Özge Özdemir
Türkiye-ABD ilişkileri, Washington'un İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı almasıyla yeni bir döneme girdi.
Yaptırım kararının gerekçesi, Türkiye'de ev hapsinde bulunan ABD vatandaşı Pastör Andrew Brunson'ın serbest bırakılmaması.
Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan Washington'a yanıt geldi. Erdoğan, ABD'nin içişleri ve adalet bakanlarına yaptırım uygulanacağını duyurdu.
Tarafların attığı son adımlar, Ankara-Washington hattındaki gerginliğin hangi boyuta ulaştığını gösteriyor.
Peki "yaptırım krizi" sonrası hangi senaryolar masada?
ABD, bazı vatandaşlarının ve Türkiye'deki misyonlarında görev yapan iki yerel çalışanının tutuklanmasının ardından vize başvurularını bir süreliğine durdurmuştu. İki ülke arasındaki görüşmelerin ardından vize uygulaması yeniden başlamıştı.
Washington'un rahatsızlık duyduğu diğer bir konu ise Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi satın almayı planlaması.
Bunun üzerine ABD'nin başta F-35 yeni nesil savaş uçakları olmak üzere Türkiye'ye büyük askeri malzeme satışını geçici olarak durdurma yolunda adımlar atması, iki ülke arasında sıkıntı yaratıyor.
Washington, Türkiye'den, İran'a uygulamayı planladığı yaptırımlara destek vermesini istiyor. Ankara ise bu talebe sıcak bakmıyor.
Türkiye'nin ABD ile ilgili en büyük rahatsızlığı ise 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin sorumlusu olarak görülen Fethullah Gülen'in iade edilmemesi.
Ankara aynı zamanda ABD'nin Suriye'de Kürt silahlı grup Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) destek vermesini de sıklıkla eleştiriyor.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen, ABD'nin yaptırım kararıyla yaşanan bu süreci, "İki NATO müttefiki arasındaki tarihte görülmemiş derinlikte bir kriz" olarak tanımlıyor:
"Sonuçta geçmişte de Türkiye ile ABD arasında sorunlar yaşandı. 1964 Johnson mektubu, 1974 Kıbrıs Harekatı sonrasındaki silah ambargosu, 2003 Irak krizi gibi. Ama geçmişteki krizler tek bir önemli konuya odaklıydı. Oysa ki bugün gelinen noktada, Türk-Amerikan ilişkileri birkaç yıldır çözülemeyen ve çözülemediği için de biriken, biriktikçe de karşılıklı güveni erozyona uğratan bir dizi sorundan muzdarip."
ABD merkezli düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu (German Marshall Fund) Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı'ya göre ise Washington'un iki Türk bakana yaptırım uygulama kararı, ABD ve Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin ve karşılıklı güvenin "zayıfladığını" gösteriyor.
Ünlühisarcıklı, yaptırımları şu şekilde değerlendiriyor:
"Bu yaptırımlar, ABD-Türkiye ilişkilerine büyük zarar vermesinin yanısıra, Türkiye'nin Batı ve NATO ile ilişkilerinin zayıflamasına yol açacak bir kısır döngüyü harekete geçirecektir.
"Üstelik ABD ve Türkiye toplumları arasında da telafisi zor bir negatif algı oluşacaktır. ABD toplumu Pastör Brunson davasını bir din adamına yönelik kabul edilemez bir insan hakları ihlali olarak görürken Türkiye'deki tüm siyasal kesimler ABD'nin bu konuda Türkiye'ye yaptığı baskıyı Türk yargısına dış müdahale ve Türkiye'ye saygısızlık olarak algılamaktadır."
ABD merkezli düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nün Türkiye uzmanlarından olan Amanda Sloat da, yaptırım kararına kadar varan süreci şu şekilde özetliyor:
"Son yıllarda iki ülke de birbirine karşı rahatsızlık duyacakları meseleler yarattı. Türkiye, Gülen'in iade edilmemesi ve YPG ile kurulan işbirliğinden ötürü memnun değil. ABD, Türkiye'de demokrasinin gerilemesinden, özellikle de darbe girişiminden sonra Amerikan vatandaşları ve ABD konsolosluğunda çalışan Türklerin suni terörizm suçlamaları ile hapse konulmasından ötürü kaygılı. ABD aynı zamanda Türkiye'nin NATO sistemleriyle uyumlu olmayan S-400'leri Rusya'dan almak istemesi ve NATO'dan uzaklaşması ihtimalinden rahatsız."
Eski ABD Başkanı Baracak Obama döneminde Güney Avrupa ve Doğu Akdeniz ilişkileri uzmanı olarak görev alan Sloat, Trump yönetiminin son bir yıl içinde rahatsızlıklarını diplomatik olarak çok defa dile getirdiğini söylüyor.
Sloat, Kongre'nin Türkiye'ye çok kızgın olmasına rağmen Trump yönetiminin Kongre'yi birtakım yasa tasarılarını geçirmekten alıkoyduğunu belirtiyor:
"Washington'da, yönetimden ve Kongre'den çok sayıda kişi Türkiye'nin kaygılarına cevap verilmesi yönünde gerekli adımların atıldığı görüşünde. Ancak Türk hükümetinin onların kaygılarına yanıt verdiğini düşünmüyorlar. İki tarafın karşılıklı hayal kırıklığı en son yaşananları tetikledi."
Türkiye'nin Rusya'dan S-400 satın alma planlarına yönelik olarak ABD Kongresi, önümüzdeki yıl için hazırlanan savunma harcamaları yasa tasarısına, Türkiye'ye F-35 yeni nesil savaş uçakları ve büyük askeri malzeme satışını geçici olarak durduran bir madde ekledi.
Aynı zamanda ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi, Dünya Bankası nezdindeki Uluslararası Finans Kuruluşu gibi kurumların Türkiye'ye verilecek kredilerin onay sürecinde ABD'nin veto kullanmasını öngören tasarıyı kabul etti.
Yaptırım uygulama kararı ise ABD Hazine Bakanlığı'nın Yabancı Varlıkların Kontrolü Bölümü (OFAC) tarafından, Küresel Magnitsky Yasası kapsamında tanınan yetkiler uyarınca alındı.
2016 tarihli Küresel Magnitsky Yasası, ABD hükümetinin dünyada yolsuzluk ya da insan hakları ihlallerine karıştığı gerekçesiyle bireylere, şirketlere ya da diğer kurumlara yaptırım uygulamasına olanak tanıyor.
Bu yasa uyarınca bugüne kadar Rusya'dan 100'ün üzerinde gerçek ya da tüzel kişi yaptırım listesine alındı.
Özellikle Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna krizine müdahalesi nedeniyle çok sayıda isim ABD'nin "kara listesine" girdi.
Sinan Ülgen, Ekim ayındaki mahkeme sonrasında Brunson'ın serbest bırakılmasının Magnitsky yaptırımlarını uygulamadan kaldıracağını, Brunson'ın serbest bırakılmaması takdirinde ikili ilişkilerin daha da bozulacağını ve bu yaptırımların kapsamının genişleyebileceğini vurguluyor.
Ülgen, Brunson meselesi çözülse bile diğer alanlarda yaşanan görüş ayrılıklarının ilişkileri olumsuz etkilemeye devam edeceğini düşünüyor.
Ülgen'e göre Halkbank'a kesilmesi muhtemel ceza ve Türkiye'nin S-400 alımı ile bağlantılı olarak uygulanabilecek potansiyel yaptırımlar, iki ülke arasında çözüme ulaştırılması en zor meseleler.
ABD'de görülen Halkbank'ın eski genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın davası da iki ülke arasında sorun yaratan konulardan.
İran'a yaptırımların delinmesi davasında Atilla'nın suçlu bulunması, ABD Hazine Bakanlığı'nın Halkbank'a yaptırım uygulayabileceği ihtimalini doğuruyor.
Özgür Ünlühisarcıklı, ABD Kongresi'nde hazırlanan iki yaptırım tasarısına işaret ederek, "Kaldı ki ABD Türkiye'ye bu boyutlarda yaptırım uygularsa Halkbank'a verilecek cezanın da düşünülenden yüksek olması beklenebilir" yorumunda bulunuyor.
Ünlühisarcıklı, iki tarafın diplomatlarının bir çözüme ulaşmasının ABD'nin, Türkiye'nin ve NATO'nun çıkarına olduğunu vurguluyor.
Amanda Sloat ise "İki taraf için de bu anlaşmazlığa diplomatik bir çözüm bulmak için kızgın bir söylem yerine sakin müzakerelere dönmenin önemi büyük. Kesintiye uğramış ilişkiler iki ülkenin de ne siyasi ne de ekonomik olarak çıkarına değil" diyor.