'Türkiye dindarlıkta ileri değil geriye gitti; İslamofobi için dışarıyı suçlamak yerine önce kendimize bakmalıyız'

'Türkiye dindarlıkta ileri değil geriye gitti; İslamofobi için dışarıyı suçlamak yerine önce kendimize bakmalıyız'

Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, “Türkiye'nin giderek dindarlaştığı tezi doğru değil. Şekil ve sembolleri ölçü alırsak, bolca kullanılan dini kelime ve kavramları ölçü alırsak ilk bakışta dindarlaşma artıyor zannederiz. Ama dinin insandan beklediği özü ve samimiyeti ölçü alırsak, ahlakiliği esas alırsak, kendine ve çevresine barış ve huzur veren bir rahmet olmasını esas alırsak... Çok gerilere gittiğimizi söyleyebilirim” dedi.

Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan’a konuşan Ali Bardakoğlu, İslamofobi tartışmalarıyla ilgili olarak ise “Suç ve sorumluluğu bir tarafa yığmak hakkaniyete uymaz. Ötekinden kaynaklanan sorunlar da elbette var. Ama bize düşen öncelikli olarak kendi sorumluluğumuzu yerine getirmektir” diye konuştu.

Ahmet Hakan’ın Ali Bardakoğlu’yla yaptığı söyleşi şöyle:

Sizce Türkiye dindarlaşıyor mu?

ALİ BARDAKOĞLU: Türkiye'nin giderek dindarlaştığı tezi doğru değil. Şekil ve sembolleri ölçü alırsak, bolca kullanılan dini kelime ve kavramları ölçü alırsak ilk bakışta dindarlaşma artıyor zannederiz. Ama dinin insandan beklediği özü ve samimiyeti ölçü alırsak, ahlakiliği esas alırsak, kendine ve çevresine barış ve huzur veren bir rahmet olmasını esas alırsak... Çok gerilere gittiğimizi söyleyebilirim.

Türkiye şeklen dindarlaşıyor, özünde dindarlaşmıyor diyorsunuz... O zaman olup biteni nasıl tanımlarsınız?

ALİ BARDAKOĞLU: Türkiye ve İslam ülkeleri hızlı bir şekilde dünyevileşiyor. Dini cemaat ve tarikatlar, bugün itibariyle dünyevi oluşumlardır. Din adına topladıklarıyla dünyaya yatırım yapıyorlar.

Peki neden böyle oluyor?

ALİ BARDAKOĞLU: İslami zihin, bugün Kuran'ın inşa ettiği süreci tersine döndürdü. Yani akide (inanç) ve ahlak sona, muamelat (uygulamalar) başa alındı. Neden? Çünkü dünya, dinin önüne geçti. Böyle olunca da kul ile Allah ilişkisi de bozuldu, insanın insan ile ilişkisi de.

 

İslamofobi'nin gelişiminde İslam aydınlarının rolü var

 

İslamofobi konusunda ne düşünüyorsunuz?

ALİ BARDAKOĞLU: İslamofobi'nin Müslümanlar aleyhinde gelişmesinde İslam adına fotoğraf verenlerin çok büyük rolü ve sorumluluğu var. Ama asıl sorun İslam entelektüellerinde.

*

Sorumluluk neden İslam entelektüellerinde?

ALİ BARDAKOĞLU: İki nedenden dolayı... BİR: Bir kısmı böyle sorunlu bir kitle yetiştirdiği için... İKİ: Bir kısmı da sustuğu için... Ne çıktı buradan? Akla ve ahlaka uygun düşünen, insanlığı geliştirici değer ve aksiyon üreten insan yerine, duygularıyla davranan, değer aşındıran reaksiyoner insanlar çıktı. Böyle bir modelin insanlık vicdanında sevimli görünmesi mümkün mü?

*

Böyle bir "tip", İslam karşıtları için bulunmaz nimet haline mi gelmiş oldu?

ALİ BARDAKOĞLU: Evet... Aynen öyle oldu. İslam dünyası hep ötekinin yapıp ettiklerine bakıyor. Oysa yapılması gereken aynaya bakmaktır. İslam dünyasında şiddet var. Mezhep çatışmalarında kan akıyor, birbirlerinin camilerini bombalıyorlar. Sünni ve Şii ulema bir araya gelip tavır alamıyor. Aksine kendi mezhep mensuplarını haklılaştıran karşıt fetvalar yayınlıyorlar. Çeşitli âlimler sürekli cihat, tekfir ve canlı bomba fetvaları veriyorlar. Bütün bunlar sorunu büyütüyor.

*

İslamofobi'nin tek nedeni Müslümanlar mı?

ALİ BARDAKOĞLU: Suç ve sorumluluğu bir tarafa yığmak hakkaniyete uymaz. Ötekinden kaynaklanan sorunlar da elbette var. Ama bize düşen öncelikli olarak kendi sorumluluğumuzu yerine getirmektir.

 

Siyasi kavgalar din üzerinden veriliyor

 

İDEOLOJİ ve din... Siyaset ve din...

Ali Bardakoğlu bu konularda da hem çarpıcı saptamalar yaptı, hem de çözüm yolunu gösterdi.

İşte söyledikleri.

*

-İdeoloji ile İslam'ı, siyaset ile İslam'ı özdeşleştiren ve bireyleri din konusunda yol ayrımına getiren bir dil benimsenmiş durumda. Bu dil, Kuran'da ve Peygamber'de olmayan, sonradan üretilmiş siyasal bir dildir, dini dil değildir.

-Dini söylem, ideolojik oldu... Din, ideolojilerle yarıştırıldı... Kavgalar din üzerinden verildi. Herkes dinden kendini meşrulaştıracak veya ötekini dışlayacak argümanlar seçme yarışına girdi.

-Bireye özgürlük alanı bırakmak şöyle dursun, kimi sevip kime karşı olması gerektiğine kadar inen "prototip Müslüman" modeli sunuldu.

-Oysa bizim kadim geleneğimiz böyle değildi. İslam hep sivil ve özgür ortamda gelişti.

-"Gerçek İslam" deniliyor. Kim belirleyecek gerçek İslam'ı? "Ulema" deniliyor. İyi ama zaten sorunların arkasında ulemanın zihin yapısı yok mu?

-Yapacak şey belli: Şablonlar ortaya koymak yerine, bireyi Kuran ve İslam'la zihinsel temas kuracak bir donanıma sahip kılmak. Böylece İslam'ı anlama ve yaşama tercihini ona bırakmak.

 

Müslümanlar neden özeleştiriden kaçınıyor?

 

Müslümanlar kendilerini eleştirmiyorlar. Neden?

ALİ BARDAKOĞLU: Kendisine güvenen bir medeniyet, özeleştiri kültürünü geliştirir. İslam medeniyeti de tarihte böyleydi. Ama Müslümanlarda ciddi bir özgüven kaybı oldu. Tarihten devraldıklarını bir ayıklama yapmaksızın korumaya ve savunmaya başladılar. Ulemayı ve şeyhleri "eleştirilebilir", "yanılabilir" kişiler değil de Allah'tan özel yetkiler almış ayrıcalıklı kimseler zannettiler. Oysa yanılmaz olan Kuran ve sünnetin bilgisidir.

 

Dünyevileştiler ama Allah diyerek dönüyorlar

 

ALİ Bardakoğlu, günümüzdeki cemaat ve tarikatlara keskin eleştiriler yöneltiyor.

İşte söyledikleri:

*

-Günümüzde tarikatlar ve cemaatler, topluma maneviyat ve güzel ahlak vermek yerine, dünya nimetlerinden alabildiğince pay alma yarışına girmiş durumda.

-Bugün Türkiye'de dini cemaatler ve tarikatlar, dünyevi ve seküler oluşumlardır. Her biri ekonomik sektördür. Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında Allah diyerek döneduruyorlar. Dinden kazandıklarını dünyaya yatırmaktadırlar.

-Dini görünen cemaatlerin kolayca siyasi manevralara ve işbirliklerine girmesi, adeta kendi borsasını oluşturması da dünyevi karakterleri sebebiyledir. Türkiye'de son dönemde yaşananlar da bunu yansıtmıyor mu?

 

Bırakın öldürmeyi hakaret bile edilemez

 

HAZRETİ Muhammed'le alay eden bir karikatür karşısında bir Müslüman'ın tavrı ne olmalıdır?

ALİ BARDAKOĞLU: Bir Müslüman'ın Peygamber Efendimize hakaret eden bir karikatür karşısında incinmemesi düşünülemez. Ona  sessiz kalması beklenemez. Ancak gösterdiği tepkide hukukun içinde kalmak zorundadır. Şiddete başvurmak kabul edilemez. Bırakın şiddete başvurmayı... Karşı hakarete bile başvurulamaz.

Nasıl oluyor da İslam'dan terör çıkarabiliyorlar?

ALİ Bardakoğlu, İslam'dan terör çıkaranların şu üç unsura başvurduklarını söylüyor:

-BİR: İslam tarihindeki olayları tarayıp kendi amaçlarına en uygun olanları seçiyorlar.

-İKİ: Bu olayları kendi şartlarından kopararak bugüne bir davranış kuralı ve modeli olarak taşıyorlar.

-ÜÇ: O günkü şartlarda üretilmiş kişisel görüşleri kutsallaştırıp dini bilgi ve talimat olarak bugün muhataplarına sunuyorlar.

 

Ahlak gitti, şekil kaldı

 

ALİ Bardakoğlu, Müslümanların bugün geldikleri noktayı çok çarpıcı saptamalarla anlatıyor. İşte söyledikleri:

"İslam'ın hükmü kaybolmadı ama hikmeti kayboldu. Ahlak ve hikmet zemini olmaksızın İslam'ın şekil ve kurallarının içinin boşalacağını fark edemedik. Ana gövde, ahlak ve hikmetten soyutlanmış kurallarla boğuşuyor. Dinin kerameti, ahlak ve hikmetten soyutlanmış kurallarda aranmaya başlandı."

 

Sorunu çözmesi gereken ulema, sorunun kaynağı

 

ALİ Bardakoğlu'ndan İslam âlimlerine eleştiriler.

İşte söyledikleri:

*

-Bir sarıklı cübbeli çıkıyor... Kamu düzenini ortadan kaldıracak şekilde şiddeti ve terörü körükleyecek bir dizi fetva verebiliyor. Din adına kadınlara ayrımcılık yapabiliyor. "Öteki" gördüklerine ayrımcılık yapabiliyor. Cihat ilan edebiliyor, ölüm fermanı çıkarabiliyor.

-Bütün bunlar ciddi bir eleştiriyle karşılanmıyor. Böyle bir keyfilik olur mu? İslam tarihinde böyle bir keyfiliğe hiç meydan verilmedi. Bugün niye bu fetvalar, kendisine alan bulabiliyor?

-Bunun bir nedeni de günümüzde ulemanın birbirini idare ediyor ve adeta meslek dayanışması gösteriyor oluşu... Sözüm ona ulemanın itibarına gölge düşürmüyorlar.

-Bugün İslam dünyasında tam bir ulema enflasyonu ve dini bilgi keşmekeşliği var. Sorun çözücü olması gereken ulema sorun kaynağı olabiliyor.

-Ulema da dünyevileşti. Siyasete ve dünyaya bu kadar yakın duran ulemanın eğilip bükülmemesi, kirlenmemesi de zaten mümkün değildi.

 

İfade özgür olmalı hakaret değil

 

ALİ Bardakoğlu'na soruyorum:

"Hazreti Peygamber'i aşağılayan karikatürler, ifade özgürlüğü olarak yorumlanabilir mi?"

İşte Bardakoğlu Hoca'nın verdiği cevap:

*

- Aşağılama ve hakaret ifade özgürlüğü olamaz.

- Evrensel ve kalıcı bir barış istiyorsak... Ne Müslüman'ın Hz. Peygamber algısını ne Hıristiyan'ın şarap-ekmek ayinini, ne Yahudi'nin ağlama duvarı önündeki hüznünü, ne de ineğin bir Hindu için taşıdığı kutsallığı aşağılama ve alay hakkı kimsede olmamalı.

- Dinler ve dini uygulamalar hakkında "yanlış" demek, "abartılı" demek, hiçbir değer taşımadığını öne sürmek, asılsız olduğunu söylemek ayrıdır. Bu ifade ve inanç özgürlüğünün bir parçasıdır.

- Tahkir ise apayrıdır. Toplumlar arasında kin ve nefreti büyütmekten öte bir işe yaramaz.

 

Her olaya provokasyon deyip geçemezsiniz

 

İSLAM dünyasında her olay için "provokasyon" nitelemesi yapılıyor. "Bütün bunlar provokasyondur" denilip geçiliyor. Buna ne diyorsunuz?

ALİ BARDAKOĞLU: Belki bazı tekil olaylar için bilgiye dayandırılması kaydıyla "provokasyon" nitelemesinde bulunmak mümkün olabilir. Ama bunu faili Müslüman olan her olayda genel bir cevap ve açıklama olarak kullanmaya kalkarsanız, bu sorunlu bir açıklama biçimi olur.

*

Neden sorunludur?

ALİ BARDAKOĞLU: Her olayı "provokasyon" olarak görmeye başlarsak... Kendi mahallemizde olup biteni sağlıklı biçimde anlayamayız ve analiz edemeyiz. Halbuki bugün İslam dünyasının değişik bölgelerinde verilen dini eğitimin, İslam adına üretilen dini bilginin nefreti ve şiddeti besleyip beslemediğini soğukkanlı bir şekilde araştırmamız gerekiyor. Kapımızın önünü görüp gözetmek, bir kirlenme varsa onu temizlemek zorundayız.

*

Şiddeti dinle meşrulaştırma söz konusu mu?

ALİ BARDAKOĞLU: Bugün İslam dünyasında terör ile cihat, şiddet ile dini duyarlılık arasındaki farkı ayırt edemeyecek kadar iç dünyası öfke dolu, nefret dolu binlerce gencimiz var. Bu ruh halinin değişik nedenleri vardır ama unutmayalım ki birçok bölgede verilen dini eğitim de bu şiddeti meşrulaştıracak bir dizi argümanla dolu. Batılılar şiddet olaylarından Müslüman'a, ondan İslam'a, ondan da Kuran'a giderek bir "sebep–sonuç" ilişkisi kurmaya çalışıyorlar, doğru. Ama Batılılar böyle yapıyor diye bir refleks olarak kendi mahallemizin sorunlarını örtmeye çalışmamalıyız. Çünkü bu fark ediliyor ve inandırıcı olamıyoruz.