Davide GhiglioneBBC News
İtalya'nın güneyindeki Crotone kasabasının spor salonunda sıralanmış beyaz tabutlar, sessizce Akdeniz'deki son trajediye tanıklık ediyor.
Türkiye'den yola çıkan ve yaklaşık 200 kişiyi taşıyan küçük bir ahşap teknenin dalgalı sularda kayalara çarparak en az 67 kişinin ölümüne neden olmasının ardından, ilk cesetler bulunduğunda Pazar günü şafak henüz sökmemişti.
Kayıp olan diğerlerinin ölmüş olmasından korkuluyor.
Savaş, yoksulluk ve zulümden kaçan on binlerce insanın daha iyi bir gelecek için hayatlarını riske attığı yolculuklardan bu sahne Avrupa'nın güney sınırında son yıllarda defalarca kez yaşandı.
Geçen haftaki felaket, Akdeniz'deki en ölümcül göçmen kazalarından on yıl sonra geldi.
2013 yılında Libya'dan göçmenleri taşıyan çok kalabalık bir gemi, küçük bir İtalyan adası olan Lampedusa'nın kıyılarında batmış ve kazada 368 kişi ölmüştü.
O dönemde trajedi, Avrupa'ya sığınmak isteyenlerin karşı karşıya olduğu çaresizlik ve tehlikeyi gün ışığına çıkararak kıta genelinde yaygın bir öfke ve değişim talebini tetiklemişti.
Dönemin Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, "Durumu değiştirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız" demişti.
Lampedusa trajedisinin ardından İtalyan hükümeti denizde daha fazla can kaybını önlemeyi amaçlayan arama kurtarma görevi Mare Nostrum'u 18 Ekim 2013'te başlattı.
Donanma gemilerinin ve uçaklarının Akdeniz'e konuşlandırıldığı operasyon sadece bir yıl sürdü.
O zamandan beri etkili önlemler uygulamaya konmadı ve Avrupa Birliği, göçmen akışlarının yönetimini sınırları dışında taşeronlaştırarak sorunu kısmen ele aldı. Ancak somut, bütüncül adımlar atılmadı.
Akdeniz'de arama kurtarma operasyonları yürüten bir sivil toplum kuruluşu (STK) olan SOS Mediterranee'nin sözcüsü Francesco Creazzo, "Lampedusa trajedisinden bu yana maalesef hiçbir şey değişmedi" dedi ve ekledi:
"İnsanlar yola çıkıyor ve ölüyorlar. Libya'dan geçen insanların bize anlattığı vahşet anlatılamaz. Gözaltı merkezlerinde tecavüze uğrayıp hamile kalan kadınlar kaçıp boğuluyor, küçük çocuklar dünyada yapayalnız kalıyor.
"Ve Avrupa sınırları dışında siyasi istikrarsızlık arttıkça göçmenlerin çaresizliği duyulmamış bir seviyeye geliyor" dedi.
Trajediden sonra İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, bir röportajında "derin üzüntü duyduğunu" dile getirmiş ve AB liderlerine bir mektup göndererek göçmen teknelerinin Avrupa'ya seyahatlerini engellemek için bloğun derhal harekete geçmesi çağrısında bulunduğunu söylemişti.
Meloni bir diğer röportajında, "Bu konuyu ciddi bir şekilde, insanca çözmenin tek yolu, gidişleri durdurmaktır" dedi.
Meloni ve hükümeti, gemideki felaketten çok önce kurtarmış olabileceklerine dair iddialarla yüzleşiyor.
İtalya, son dönemde göç konusunda sert bir duruş benimsedi. Kurtarma çalışmalarına dahil olan STK'lara karşı daha düşmanca bir yaklaşım benimsememeye başladı.
Bu kuruluşların bazıları kısıtlamalar, adli soruşturmalar, tutuklamalar ve para cezalarıyla karşı karşıya kaldı.
Son on yılda Akdeniz'de yaklaşık 20 bin kişinin öldüğüne inanılıyor ve resmi rakamlar, her hafta binlerce kişinin tehlikeli yolculuklara çıkmaya devam ettiğini gösteriyor.
Bu yıl14 bin 400'den fazla göçmen, tekneyle İtalya'ya ulaştı, geçen yılın aynı döneminde bu sayı 5 bin 470'ti.
Creazzo, "Denizdeki göçmenleri kurtarmak bize [STK'lara] bağlı çünkü başka kimse kurtarmıyor" dedi.
İtalya'nın göçmenlere karşı daha düşmanca bir yaklaşıma geçişi göç krizinin daha insani ve sürdürülebilir bir şekilde nasıl ele alınacağına dair tartışmalar devam ederken gerçekleşti.
Göç konusunda uzman yazar Eleonora Camilli, "Göçmen krizi, henüz etkili bir şekilde ele alınmayan ekonomik, sosyal ve siyasi baskıların etkili olduğu karmaşık ve çok yönlü bir sorun.
"Ancak bu krizin insani faturası ve harekete geçilmediği acı verici bir şekilde açık" dedi.
Belirlenmiş güzergâhlar, göçmenlerin çatışma bölgelerinden varış ülkelerine güvenli ve yasal bir şekilde seyahat etmelerini sağlar.
Hükümetler, yardım kuruluşları ve dini grupların uzlaşısıyla kurulan sözde insani koridorlar, sığınma hakkı olanlar için bir can simidi sunabilir.
Ancak analistler, bu yolların yetersiz kaldığına ve insanların hala tehlikeli yolculuklara çıkmak veya kaçakçılara güvenmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Camilli, "Savaşın parçaladığı ülkelerden veya diğer kritik koşullardan kaçan insanlar bir an önce yola çıkmaya çalışır ve ellerinden geldiğince idare ederler" dedi.
"Örneğin, Taliban ülkenin kontrolünü ele geçirdiğinden beri, bazı Afgan aktivistler ve kadınlar, beklemeyi göze alamayıp bir an önce ülkelerinden ayrılıyorlar. Bu nedenle, sığınma hakkı olanlar bile kendilerini sonu gelmeyen bir yolculuk ve tehlike sarmalının içinde bulabilirler."
Crotone'de, ölümcül kazadan sağ kurtulan grup ve aileleri hâlâ travma ve sevdiklerini kaybetmenin acısını kabullenmekle yüzleşiyor.
Bunlar arasında Almanya'dan 24 saat araba yolculuğuyla gelen Afganistanlı iki genç Muhammed ve Aladdin de var. Teknede bulunan ve eşi ile üç çocuğu denizde ölen amcalarını karşılamaya geldiler.
Sınır Tanımayan Doktorlar'da hayatta kalanlarla ilgilenen psikolog Maria Eliana Turno, "Bunlar hepimiz için çok zor saatler, bir odada bu kadar çok acıyı bir arada görmenin düşüncesi bile çok zor.
"Bütün aileler parçalandı. Başa çıkılamaz bir acı, insanlar sarsılmış, kafası karışmış ve ne yapacaklarını bilemez haldeler. " dedi.