Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği, Onur Yürüyüşü'nün toplumun farklı kesimleri tarafından, farklı şekillerde değerlendirildiğini belirterek, LGBTİ'lere bir de kendi gözlerinden bakılması için bir çalışma yaptı. Türkiye'nin şu anda LGBTİ'lere karşı en hoşgörüsüz ülkeler arasında olduğunu fakat Osmanlı İmparatorluğu'nun son dört padişahın babası Abdulmecid'in, günümüzden 150 yılı aşkın süre önce, eşcinselliği suç olmaktan çıkarttığını hatırlatan dernek, "Sizden ricamız, her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu, her insanın istediğini sevme hakkı olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın" çağrısı yaptı.
Dernek, bu çalışmayı yapmalarındaki en önemli sebep olarak, Psikolojik Destek Koordinasyon Merkezi'nde çalışan bir psikoloğa danışan ve 15 yaşındaki oğullarının "eşcinsel davranışlarının" tedavi edilmesini isteyen bir aileyi işaret etti. Bunun bir hastalık olmadığı ve bu sebeple tedavisinin mümkün olmadığının ifade edilmesi üzerine annenin, "Oğlunuz kanser deseydiniz, bunu kabullenebilirdim. Fakat bu söylediğinizi kabul etmem mümkün değil. Daha uzman birine gidelim" diyerek, ailenin ayrıldığı belirtildi.
Derneğin, konuyla ilgili birçok makale, uluslararası araştırma ve pek çok uzman görüşü alarak hazırladığı araştırma şu şekilde:
"Önce dış ülkelere bakmak istedik. Amerika'nın Kaliforniya Eyalet Valiliği tarafından alınan kararda 'Herhangi bir bilimsel ve tıbbi dayanağı olmadığı için eşcinsel kişilerin tedavi edilmelerine yönelik çalışmalar yasak.' Dünyada Onur Yürüyüşüne en büyük katılımın olduğu Brezilya'da her 24 saatte bir eşcinsel öldürülüyor. İngiltere'de bir polis merkezinin önündeki bayrak direğine dayanışmayı temsil etmek için gökkuşağı renklerinde bayrak asılırken; Irak'ta, Suriye'de, Libya'da dinci terör örgütleri tarafından eşcinsel avları düzenleniyor, öldürülenler şehir meydanlarına asılıyor. Hollanda tarafından yapılan uluslararası bir araştırmada, eşcinsellikle ilgili toleransı ölçmek adına katılımcılara yöneltilen sorulardan biri, "Eşcinsel bir komşumuz olsun ister misiniz?" Ülkemizde verilen cevapların %85'i "Hayır". Yani 7 kişiden 6'sı. "Hayır" diyenlerin farklı gerekçeleri olsa da "evet" diyenlerin en önemli ortak özelliği; bir lgbti tanımış, konuşmuş ya da birlikte çalışmış. Bu araştırmaya göre Türkiye, dünyada LGBTİ'lere karşı en hoşgörüsüz ülkeler arasında.
Ülkemizle aynı kategoride olan ülkelerden bazıları; Zimbabve, Gana, Fas, Ruanda, Irak, Güney Kore. Bu ülkelerin neredeyse tamamında eşcinsellik cezalandırılan bir suç. Oysa ki ülkemizde son dört padişahın babası Abdulmecid, günümüzden 150 yılı aşkın süre önce, eşcinselliği suç olmaktan çıkartmıştı.
Uluslararası Lezbiyen ve Gay Birliği'nin verilerine göre dünya genelinde LGBTI bireylerin sayısı 3 milyara yaklaşmakta. Cumhurbaşkanı, "Eşcinseller, domuzdan da, köpekten de daha aşağılıktır." diyen, Zimbabve ile "Yaratılanı severiz, Yaradandan ötürü." diyen Yunus Emre'nin yetiştiği coğrafya aynı kategoride mi olmalı? Homoseksüellerin düzelmesi için zorla evlendirildiği, lezbiyenlere tecavüz edildiği, polis ve durumdan vazife çıkaran milislerin yasalarda suç sayılmadığı halde LGBTİ avı yaptıkları orta doğu ülkeleriyle hoşgörü abidesi Mevlana Celalettin Rumi'nin yetiştiği coğrafya aynı kategoride mi olmalı?
Oysa ki; Anayasa Mahkemesi'nce "Sapkın" söyleminin Anayasa'ya aykırı olduğunun ve nefret söylemi sebebiyle suç sayıldığı kararı alınmıştır. Eşcinsel öğretmenin işten atılmasını Danıştay hukuka aykırı bularak öğretmen lehine karar vermiştir. Bir Ağır Ceza Mahkeme heyeti 17 yaşındaki eşcinsel oğlunun kafasına ateş ederek öldüren babaya ve azmettiren amcalara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiştir. Zabıtlara; "Cinsel Tercih" yerine, "Cinsel Yönelim" ibaresini yazdırabilen savcılarımız olmuştur.
Örnekleri çoğaltabilecekken, ülkemizin; Ruanda, Gana gibi ülkelerle aynı kategoride olması ne derece doğru? Tabi ki ülkemiz ve dünya LGBTİ hakları konusunda bugünlere kolay gelmedi. Özellikle eğlence sektöründe çalışanlar çok ağır şiddet gördüler, iş yerleri yağmalandı.
Tabi ki genel beklenti, bir valimizin Onur Yürüyüşü'ne en ön safta katılıp, elinde gökkuşağı bayrak saklaması değil. Ancak 10 yıl önce yalnızca 30 kişinin katıldığı bu yürüyüşe bugün on binler katılıyor. Yine de bu insanlar, günlük hayatlarının her alanında sürekli olarak ayrımcılığa uğruyor ve homofobik söylemlerle karşı karşıya kalıyor. Bu insanlar büyük bir depresyon ve anksiyete sıkıntısı yaşıyor. Alkol ve madde bağımlılığına yöneliyor.
İş bulamamak, eğitim alamamak onları zamanla yoksulluğa itebiliyor. Yoksulluk, beraberinde suç işlemeye ya da seks işçiliğine yönelmeyi artırabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü 17 Mayıs 1990'da açıkladığı çalışmanın sonucunda "Eşcinsellik Hastalık Değildir!" demiştir. Dünyada LGBTİ'lerle ilgili her türlü yasal düzenlemeyi yapan, hatta resmi ve dinî evliliklerine dahi onay veren ülkelerde bile LGBTİ'ler ciddi bir nefret söylemi ve nefret suçu ile karşı karşıyayken, Türkiye 2008-2015 yılları arasında trans cinayetlerinde 35 cinayetle Avrupa birincisi. Avrupa'nın tamamında aynı dönemde öldürülen LGBTİ'lerin sayısı 57. Avrupa ülkeleri, bu konuda çok gelişmiş yasalara sahip. Ancak bilindiği üzere yasalar tek başına yeterli olamıyor. Dünyanın her yerinde geniş kesimler tepki gösteriyor. Çünkü LGBTİ'ler hakkında çok az şey biliyoruz. Bu bilinmezlik bizi korkutuyor. Korku zamanla öfkeye, öfke nefrete, nefret de şiddete dönüşüyor. Bu yüzyıllardır süre gelen bir korku aslında. Yüzyıllardır eşcinselliğin, veba gibi toplumdan arındırılması gereken bir hastalık olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır inançlara aykırı olduğu, günah olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır üremeye yaramadığı için, doğaya aykırı olduğu korkusu! Elbette herkesin kültürüne, inancına, dünya görüşüne saygımız sonsuz.
Ancak bugün doğada 500'den fazla türün, kuştan, balığa, ördekten, solucana kadar eşcinsel davranışlarda bulunduğu bilimsel bir gerçektir. Tamamı olmasa dahi büyük bir kısmı bilimsel yöntemlerle izah da edilebiliyor. Bu bilimsel çalışmalar konunun doğaya aykırı olmadığını gösteriyor. Doğa eşcinsel davranışı defalarca tekrarlayan bir sistem.
10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. Oturumunda kabul edilen 30 maddelik “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak imza atmamızla birlikte, bütün insanların onur ve haklar açısından özgür ve eşit olduğunu kabul etmişiz. Tüm insanların güven içerisinde, özgürce yaşam hakları olduğuna imza atmışız. Bildirgede “TÜM İNSANLAR” yazıyor. Bir bölümü değil. Devletimiz temel haklar açısından her bireye eşit muamele etmek zorundadır. Kimse temel hak ve özgürlüklerden mahrum edilemez. Devletin her yurttaşına eşit haklar vermesi ve koruması Anayasal yükümlülüğüdür. Eksik yasalar tamamlanabilir, yanlış yasalar düzeltilebilir. Önemli olan zihniyetleri değiştirmektir.
Cinsel yönelim ne tercih edilebilir, de özendirilebilir, ne öğretilebilir, ne de seçilebilir bir olgudur. Çocuk istismarı ve ihmali alanında çalışma yapan bir dernek olarak, “Bu konu sizin ne üstünüze vazife ki?” diyebilirsiniz. Aslında tam da bizim üstümüze vazife. Çünkü cinsel yönelimler ergenlik çağı ile başlayan bir durumdur ve yasalarımıza göre 18 yaş altı herkes çocuktur. Cinsel yönelimi farklı olduğu için çok ağır şiddete, dışlanmaya ötekileştirilmeye maruz kalan 14-15 yaşındaki çocuklar da bizim çocuğumuz.
Bu çalışmayı bu noktaya kadar okuma duyarlılığını gösterdiyseniz eğer, sizlerden birkaç ricamız olacak. Aşağılanan, ayrımcılığa uğrayan, oturacak ev, okuyacak okul, çalışacak iş bulamayan; depresyona, hatta intihara sürüklenecek kadar ağır psikolojik travmalar yaşayan insanların, bir an için, anneniz, babanız, kardeşiniz, çocuğunuz, öğretmeniniz, öğrenciniz, doktorunuz, hastanız; aslında hepsinden önemlisi kendiniz olduğunu düşünün!
Nasıl ki Çocuk istismarı ile mücadele çocukların vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki kadın cinayetleri kadınların kendi başlarına vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki toplumun her kesiminin bu iki konuda ortak bir çaba içerisinde olması gerekliyse LGBTİ'lerin hakları ile ilgili olarak da; hepimizin, hep birlikte çaba sarf etmesi gerekir. Şimdi sizlerden ricamız, bu çalışmayı okuduktan sonra cinsel yönelimin tabiatın içinde bir çeşitlilik olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Sizden ricamız, çevrenizden en az bir kişiye, her şeyden önce insan olduğumuzu anlatın!
Sizden ricamız, her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu, her insanın istediğini sevme hakkı olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Huzur, güven ve mutluluk içinde yaşayacağımız bir dünya umuduyla…"