye merhaba. Hepsi bu kadar mı? Tabii ki değil.
Stadı taşırsınız ama ya hatıralar... Onları taşımanın imkanı yok ki..İlk kez babamın elinde girdim stadın kapısından. Salı akşamı o kapıdan son kez girerken yitirdiklerim geldi aklıma onların sızısı düştü içime. Geceyi hüzünle geçireceğimi sanıyordum. Ama daha çok sinirlendim. Yönetim tarafından hazırlanan veda törenini “samimiyetsiz”, oluşturulan havayı “arabesk”, oynanan futbolu “kötü” buldum. Her şeyden önemlisi adı takımın tarihiyle özdeşleşen Ali Sami Yen’i o gece orada bırakma çabalarından da rahatsız oldum. Sunucudan kulubün başkanı Adnan Polat’a herkes gidilecek yeni yeri “Aslantepe” diye anons etti. Sakın kimse “bölgeye verilen ad” demesin. Bu kadar basit olmadığını herkes biliyor.
Tüzüğün 135. maddesi
Türk Telekom Arena adı da parayı verdiği için ön plandaydı. “Stadın altın anahtarına takılan akbil esprisine herhalde en çok Fenerbahçeliler gülüyor” dedi Galatasaraylı bir işadamı. O gece şeref tribününde ve dün “takımın duayen” isimleri arasında bu rahatsızlık konuşuldu durdu. Takımın tüzüğünün 135. maddesinde “Her türlü spor kompleksinde Ali Sami Yen’in ismi kullanılır” yazıyordu. Bunun göz ardı edildiği düşünülüyordu. Arka planda kullanılan Ali Sami Yen spor kompleksi kısmının göstermelik olduğu belirtiliyordu. Bu tartışma önümüzdeki günlerde büyüyecek. Geceden diğer notlarla devam etmek istiyorum.
Önce pankartlara baktım tek tek... En güzel vedayı kim yapmış diye... Bir numaram “Çektiysen kahrımı helal et hakkını, sevdam” oldu. Belki de son aylarda oynanan futbol yüzünden “kahrolan bir taraftar” olarak yakın hissettim kendimi ona.
İçeri girdiğimde “şöhretler” maç yapıyordu. Tanju, İlyas, Hakan, Prekazi, Arif, Hagi... Her birinin futbolda yaşattıkları geçti gözümün önünden. Ama gözümü “göbeklerinden de” alamadım.
Her biri ne kadar kilo almışlardı. Özellikle “yerliler”...
Stadın üç yerine kurulan LED ekranlarda Galatasaray’ın geçmişi gösterildi. Kuruluş, efsane maçlar, unutulmayan tezahüratlar... Ardından “şov kısmı” başladı. Stadın dört bir yanından sahaya giren onlarca genç dans gösterisi yaptı. 19 Mayıs törenlerine benzettim onu da...
Yuhalama yakışmadı
Ne anlamlı bir kareografi ne sarsıcı bir görüntü. Hiçbiri yoktu... Sonunda stadın açıldığı tarihi bir de bugünü gösteren iki pankart açtılar. Yakışmadı...
Ardından biri eski diğeri yeni iki başkan geldi konuşmaya. Selahattin Beyazıt alkışlandı ne yazık ki Adnan Polat yuhalandı. Yakışmadı Galatasaray’a Galatasaraylılara... Önlem düşünülmüştü ama... Yuhalamalar artınca müziğin sesi yükseltildi.
Şeref tribününde Fatih Terim’i gördüm bir ara. Fazla ilgi gösterilmedi ona. Kameralar kapalı tribüne yoğunlaştı. Kısa bir süre önce yönetimden ayrılan Haldun Üstünel gösterileri ve maçı oradan izliyordu. Taraftarla...
Ve maç başladı. Beypazarı Şekerspor ile yapılan kupa maçı. Kaleci Önder’in degajını Caner aşırtma vuruşla bizim takımın filelerine yollayınca “eyvah” dedim. Bu gece de zehir olacak. Zaten ilk yarının sonlarına doğru spor yazarı arkadaşlarım başlığı atmıştı: Galatasaray şeker komasında.
Maçı gazetemizin Galatasaray muhabiri Nevzat Dindar ve Hasan Cemal ile izliyordum. Gözüm Hasan Abi’nin şapkasına takıldı. Galatasaray amblemli siyah şapkasını ters giymişti. “Abi uğur yapsak, şunu düz taksan?”. Golün stresi bir de benim talebimle kötü baktı. Biraz sonra yine sordum:
Abi hüzünlü müsün?
“66 yaşındayım. Hayatımın çoğu buralarda geçti, nasıl üzülmeyeyim.”
İlk yarının sözü, şeref tribününden Gökhan Zan’ın “sakatlanma ve sonrasındaki teknik ekibe şov yapma” kısmından sonra geldi: Camdan adam istemiyoruz candan adam istiyoruz. Oyna be kardeşim.
Son gol, son yalan
İkinci yarı Kazım girdi oyuna. Aranan “can” oldu. Üç yaptık. Kapanış golü ve “yalanı” ondan geldi. Golden sonra formayı öptü ve “Fenerbahçe’deyken hiç öpmemiştim” dedi. Oysa dün her yerde Fenerbahçe formasını öperkenki resimleri yayınlandı.
Ve bitiş düdüğü. Maç ve Ali Sami Yen stadı için. Herkes orta yuvarlakta. Ali Kırca kendi yazdığı şiiri okuyacak. “Açıldıysa ilk sen açtın bu ülkenin kapılarını Avrupa’ya, Sen getirdin tarihin en büyük şeref madalyasını bu coğrafyaya... Ülkemizin yüzyıllık yalnızlığını yendin dünyada...”
Ne diyeyim.... Sadece susuyorum. Kırca’nın şiirinde değil ama arkasından stadın sonu için yaptığı geri sayımda tuhaf oluyorum. 10, 9, 8, 7, ... Işıklar kapanıyor. Ama kimsenin gitmeye niyeti yok... Barış Manço’nun sesi duyuluyor hoperlörden; ”Dün yine yapayalnız dolaştım yollarda...”
Söylenecek söz yok
Yarım saat yerimden kalkamıyorum. Ve çıkış anı... Son bir kez stad. Hüzünümle baş başa eve yürümek istiyorum. Ne mümkün... Kapının önünde koltuk kavgası var. Numaralı hariç tüm tribünlerdeki koltuklar sökülmüş ama sadece oradaki koltuklar bırakılmış. Çıkarken söküp yanında hatıra olarak götürmek isteyenleri kulübün güvenliği engelliyor. Ufak çaplı kavgalar yaşanıyor. Koltuklara izin çıkmayınca “tuvalet” okunu bile söken oluyor.
Herkesten ve her şeyden kendimi uzaklaştırıyorum. Şebnem Ferah’ın şarkısını mırıldanıyorum. Ali Sami Yen’i, kulübün kurucusunu düşünüyorum.
Bu garip bir veda olacak Çünkü aslında hep içimdesin Ne kadar uzağa gitsem de Gittiğim her yerde benimlesin Söylenecek söz yok Gidiyorum ben Hoşçakal, hoşçakal...