2017'de Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini etkileyecek çok sayıda konu var. Mülteci anlaşmasının uygulanması, vize serbestîsi, Gümrük Birliği’nin genişletilmesi, fiilen dondurulmuş katılım müzakereleri, terörizmle mücadele, Almanya ve Fransa’daki seçimler, Türkiye’deki anayasa değişikliği ve potansiyel başkanlık sistemi referandumu, idam tartışması, Kıbrıs müzakerelerinin gidişatı ve Türkiye’nin değişen dış politikası bu konular arasında en öne çıkanları.
Böylesine yüklü bir gündemin ışığında, Türkiye-AB ilişkilerini yeni zorluklar ve krizlerin beklediğini tahmin etmek çok da güç değil. 2016 yılında kopma noktasına gelen ilişkileri daha da zorlu bir yıl bekliyor. Teknik olarak ilişkiler ve işbirliği devam etse de bunun siyasi olarak bir yakınlaşmaya ve yeni bir vizyona dönüşmesi kısa vadede hiç olası durmuyor. Başta Gümrük Birliği’nin genişletilmesi olmak üzere pozitif adımlar atılsa bile, ekonomik yakınlaşmanın siyasi ve sosyal bir yakınlaşmaya dönüşmesi 2017 yılı için mümkün görünmüyor.
2016 yılı ile birlikte, Türkiye-AB ilişkilerinde başlayan konu bazında somut işbirliği, ilişkilerin karşılıklı çıkarlar kapsamında devamı anlamında şu an için tek dinamik. Ancak bu dinamiğin işleyebilmesi için de rasyonel bir bakış açısı, karşılıklı adımlar ve siyasi irade gerekli. Hem Türkiye’deki hem de AB’nin önemli ülkelerindeki iç siyasi gündem düşünüldüğünde, popülist yaklaşımların rasyonel bakış açısının önüne geçmesi maalesef oldukça muhtemel. Türkiye konusu, son 15-20 yılda AB’deki tüm önemli seçim ve referandumlarda siyasi malzeme haline getirildi. Türkiye’nin üyeliğinin hiç bir şekilde gündemde olmadığı bir ortamda bile, Brexit referandumunun başlıca gündem maddelerinden biri Türkiye’nin üyeliği oldu. Bu popülist yaklaşım, Fransa ve Almanya seçimlerinde de devam edecek. Türkiye’de ise AB ve AB ile ilişkiler son dönemde siyasi popülizm anlamında önemli bir araç haline geldi. Muhtemel referandum ortamında bu konunun çokça kullanılacağı ve AB’nin hükümet tarafından hedef tahtasına konulacağı kesin.
2016 yılı Ekim ayı için planlanan vize serbestîsi konusunun geleceği ise hala büyük bir muamma. Her ne kadar Türkiye bu anlamda tansiyonu yükseltecek açıklamalardan kaçınsa da, vize serbestîsi gerçekleşmedikçe büyük bir krize dönüşme riskini taşıyor. Türkiye kriterlerin tümünü henüz yerine getirmedi ama getirse bile süreç nasıl işleyecek ve Türkiye’deki gelişmelere bakışı belli olan Avrupa Parlamentosu bu konuda nasıl karar verecek bunu tahmin etmek oldukça zor.
2016’da, Avrupa Parlamentosu’nun kararı sonrası gündeme gelen konulardan biri de Türkiye ile müzakerelerin dondurulması oldu. Fiilen zaten uzun süredir dondurucuda olan ilişkilerin resmi olarak dondurulması 2017 yılında da pek olası görünmüyor. Bu anlamda Avrupa Birliği Konseyi’nin tutumu oldukça net. Elbette bunun belirli şartlar altında değişmesi mümkün. Türkiye’de idam cezasının geri getirilmesi, Konsey’in tutumunu tamamen değiştirebilir. MHP’nin açık destek sözüne rağmen, bu konu hakkında hükümetin bugüne kadar hiç bir adım atmamış olması konunun popülist bir anlayışla kullanıldığı imajını verse de idam konusunun devamlı sıcak tutulması böyle bir olasılığın hiç olmadığını söylememizi engelliyor. Zaten Türkiye’de 2016’da yaşananlar sonrası, artık herhangi bir konuda “böyle bir olasılık bulunmuyor” demek maalesef mümkün değil.
Tüm bu negatif görünümün yanında, 2017 yılında ilişkiler anlamında bazı pozitif gelişmeler yaşanması da mümkün. Bunun başında Gümrük Birliği anlaşmasının genişletilmesi geliyor. Avrupa Komisyonu'nun bu konuda çarşamba günü aldığı karar oldukça önemli. Konsey’den yetki verilmesi durumunda Avrupa Komisyonu bu konuda Türkiye ile müzakerelere 2017 yılında başlayabilir. Türkiye, haklı olarak uzun zamandır bu anlaşmanın modernizasyonunu ve ortaya çıkan problemlerin giderilmesini talep ediyor. Bu anlamda müzakerelerin başlaması Türkiye için oldukça önemli bir adım olurken, Türkiye ile AB arasında da yeni bir dinamik yaratabilir. Anlaşma ekonomik ilişkiler ile ilgili de olsa, ilgili müzakereler kapsamında demokrasi ve bireysel hak ve özgürlüklere saygı önemli bir yer tutacak. Bu da AB’ye Türkiye’de demokratik değerlerin desteklenmesi için tekrar pozitif bir rol oynama fırsatı sunabilir. Bunun katılım müzakerelerini dondurmaktan daha pozitif bir etki yapacağı da kuşkusuz. Bununla beraber, elbette sadece bu sürecin Türkiye-AB ilişkilerinde bahar havasını yaratması da mümkün değil. Siyasi irade ve vizyon olmadıkça bahar havası beklemek hayal olur.
Türkiye'deki negatif gidişat, AB’de yükselen aşırı sağ ve artan terör olaylarının gölgesinde bir yıla girerken, dünyadaki gelişmeler ışığında belki Türkiye ile AB’nin hiç olmadığı kadar birbirine ihtiyaç duyduğunu da hatırlatmak lazım. Maalesef bunu net şekilde görebilecek siyasi vizyon Türkiye’de de AB’de de mevcut değil. Bu anlamda, 2017’de Türkiye-AB trenini belirli bir vizyonda ilerletmek değil, treni rayda sağlam tutabilmek bile önemli bir başarı olacak.
©Deutsche Welle Türkçe
Demir Murat Seyrek
Dr. Demir Murat Seyrek, Avrupa Demokrasi Vakfı Kıdemli Danışmanı ve Avrupa Politikaları uzmanı.