Türkiye'de sığınmacı ve göçmenler adli yardıma erişebiliyor mu?

Türkiye'de sığınmacı ve göçmenler adli yardıma erişebiliyor mu?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, tahliyesinin ardından Evrensel'e yazdığı yazıda Bakırköy Cezaevi'nde Türkçe bilmediği için avukat hakkından yararlanamayan, bu nedenle infaz süresi tamamlansa dahi cezaevinde kalmaya devam edenler olduğunu ifade etti.

BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar, Türkiye’de yasalar gereğince yabancıların da vatandaşlar kadar adli yardım hakkına sahip olduğunu ancak pratikte farklı uygulamalar görülebildiğini belirtiyor. Problemlerin başında tercüme geliyor.

Türkiye'de Anayasa'nın 36. maddesi gereğince “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip” ve yabancı ya da Türkiye vatandaşı herkesin bir müdafi tarafından savunulma hakkı yasalarla korunuyor. 

BBC Türkçe’ye konuşan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Av. Gürkan Altun, Türkiye’de beş yıl ve üzeri mahkumiyetle sonuçlanacak bir suç söz konusu ise, yabancı ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ayrımı olmaksızın, herkese zorunlu olarak barodan müdafi yönlendirmesi yapıldığını vurguluyor.

Ancak Mülteci Hakları Merkezi’nin (MHM) 2019'un Ocak ayında yayımlanan “Türkiye’de Sığınmacı ve Göçmenlerin Adli Yardıma Erişimi: Tespitler ve Öneriler” raporunda, iyileştirme için çeşitli adımların artmasıyla birlikte, sığınmacı ve göçmenlerin adli yardım çerçevesinde sağlanan hizmetlere erişiminin henüz “arzu edilen düzeyde olmadığı" belirtiliyor.

TBB yönetim kurulu üyesi Av. Ali Bayram da, “Özellikle Kürtlerin ya da yabancıların, geçici olarak koruma altında ya da geçici olarak Türkiye'ye yerleşmiş kişilerin, yeterli derecede Türkçe bilmediği için meramını anlatamayan, ekonomik koşulları da uygun olmadığı halde herhangi bir adli yardımdan yararlanamayan, avukat tutamayan, müdafisi olmadığı için de kendisini yeterince savunamayan ya da savunma argümanlarından mahrum kalan insanlar, Türkiye'de kronik bir problem” dedi.

Bu problemin soruşturma aşamasında, kişinin gözaltına alındığı an itibariyle başladığını ve yargılama süresinin sonuna kadar devam ettiğini ekledi. 

'Avukatsız ve tercümansız şekilde ifadeleri alınıyor'

Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 147. maddesine göre, şüpheli veya sanığın ifadesi alındığı sırada kişiye asgari hakları hatırlatılırken müdafi seçme hakkının bulunduğu ve ifade veya sorguda hazır bulunabileceği bildirilmek zorunda.

Fakat Av. Bayram uygulamada durumun farklı olduğunu belirtiyor:

"Şahıs yakalandığında ya da gözaltına alındığı anda henüz sorgusu yapılmadan, ifadesi alınmadan asgari haklarının hatırlatılması lazım. Kendisini ifade edebileceği bir dilde, lehine olan delilleri bildirme, toplatma ya da meramını anlatabilecek asgari tercümanlık koşullarından istifade edebilmesi gerekiyor.

"Fakat kolluk kuvvetlerinin Türkiye'de ortaya koyduğu bir pratik var. Bu insanların avukatsız bir şekilde ifadelerine başvuruluyor. Buna kimi yerde 'mülakat', kimi yerde 'ön ifade' deniliyor. İstenilen sorular soruluyor. Bu soruların cevapları bir şekilde sanıktan alınıyor. Bu suretle de suçlamaların teyidi mahiyetinde belki de sanığın iradesinin sakat olduğu bir ortamda elde edilen delillerle, bilgilerle örülü olan 'ifade metni' düzenleniyor.

"Bu aşamadan sonra beş yıl ve üzerinde ceza gerektiren bir suçlamayla karşı karşıyaysa, şahsın ifadesinin alınması ve bu hususta avukat görevlendirmesi yapması gerektiğine dair baroyla iletişime geçiliyor."

Bu durumda avukata yalnızca meşrulaştırıcı bir görev düştüğünü belirten Bayram, bu beyanların; kişi kendini savunma imkanına sahip değilken ve kendi dilinde mütercim tercüman olmaksızın, belki bir şekilde iradesi baskılanarak ya da zorlanarak alındığı için "hukuka aykırı" olduğunu vurguluyor.  

Bayram, bu "ön metin" denilen uygulamanın "pratikte herkes tarafından bilindiğini ancak Adalet Bakanlığı’na ya da herhangi bir savcılığa sorulduğunda kurumsal olarak reddedildiğini" belirtiyor. Kendisinin bu durumu Yargıtay üyelerinin, hakim ve savcıların bulunduğu toplantılarda dile getirdiğini, onların da durumdan haberdar olduğunu ekliyor: "Ancak yazılı olarak bunu reddedeceklerdir".

BBC Türkçe’nin ulaştığı Adalet Bakanlığı, bu konuda yönelttiğimiz sorulara cevap vermedi.

"Biz çağırıldığımızda bazen polis memurunun tercüman olarak kullanılmasıyla çoktan soruların sorulduğunu görüyoruz" diyen Bayram, bu 'bilgi alma tutanağı'nın savcılığın önüne konulduğunu ve savcının da bunun üzerinden sorularını şekillendirdiğini vurguluyor: "Çok açık bir yönlendirme var."

Baro telekonferansla tercüme yardımı sağlıyor

Yargılama aşamasında kişi tercüman talep edebiliyor ancak baroların tercüme bürolarında her dilde yetkin tercüman bulundurulamıyor. Av. Gürkan Altun, TBB’nin mütercim tercüme bürosu olduğunu, buradan telekonferans yöntemi ile tercüme yardımı sağlandığını ve şahsa sürecin anlatıldığını belirtiyor:

"Her baronun adli yardım biriminde her dili konuşan tercüman yok. Adli yardım bütçeleri kısıtlı ve sınırlı. Birçok ilde, özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir gibi, baro görevlendirmeyi yapıyor, avukatı atıyor fakat meslektaşımız vekalet ücretini bir, bir buçuk yıl sonra alabiliyor, baronun yaptığı sıralama gereği."

Altun, cezası kesinleşmiş kişilerin, yani hükümlülerin savcılık tarafından cezaevine teslimi sonrasında en geç bir hafta içinde hazırlanan müddetname çerçevesinde, cezaevinden ne zaman ayrılacağının belli olduğunu belirtiyor.

Ancak cezası kesinleşmemiş, tutuklu olan kişilerin mahkeme kararıyla aylarca tedbir amaçlı cezaevinde kalabildiğini ekliyor.

'Ceza beş yılın altında ise avukatsız yargılanıp hüküm giyebilir'

Beş yılın altında mahkumiyetle sonuçlanacak bir suçun söz konusu olması durumunda ücretsiz müdafi atanmasının mümkün olmadığını belirten Altun, yine de gözaltına alınan her şahsın CMK 147. madde gereğince asgari hakları olduğunu söylüyor.

Bu durumda avukat bulundurma, susma, yakınıyla irtibat kurma gibi asgari hakların usulen hatırlatıldığını belirten Bayram, kişinin avukatsız bir şekilde yargılanıp kolaylıkla hüküm giyebileceğini ekliyor:

"Müdafi yardımından yararlanmak istiyorsa bunu ilgili kolluk birimine, savcılığa ya da mahkemeye şahsın bizzat talep etmesi lazım yazılı olarak. Ya da bu hak hatırlatıldığında 'ben avukat hizmetinden yararlanmak istiyorum' demesi lazım. Bu durumda barodan avukat isteniyor. Fakat ceza alması halinde adli hizmet aldığı için yargılama giderlerinden kendi sorumlu oluyor."

Kişi avukat ücretini karşılayamayacak maddi durumda ise, maddi durum tespiti için ilgili kurumlardan belge sunulması gerekiyor. Altun’un aktardığına göre, dil problemi bu konuda sorun olabilse de baroya ulaşan kişiye istenen belgeler TBB tercüme bürosundan telekonferans yöntemiyle anlatılıyor.

'Geri gönderme merkezlerinde kişisel olarak avukata erişim engellenebiliyor'

Öte yandan MHM raporuna göre, kişi eğer idari gözetim yani geri gönderme merkezinde ise adli yardım bürolarına erişim konusunda sorunlar yaşanıyor.

Bu durumlarda pratikte avukata erişimin kişisel olarak engellenmeye çalışıldığını belirten Altun, yürütmeyi temsil eden geri gönderme merkezlerinin genel politika olarak kişinin Türkiye’de kalmasını istemediğini belirtiyor:

"Ancak kişinin bir yakını vasıtasıyla da olsa baroya ulaşması durumunda, atanan avukat, kişinin sınır dışı edilmesi yaşam bütünlüğüyle ilgili ciddi tehlike oluşturuyorsa, Türkiye’de kalması zorunlu ve gerekliyse, yasalar da bu hakkı veriyorsa, onu sonuna kadar kullanıyorlar. Bu nedenle de pek sevilmiyorlar ve bazı yerlerde avukata erişim kişisel hareketlerle engelleniyor olabilir. Ancak bize ulaşırlarsa barolar harekete geçiyor".    

TBB, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’yle (UNHCR) ile adli yardım, hukuki destek ve tercüme desteği için ortak bir proje yürütüyor. 2018’den bu yana devam eden proje ödenek yetersizliği nedeniyle 2022’de bitse de, birkaç hafta önce yeni bir protokol imzalandı ve projeye dahil olan baro sayısı 36’ya çıkarıldı.