Şükran Şençekiçer
Türkiye’yi terk ederek Almanya’da yaşamaya başlayan gazeteci ve yazarlar, Frankfurt Kitap Fuarı’nda ülkeden uzakta yazmanın, çalışmanın anlamını anlattı.
Dünyanın en büyük kitap fuarı olan, 104 ülkeden 7450 katılımcının yer aldığı Frankfurt Kitap Fuarı, Almanya’da yaşayan Türk yazar ve gazetecileri okurlarla buluşturdu. 16-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenen fuarda, kültürlerarası diyaloğu destekleyen Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun standı da yerini aldı.
Standda birçok gazeteci ve yazar, Kültür Forumu tarafından desteklenen #FreeWordsTurkey inisiyatifi öncülüğünde Türkiye’de ifade özgürlüğü ve sansür gibi konuları ele alarak kendi deneyimlerini paylaştı.
Söyleşisinde ona 2010 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazandıran romanı Taş Ev ve Sürgün’ü anlatan edebiyatçı Aslı Erdoğan, son yıllarda yaşadıklarını “hapis artı sürgün” diye adlandırdı.
Özgür Gündem davasında “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılanan, üç buçuk aylık hapis süreci ve sonrasında devam eden yurt dışı çıkış yasağına maruz kalan Erdoğan, iki yıldır yaşadığı Almanya'da Türkiye’ye olan özlemini dile getirdi.
DW Türkçe’ye konuşan Aslı Erdoğan, anadilinden uzak olmasının bir yazar için çok can alıcı bir mesafe olduğunu anlattı. “Kütüphanemden, kitaplarımdan, evimden uzağım; bunlar ağır vuruyor” diyen Erdoğan, ağır sağlık problemleri yaşadığını ve bu nedenlerle yazamadığını söyledi. Fakat eninde sonunda cezaevinde yaşadıklarını bir kitaba dönüştüreceğini söyleyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Cezaevi bir kitaba dönüşmek zorunda. Yoksa beni için için parçalayacak. Bu cezaevini yazmak kendime de, cezaevindekilere de, edebiyata da bir borcum. Bu borcu kapamadan gitmeye niyetim yok.”
Türkiye’deki ifade özgürlüğü yoksunluğuna ilişkin de konuşan Aslı Erdoğan, “Basın bütünüyle kontrol altında. Sanat dünyasında paçasını kurtarmak için yönetime yanaşanlar var, kaçanlar var. O kadar çok insan Avrupa’da ki şu an. Müzisyenler, karikatüristler, yazarlar, gazeteci, akademisyenler…Bir ülke yazarını, sanatçısını, gazetecisini bu kadar mı rahat harcıyor, bu kadar mı kolay gözden çıkarıyor?” dedi.
Etkinliklerde öne çıkan konulardan biri olan diasporada gazetecilik üzerine konuşan diğer isimler Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç ve Artı Gerçek yazarı Ahmet Aziz Nesin’di.
İki buçuk yıl önce kurulan haber kanalı Artı Gerçek’i anlatan Celal Başlangıç, Almanya’da sansürden ve otosansürden uzak gazetecilik yapma imkanları olduğunu söyledi.
Artı Gerçek’i Türkiye’de kuramayacaklarını ifade eden Başlangıç, sözlerine şöyle devam etti: “Kimse bize katkı sunmazdı, kimse bize yardım etmezdi. Niye? Olağanüstü Hal ilan edildiği anda Türkiye’de 200 yayın kuruluşunun kapısına kilit vuruldu. Televizyonların kapılarına ek bir yargı kararı olmadan kilit vuruldu. Malları, kameraları, rejileri haraç mezat satıldı. Ve üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala daha bir dava açılmamış değil.”
Konuyla ilgili konuşan Ahmet Aziz Nesin ise Almanya’da gazetecilik yapıyor gibi hissetmediğini çünkü yazdığı her şeyin Türkiye üzerine olduğunu söyledi. Uzun süre Türkiye dışında yaşadıktan sonra artık hangi ülkede olduğunun kendisi için önemi olmadığı söyleyen Nesin, “İfade özgürlüğü diye bir şey olsaydı zaten biz gazeteciliği Türkiye’de yapıyor olurduk” diye konuştu. Gazeteciliğin emekliliği olmadığını söyleyen Nesin, başladıkları işi bir gün Türkiye’de devam ettirmek istediklerini ifade etti.
Etkinliklerin baş organizatörü, gazeteci ve belgesel yönetmeni Osman Okkan da, Türkiye’deki ifade özgürlüğü sorunundan bahsederek, ülke dışından Türkiye’ye haber yapacak yayın organlarına büyük görev düştüğünü söyledi. Türkiye’nin Suriye operasyonu sonrası yayın organları üzerinde büyük baskı oluşturulduğunu söyleyen Osman Okkan, “Türkiye’de savaşa savaş, barışa barış demenin zor olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Doğru haberleri mümkün olduğu kadar aktarmamız gerekiyor” diye konuştu.