Elçin Poyrazlar
Türkiye'deki son siyasi gelişmeler sonrası hem Brüksel'de hem Ankara'da Avrupa Birliği (AB) üyeliği sürecinin geleceği tartışılıyor.
Birliğin yürütme organı Avrupa Komisyonu'nun Türkiye vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize serbestisi sağlanması yönündeki tavsiye kararının ardından, rüzgâr tersine dönmüş görünüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AB'nin anlaşma çerçevesinde Türkiye'deki terörle mücadele yasasının değiştirilmesi koşuluna mayıs başında AB'ye hitaben "Biz yolumuza gidiyoruz sen yoluna git kiminle anlaşabiliyorsan anlaş" şeklinde tepki göstermişti.
Türk yetkililerin yasanın değişmeyeceği yönündeki açıklamaları o tarihten bu yana sürüyor.
Son olarak Erdoğan'ın Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut bugünkü açıklamasında bir adım daha ileri giderek AB ile Gümrük Birliği dâhil her türlü anlaşmayı askıya alabileceklerini söyledi.
AB tarafı da Türkiye'nin üyelik sürecinde gördükleri sorunları dile getirmekten kaçınmıyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron hafta sonunda Türkiye'nin bu hızla devam ederse AB'ye ancak 3000 yılında üye olacağını söylemişti.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da Türkiye'nin Avrupa değerlerinden nefes kesen bir hızla uzaklaştığını ve bunun üyelik sürecini imkânsız hale getirdiğini söyledi.
Türkiye bugüne kadar AB üyelik sürecini sürdürmedeki siyasi iradesinden vazgeçmedi.
Ancak AKP iktidarı radikal bir karar alarak Brüksel ile Ankara arasındaki ilişkiyi koparırsa Türkiye'yi neler bekliyor olacak?
Düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu'nun (GMF) Ankara Ofisi Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı bu tür açıklamaları taraflar arasındaki bir bilek güreşine benzetiyor.
BBC Türkçe'ye değerlendirmede bulunan Ünlühisarcıklı, Avrupa'ya Suriyeli göçmen akınını azaltma karşılığında Türkiye ile AB arasında yapılan vize serbestisine yönelik koşulların yerine getirilmemesi durumunda bu anlaşmanın rafa kalkabileceğini söylüyor.
Bu kısa vadedeki etkisi.
Ankara'nın AB hayalini bütünüyle askıya almasının etkileri hakkında ise şöyle konuşuyor Ünlühisarcıklı:
"Türkiye'nin AB üyelik perspektifi zaten oldukça zayıflamış durumda. Özellikle son haftalarda bu ilişki aday ülkeyle Birlik arasındaki bir ilişkiden konu bazındaki ilişkiye döndü. Dolayısıyla Türkiye AB sürecinden tamamen vazgeçerse bunun etkileri 5 yıl önce henüz üyelik perspektifi güçlüyken olacağından çok daha zayıf olacaktır."
Ünlühisarcıklı yine de AB'nin Türkiye için ekonomik bir çıpa olduğunu ve bunun ortadan kalkmasının ülke riskini artıracağını düşünüyor.
Siyaset, Ekonomi, Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ufuk Ulutaş ise Ankara'da bunu ortadan kaldıracak bir siyasi irade olmadığını söylüyor.
Ulutaş'a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları AB'nin Türkiye'ye vize serbestisiyle ilgili verdiği sözler çerçevesinde değerlendirilmeli.
"Cumhurbaşkanının açıklamaları biraz da hayal kırıklığıyla ilgili. Ankara'da Türkiye taahhütlerini yerine getirdiği halde AB'nin ayak dirediği düşünülüyor" dedi.
Ankara'da AB üyelik süreciyle ilgili siyasi iradenin devam ettiğini ifade eden Ulutaş, "Cumhurbaşkanı Türk vatandaşlarının AB'ye vizesiz girmesini neden istemesin ki? Ancak AB'nin bilinçli olarak bu anlaşmayı rafa kaldırma çabası olduğu görülüyor" diye konuşuyor.
Anlaşmanın rafa kalkması durumunda Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilerin ve ekonomik işbirliğinin de sona ereceğini düşünmediğini belirten Ulutaş'a göre, Avrupa anlaşma olmadan yine büyük bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalabilir.
Ulutaş "Avrupa'nın kısmen durduğunu düşündüğü göçmen meselesi yeniden gündeme oturur. Ciddi anlamda mülteci akını yeniden başlar" diyor.
Buna rağmen Ulutaş Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin bütünüyle kopmasının büyük sonuçları olacağına inanmıyor.
20 yıl önce AB'nin Türkiye için daha önemli bir çıpa durumunda olduğunu kaydeden Ulutaş, şöyle konuşuyor:
"AB ile ilişkiler bir takastan ibaret. AB'nin bize getirdikleri ve bizden götürdükleri var. İyi ilişkiler herkesin tercih edeceği bir şey ama süreç durursa da dünyanın sonu değil."
TÜSİAD'ın Brüksel Temsilcisi Bahadır Kaleağası ise Ulutaş'ın aksine Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasi gelişimi ve geleceğinin AB sürecine bağlı olduğu görüşünde.
Bu süreç özellikle de Türkiye'nin bir marka değeri olmasında muazzam önem taşıyor.
Kaleağası "Türkiye uluslararası güç kaynaklarına sahip değil, nükleer enerjisi yok, büyük bir finans gücü yok, büyük bir teknoloji gücü de yok" diyor.
Türkiye'nin insan sermayesi, yeni teknolojiler, yenilenebilir enerji yatırımları, jeopolitik konumuyla ilgili güvenlik ve enerji hatları meselelerini iyi kullanabileceğini düşündüğünü belirten Kaleağası şöyle devam ediyor:
"Marka değeri daha fazla ihracat yapmak, daha çok yatırım çekebilmek, daha yüksek turizme yönelebilmek, şirketleri, üniversiteleri, sanat kurumları ve uluslararası saygınlığıyla ve işbirliği gücü yüksek olabilmek demek. Tüm bunlar Türkiye'nin cari açığını kapamaya yarar."
AB'ye müstakbel üye olma konumunun tüm dünya gözünde güçlü bir pozisyon sağladığını söyleyen Kaleağası, "AB standartlarına uyum sağlayan ancak aynı zamanda Avrupa'nın Avrasya'ya açılan penceresi olmak ulusal çıkarları güçlendirir" diyor.
Pek çok dünya ülkesinin Gümrük Birliği içinde olduğu için Türkiye ile ticaret yaptığını söyleyen Kaleağası "Bu bizim küresel çekim gücümüzdür" görüşünde.
Türkiye dışında kalsa bile ekonomik kararlarda Avrupa'ya bağımlı olunacağını belirten Kaleağası "Zaten AB'nin yörüngesi altındayız. Eğer AB'ye üye olmazsak AB'nin uydusu olma durumunda düşeriz. Norveç bile AB'ye üye olmayı tartışıyor" diye konuşuyor.
İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı Prof. Dr. Cengiz Aktar ise Türkiye'nin AB süreciyle ilgili oldukça karanlık bir tablo çiziyor.
Cengiz Aktar'a göre AKP iktidarı radikal bir karar alarak AB üyelik sürecini bitirebilir.
Gümrük Birliği'nin revizyonu konusunda Ankara'nın hiçbir adım atmadığını belirten Aktar, Türkiye'nin AB dışında pek de seçeneği olmadığı görüşünde.
Aktar "Bugün Türkiye'nin AB ile ithalat ve ihracat oranı yüzde 45-50 seviyesinde. 135-140 milyar avroluk bir hacimden söz ediyoruz. Ayrıca Avrupa'dan gelen doğrudan yatırım oranı da yüzde 65. Yani bunlar göz ardı edilemez" dedi.
Türkiye'nin dış politikada yalnızlaştığını söyleyen Aktar "Türkiye'nin dünyada birkaç dostu var. Suudi Arabistan, Katar ve Azerbaycan" diye konuşuyor.
Aktar'a göre Avrupa Türkiye'yi Rusya ile birlikte Avrupa'nın doğusunda ne yapacağı belli olmayan ama kontrol altında tutulması gereken bir ülke olarak görüyor.
AB sürecini terk etmenin sosyal etkileri de söz konusu. AB'nin "terörle mücadele yasasını değiştirme" talebinin aynı zamanda Türkiye'deki Kürtlerle ilgili olduğu da gündemde.
Aktar Kürtlerin Avrupa'ya iltica taleplerinde yavaş yavaş artış olacağını düşünüyor.
Aktar "Türkiye Kopenhag Kriterlerine uymamaya başladığı andan itibaren bütün temel özgürlükler, azınlık hakları, Kürtlerin hakları eridi. Yerlerinden olmuş Kürtlerin sayısı 500-600 bin. Bu böyle devam edecek" diyor.