Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, "AİHM'de Türkiye aleyhinde çok fazla ifade özgürlüğü dosyası var" dedi. Adalet Bakanı Ergin ise bazı tutuklu gazetecileri şiddete bulaşmakla suçladı.
Yargıtay Başkanlığı, Danıştay Başkanlığı, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Avrupa Konseyi ile ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında düzenlenen "Türkiye'de İfade ve Medya Özgürlüğü" konulu konferans JW Marriott Otel'de başladı. Yüksek yargının başkanlarının ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in de katılımcısı olduğu Türkiye'de İfade ve Medya Özgürlüğü Konferansı'nda konuşan Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, AİHM'de Türkiye aleyhinde ifade özgürlüğüyle ilgili 450 dosya bulunduğunu ve bunun çok yüksek bir rakam olduğunu söyledi.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre, ifade özgürlüğünün fikirlere aykırı düşebileceğini, hatta şoke edebileceğini belirterek, "Bazı rahatsızlıklar verebilir. İfade özgürlüğü bu koşullar altında bile oluşmalıdır. Bunlar, ülkenizi zaafa uğratmaz, hatta demokrasiyi güçlendirir" dedi.
Jagland, ifade ve medya özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesiyle güvence altına alındığını ve bu hakların korunmasının diğer tüm haklar açısından da büyük önem taşıdığını söyledi. Türkiye ile ortak yürütülen projenin uygulanmasında gösterilen destek için hükümete ve özellikle Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e teşekkür eden Jagland, Ergin'in 14 ay önce projenin başlangıcında AİHM kararlarının zamanında uygulanacağı konusunda taahhütte bulunduğunu hatırlattı. Jagland, o günden bu yana başarılı bir şekilde birlikte çalışma yürüttüklerini ve engelleri kaldırmaya çalıştıklarını anlattı.
AİHM'de Türkiye aleyhinde ifade özgürlüğüyle ilgili hala 450 dosya bulunduğunu belirten Jagland, bunun çok yüksek bir rakam olduğuna işaret etti. Bu dosyaların "suçu ve suçluyu övme", "terör propagandası yapma" gibi konuları içerdiğini belirten Jagland, ifade özgürlüğü konusunda suç unsuru teşkil eden hareket noktasında dikkatli olunmasını istedi.
Türk hukuk mevzuatının, Avrupa Birliği ile uyumlu hale getirilmesi için yapılan çalışmaları takdirle karşıladıklarını söyleyen Jagland, 3. Yargı Paketi'nin yürürlüğe girmesinin önemli bir gelişme olduğunu, 4. Yargı Paketi'nin yürürlüğe girmesini de beklediklerini dile getirdi. Jagland, "İstenen şey, Terörle Mücadele Kanunu ve ceza yasasının ilgili maddelerinin tümüyle değiştirilmesidir" dedi.
AİHM'in, Türkiye'de bazı internet sitelerinde getirilen yasakla ilgili verdiği ihlal kararını da anımsatan Jagland, AİHM'in, bu konuyla ilgili mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğine işaret ettiğini hatırlattı.
Yasaların değiştirilmesiyle sorunun ortadan kalkmayacağını, uygulamada da bilincin artması gerektiğini vurgulayan Jagland, hakim ve savcıların bilinçlerinin artırılması için AİHM'e ve bazı Avrupa ülkelerine ziyaretler yaptıklarını anlattı. Jagland, Yargıtay ve Danıştay'ın son zamanlarda verdiği kararların AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale geldiğini gözlemlediklerini belirtti.
AİHM içtihatına göre, nefret ve şiddeti teşvik eden ifadelere izin verilemeyeceğini vurgulayan Jagland, ancak Türkiye'de haftalık yayınlanan bir derginin editörünün, terör örgütü lideriyle yaptığı röportaj nedeniyle cezalandırıldığını belirtti. Ancak AİHM'in Türkiye ile aynı fikirde olmadığını söyleyen Jagland, "Basının aykırı fikirleri de yayma hakkı vardır" dedi.
Yeni Anayasa ile ilgili çalışmaları da memnuniyetle karşıladıklarını ifade eden Jagland, Anayasa'nın reforme edilmesinin zaman ve çaba gerektireceğini, bu konuda her türlü yardıma hazır olduklarını kaydetti.
Jagland, "AİHM içtihatlarına göre, ifade özgürlüğü fikirlerinize aykırı düşebilir, hatta şoke edebilir. Bazı rahatsızlıklar verebilir. İfade özgürlüğü bu koşullar altında bile oluşmalıdır. Bunlar, ülkenizi zaafa uğratmaz, hatta demokrasiyi güçlendirir" diye konuştu.
Medya özgürlüğü ve bağımsız bir yargının önemine işaret eden Jagland, gazeteciler için ifade özgürlüğünün korumasının önemini vurguladı. Jagland, ancak gazetecilerin de etik standartlara uyması ve nefret söyleminden kaçınması gerektiğini kaydetti.
Orhan Pamuk'un "Sessiz Ev" romanından "...Bizler burada yepyeni bir dünya kuracağız, cenneti oluşturacağız..." şeklindeki bölümünü okuyan Jagland, "Ben inanıyorum ki Türkiye, hükümetinin söylediklerini aynen yerine getirecektir" dedi.
Konferansta konuşan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, devletin özgürlükçü ve demokratik karakterini güçlendirmekte kararlı olan hükümetin, temel hak ve hürriyetlerin en geniş hukuki korumaya kavuşması için güçlü bir siyasi istek taşıdığını söyledi. Son on yıl içinde bu alanda önemli reform adımlarının atıldığını, yasal ve yapısal sorunların çözümü ile kurumsal önlemlerin geliştirilmesi noktasında önemli mesafeler alındığını anlatan Ergin, mevzuatın, demokratikleşme ve insan hakları odaklı bir yaklaşımla gözden geçirildiğini, anayasal ve yasal düzeyde gerçekleştirilen değişikliklerin, bir taraftan temel hak ve özgürlükleri daha güçlü teminatlara bağlayacak düzenlemeleri, diğer taraftan yargının etkinliğini, bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirecek önlemleri içerdiğini ileri sürdü. Ergin, zamanın gerisinde kalan ve güncel ihtiyaçları karşılayamayan temel kanunların yenilendiğini, yargısal işleyişin etkinliğini artıran 3 ayrı reform paketinin de son iki yıl içinde kanunlaştığını söyledi.
4. yargı paketinin yakında Meclis gündemine geleceğini belirten Ergin, eksiklikleriyle yüzleşme cesaretleri kadar, bunları tamamlama gayretlerinin de büyük olduğunu söyledi. Türkiye'de ifade özgürlüğü alanında son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildiğini belirten Ergin, radyo ve TV'lerin dilinin serbestleştirildiğini, TCK'nın 301. maddesi başta olmak üzere ifade özgürlüğü önünde engel oluşturan pek çok hükmün gözden geçirildiğini anlattı. Ergin, son olarak kısa bir süre önce parlamentodan geçen 3. Yargı Paketi ile basın yoluyla işlenen suçlarda dava ve cezaların ertelenmesi imkanı getirildiğini, eleştiri konusu olan adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi basın mensuplarını yakından ilgilendiren suçların da yeniden ele alınarak unsurlarının belirgin hale getirildiğini bildirdi.
Dünyaya açılan, nitelik olarak gelişen ve zenginleşen yargı mensuplarının yeterliliklerinin de bu değişimi tamamlayan bir başka unsur olduğunu öne süren Ergin, hakim ve savcılarla ilgili yapılan çalışmaları da anlattı.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün ideal pratiğinin, serbest ve özgür bir tartışma ortamının yaratılmasına bağlı olduğunu kaydeden Ergin, "Toplumu bilgilendirme görevi bulunan ve demokratik denetim işlevini ancak bu sayede kazanan medyanın özgürce var olması bu bakımdan zaruridir" dedi.
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi'nin 2012 yılı raporunda 76 kişinin tutuklu bulunduğu iddiasının yer aldığını hatırlatan Ergin, Komitenin 2011 yılı raporunda ise bu sayının 8 olarak verildiğini belirtti. Ergin, şunları söyledi:
"Gazeteci olsun veya olmasın, bir tek kişinin bile düşünceleri yahut ifadeleri nedeniyle mağduriyet yaşamasını kabul etmeyeceğimizi defalarca tekrarladım. Ancak ifade özgürlüğünün sınırını oluşturan, bırakın şiddete teşvik unsurunu, doğrudan şiddete bulaşmış kişileri bile gazetecilik kimliğiyle savunma refleksini, suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf arayışı olarak görüyorum. Ülkemiz ilişkilendirilmeye çalışılanların bazılarının, silahlı terör örgütü üyeliği, adam kaçırma, ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurma, bombalama ve adam öldürme gibi ağır cürümler sebebiyle hürriyetleri kısıtlanmış kişiler olması bu değerlendirmelerin güvenilirliklerini tartışmalı kılmaktadır. Bunlar arasında, hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeniyle hüküm giyenler de bulunmaktadır."
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konferanstaki konuşmasında, "Siyaset kurumlarının gerilim üzerine kurdukları politik yaklaşımlar, diyalog kültürünü ortadan kaldırmakta, çoğulcu ve hoşgörülü duygular yerini nefret duygularına ve söylemine bırakmakta, böylece bireyler ve kurumlar sorun çözmek için bir araya gelerek demokrasinin müzakere imkanından mahrum kalmaktadırlar" dedi.
Dün hak ihlaline uğramış mazlumlarla bugün aynı ihlalleri yaşayan insanların kimliklerinin farklı olmasının bu düşünceyi değiştirmeyeceğini kaydeden Kılıç, "Baskı ve korku temeline dayanan bu yanlış uygulamalar, insanları hayata yansıtamadıkları ancak, iç dünyalarında hapsedilmiş inançlar ve beyinlerinden dışarı çıkaramadıkları düşüncelerle baş başa bırakmıştır. İnsan onuruna yapılmış işkence olarak da nitelenen bu iklimden hızla uzaklaşmak kamu gücünü elinde tutan yasama, yürütme ve yargı organlarının en temel görevidir" diye konuştu.
İdeolojik vesayeti tahkim etmek üzere insan onuru ile oynayanların tarihin hiçbir döneminde kazanan taraf olmadığını vurgulayan Kılıç, "İnanç ve düşünceleri ifade konusunda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için, samimi niyetin varlığı ve çözümü konusunda güçlü bir irade sergilemek zorundayız. Yasama gücünü kullananların gayretleri umut vericidir. İfade özgürlüğüne ilişkin sorunların çözümü konusunda yapılan değişiklikler, idari ve yargısal uygulamalarda karşılık bulabilirse halkımızı hak ettiği noktaya taşıyabiliriz" şeklinde konuştu.
Yargıtay Başkanı Ali Alkan da konferansın açılışındaki konuşmasında, ifade özgürlüğünün, sadece yapılan açıklamalar nedeniyle adli ve idari takibat yapılmaması olmadığını, ayrıca kişinin toplumsal baskıya maruz kalmaması, kişinin yaptığı açıklamalardan dolayı kendisinin kınanacağı, toplumdan tecrit edileceğine dair endişe duymaması olduğunu vurguladı. İfade özgürlüğünün sadece lehte veya zararsız kabul edilen haber ve düşünceler için değil, aleyhte, çarpıcı, rahatsız eden düşünceler için de uygulanması gerektiğini dile getiren Alkan, ifade özgürlüğünde anayasa ve uluslararası sözleşmelerde kabul edilen sınırlamaların ihlal edilip edilmediği belirlenirken ifade özgürlüğünün esas, kısıtlamanın istisna olduğunun gözetilmesi gerektiğini kaydetti. Alkan, ifade özgürlüğü kullanımına getirilen sınırlamanın ihlal edilip edilmediğinde tereddüt olduğu durumlarda yargıçların takdirlerini ifade özgürlüğü lehinde kullanması, ifade özgürlüğünün öne çıkarılması gerektiğini de vurguladı.
Bir devletin demokratikleşmesinin gerçekçi işaretlerinin, ifade özgürlüğü alanında izleneceğini ve otoriterleşme eğilimlerinin de ilk önce ifade özgürlüğünde kendini gösterdiğini söyleyen Alkan, "Bugün itibarıyla diğer göstergeler bir yana, ulusal mahkemelerimize ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ifade özgürlüğü alanından giden dava dosyalarının sayısı dikkate alındığında maalesef bu konuda bir sorunumuzun olduğu açıktır" dedi.
İfade özgürlüğünün bir gereğinin de halkın haber alma özgürlüğü olduğunu belirten Alkan, "Bu kapsamda medyanın halkı doğru bilgilendirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ülkemizde ifade özgürlüğü sorununun ortaya çıkmasında çok önemli bir etken de hak ve özgürlükleri istismar eden terör gerçeğidir. Ancak terörist yöntemlerle ifade yöntemleri birbirinden ayrılmalıdır. Şiddete teşvik, ırkçılığa çağrı ve nefret içeren ifadelere geçit vermemeli, öte yandan kamu gücünü temsil edenler de toleransı elden bırakmamalıdır. Uygulayıcılardan beklentimiz ise ifade özgürlüğünün sağlanması amacıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin daha çok dikkate alınması ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının gözetilmesidir. Ülkemizin üzerinde yaşayan herkese en üst düzeyde insan hakları standartlarının sağlanacağına olan inancım tamdır. İhtiyacımız olan tek husus, yola devam etme azim ve kararlılığını hedefe ulaşana kadar yılmadan, usanmadan koruyabilmektir."
Konferansta konuşan Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, "Basın özgürlüğünün varlığı, diğer özgürlüklere bir köprü, hatta garanti niteliği taşır" dedi. Her özgürlük gibi bu özgürlük hakkının da sınırsız olmadığına vurgu yapan Karakullukcu, bunun başkalarının temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmeksizin kullanılması gerektiğini kaydetti. Karakullukcu, bu alandaki bilgi kirliliğinin veya gerçekle örtüşmeyen bilgilendirmelerin, kişi ya da toplum aleyhine telafisi güç veya imkansız olumsuzluklara sebebiyet verebileceğini de bildirdi.
"İfade ve basın hürriyeti, toplumsal barışın tesisi ve devamı açısından hayati bir önem arz eder" diyen Karakullukçu, şöyle konuştu:
"Bu konferansın ifade ve basın hürriyeti ile ilgili olumsuz istatistiklere üzüldüğümüz son konferanslardan biri olmasını temenni ediyorum. Mevzuattaki olumlu gelişmeleri uygulayacak hakim ve savcılarımızın da temel hak ve hürriyetlere yaklaşımlarında çok önemli gelişmeler olduğunu gözlemlemekteyim. Mevzuatın uygulayıcısı olan yargı, AİHM tarafından belirlenen, meşruluk, yasallık, demokratik toplum düzeninde gereklilik ve bunun bir alt unsuru olan orantılılık ilkelerinin sınırları içerisinde her türlü ifade, teşebbüs, din ve vicdan hürriyetini genişleten bir yaklaşıma sahip olmalıdır. Kanaatimce Türk yargısı bu yolda emin ve hızlı adımlarla ilerlemektedir. Türkiye'de İfade ve Basın Özgürlüğü Projesi, hakimlerimize ve savcılarımıza çok kıymetli katkılar sunmaktadır. Bu ve benzeri projelerin oluşturduğu farkındalık, ilerlemeye çok önemli bir ivme katmaktadır."