Mahmut Hamsici
BBC Türkçe
Independent gazetesinin deneyimli Orta Doğu muhabiri Robert Fisk, 17 Eylül’de kaleme aldığı ve Batı’nın bir dönem Müslüman ülkelerde silahlı radikal İslamcı gruplara olan desteğinin ters tepmesini anlatan yazısında Suriye krizi üzerinden Türkiye ile Pakistan arasında bir benzetme yapmıştı.
"ABD’nin Libya’da Muammer Kaddafi iktidarına karşı El Kaide akrebini beslediğini ancak bu akrebin daha sonra ABD’yi soktuğunu" belirten Fisk, Batı’nın Sovyetler Birliği-Afganistan savaşındaki tutumunu da gündeme taşımış ve Pakistan’ın bu savaştaki konumuna dikkat çekmişti.
Fisk, “Daha geriye gidersek Afganistan’da 1980’den sonra hemen hemen aynı şeyi yaptık. Sovyetler’e karşı, dini anlayışlarına dikkat etmeden Mücahitler’i destekledik ve Pakistan’ı bu adamlara silah akıtmak için kullandık” diye yazdıktan sonra sözü Suriye krizine getirmişti.
Fisk, "Suriye krizinde Türkiye’nin Pakistan’ın rolünü üstlenerek Suriyeli muhaliflere silahların aktarılmasında kullanıldığını ve ayrıca Suriye’deki Mücahitler için bir dinlenme merkezi haline geldiğini" söylemiş ve ardından sormuştu: "Türkiye Orta Doğu’nun yeni Pakistan’ı mı olacak?"
Fisk’in bu yazısından sonra bu konu hem uzmanlar hem de sosyal medya kullanıcıları tarafından dönem dönem tartışıldı ve ‘Türkiye Pakistan olur mu?’ sorusu dillendirilir oldu.
Türkiye’nin Pakistanlaşması iddiasıyla, Suriyeli silahlı muhaliflere destek olduğu iddia edilen Türkiye’nin bu iddia edilen desteğinin savaşın bitimiyle birlikte ters teperek bu silahlı grupların daha sonra Türkiye’yi hedef alması ihtimali ifade ediliyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Pakistanlı uzmanların bazıları Türkiye’nin bu bağlamda Pakistan'la eşleştirilmesini gerçekçi bulurken, bazılarına göre ise benzetme yersiz.
Uzmanların üzerinde uzlaştıkları konuysa komşu bir ülkedeki silahlı radikal İslamcı gruplara verilen olası desteğin, ilerleyen dönemlerde desteği veren ülkenin güvenliği ve istikrarına büyük zarar vereceği yönünde.
Pakistan’ın, Afganistan savaşında radikal İslamcı grupların üssü olarak kullanılması neye mal olmuştu?
BBC Urdu Servisi’nden Pakistanlı deneyimli gazeteci Saqlain İmam bu sorunun birkaç cevabı olduğunu söylüyor.
İmam şunları aktarıyor: “Bu, Pakistan ordusu ve devleti açısından bir ters tepki yarattı. Pakistan ordusu ve Pakistan devletinin kendisi radikalleşti, doktrin anlamında Cihatçı oldu. Pakistan toplumu ve medyası da radikalleşti, ülkedeki sol ve liberaller marjinalleşti. Pakistan’da böylelikle ‘demokrasiye ihtiyacımız olmadığı’ yönündeki görüş güçlenmeye başladı. Ayrıca radikal İslamcılar kendi örgütlenmelerini kurdular ve kontrol edilemez hale geldiler. Pakistan ordusuna ve halkına saldırdılar, Benazir Butto’yu ve yaklaşık 40 bin insanı öldürdüler. Bundan dolayı da ekonomimiz gelişmedi, ülkeye yatırım yapılmadı, insanlar Pakistan’dan korktular.”
Pakistan asıllı Britanyalı aydın Tarık Ali de Pakistan’ın Afganistan savaşındaki tutumunun bedelini ağır bir şekilde ödediğini söylüyor.
Ali şu görüşleri dile getiriyor: “'1970’lerin sonunda ABD, Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele ederken Afganistan’daki dini gruplar ve Pakistan’ın askeri istihbaratıyla Cihad'ı başlattı. Bunun sonucu feciydi çünkü bu grupların birçoğu ülkede hâlâ da aktif durumdalar. Bugün Amerikalılara ve Pakistan ordusuna karşı savaşıyorlar. Dolayısıyla bu operasyonun sonucu büyük bir ters tepmeydi.”
Tarık Ali bu sonuca rağmen Batı ülkelerinin aynı desteği vermeye devam ettiğini söylüyor: “Ama bunu yapmaya devam ettiler. Bölgeden Cihatçılar’ı Bosna’ya savaşmaya gönderdiler. İngiliz istihbaratı İngiltere’deki genç Müslümanlar’ı Bosna’ya gitmeleri için cesaretlendirdi. Ancak herhangi bir ders almışa benzemiyorlar. ”
Türkiye siyasetini de yakından takip eden ve belli aralıklarla Türkiye’yi ziyaret eden Pakistanlı yazar Farrukh Sohail Goindi’ye göre Afganistan’daki radikal İslamcılara destek Pakistan’ın politik sistemini tamamen değiştirdi ve Pakistan bu savaşın kurbanı oldu.
Goindi şu tespitlerde bulunuyor: “Maalesef 1979’da Amerikalıların çizgisini takip ettik ve Mücahitleri ülkemize aldık. Bunun geri tepmesi ülkemize şiddet ve terör getirdi. Bu yüzden Pakistan, Afgan Cihadının doğrudan kurbanı oldu. Taliban'ın Pakistan'daki lideri Hekimullah Mesud geçenlerde BBC’ye bir röportaj verdi. Pakistan devletinin Taliban’ın istediği Şeriat'ı uygulamasını istedi. Bu anlayış İslam değil aşiret değerleri üzerine kurulu. Şimdi iç siyasette liberal sağ partiler Taliban’ın çizgisini takip etmek zorunda bırakılıyor.”
Saqlain İmam, iki ülke arasındaki benzerlikler olduğu kadar farklıklar da olduğunu belirtiyor ve Suriye’nin işgal edilmiş bir ülke olmaması, dünyada bir Soğuk savaşın bulunmaması, Türkiye ve Pakistan’ın siyasi yaşamındaki farklılıkların altını çiziyor.
Bu yüzden Türkiye’nin birebir Pakistan gibi bir süreç yaşamayabileceğini ayrıca Türkiye’nin Kürt sorunu gibi özgül sorunları olduğunu belirtiyor.
Farrukh Sohail Goindi, geçen ay Türkiye’ye gittiğini ve Türkiye’nin Suriye politikası üzerine tam da Pakistan deneyimini hatırladığını söylüyor.
Goindi, Türkiye’nin destek verdiği iddia edilen radikal İslamcı grupların Suriye savaşının bitiminde Türkiye’yi hedef alacağını, bu anlamda bir Pakistanlaşmanın yaşanacağını söylüyor.
"Türkiye Pakistan olur” savını öne sürmenin çok doğru olmayacağı görüşünü dile getiren Tarık Ali ise iki ülke arasında farklılıklar olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin Pakistanlaşması argümanı konusunda ikna olmuş değilim. Açık olarak iki ülke farklı kökenlere sahip ve farklı şekilde işliyor. Pakistan o dönemde askeri bir diktatörlük tarafından yönetiliyordu ve çok açık olarak Amerikalılar adına hareket etti. Bugünkü Türkiye hükümetiyse bir askeri yönetim değil seçilmiş bir İslamcı hükümet. Türkiye’de yönetim ülkenin halkı tarafından düşürülebilir ama Pakistan’da düşürülemezdi”.
BBC Türkçe’ye konuşan tüm uzmanlar, Türkiye’nin iddia edildiği üzere Suriye’de savaşan radikal İslamcılar’a destek vermesi durumunda Suriye’de krizin sona ermesinden sonra bu grupların Türkiye’yi hedef alacakları konusunda hemfikir.
Farrukh Sohail Goindi, Türkiye’nin böyle bir durumda Pakistan’ın ödediğinden çok daha büyük bir bedel ödeyebileceğini söylüyor.
Goindi 'daha fazla bedel' ihtimalini, radikal İslamcıların olası saldırıları durumunda Türkiye’de çıkabilecek olası bir etnik, mezhepsel gerilime bağlıyor ve Türkiye'nin Balkanlaşma riskiyle karşı karşıya kalabileceğini belirtiyor.
Tarık Ali’ye göreyse Türkiye’deki olası ters tepme aynı şekilde olmaz, daha az etkili olur. Ali'ye göre bunun en önemli nedeniyse Suriye'de savaşan radikal İslamcı gruplar arasında çok fazla Türk'ün bulunmaması.
Suriye’deki radikal İslamcıların geldikleri ülkelere yönelik nasıl bir tutum alabilecekleriyle ilgiliyse şu tahmini yapıyor Ali:
“Her zaman bir tehlike var. Cenevre görüşmelerinden sonra Suriye’de bir koalisyon kurulması konusunda başarıya ulaşılırsa, muhalefetteki ılımlı grupları Esad’la bir anlaşma yapmaya iterlerse, bu muhtemel gözükmese de ihtimal dahilinde, Cihatçı gruplar izole olabilir. Böyle bir durumda Türkiye dahil ülkelerine dönüp dönmeyecekleri ve ortalığı birbirine katıp katmayacakları açık bir sorudur.”
“Erdoğan’ın Suriye’de hızlı ve çabuk bir zafere ulaşılacağını zannettiğini düşünüyorum. Ama sonuç böyle olmadı. Ortadaki durum sürdükçe Türkiye daha da fazla olumsuz etkilenecek” diyen Tarık Ali'ye göre, “Peki Pakistan deneyiminden Türkiye açısından alınabilecek en önemli ders ne?” sorusunun yanıtı ise çok net:
“Başka halkların savaşına karışmayın, bundan uzak durun. Kendi ülkenizde yeteri kadar sorun var.”
BBC Türkçe’ye konuşan bir başka isim olan Pakistanlı yazar ve siyaset uzmanı Huma Yusuf da Türkiye’nin Pakistan örneğinden öğrenecekleri olduğu kanısında.
Huma şöyle konuşuyor: "Türkiye Pakistan örneğinden şunu öğrenebilir: Cihatçılar bir hedef için kullanılamaz. Onlar, girdikleri topluluklarda kökleşme ve kendi ağlarını kurma kapasitesine sahiptirler. Pakistan deneyimi 'stratejik olarak veya dikkatli bir şekilde' bu grupların kullanılamayacağını gösteriyor. Bazı grupların Suriye’de faaliyet gösterdikten sonra Türkiye’de kendi gündemlerini yaşama geçirmeye çalışmadan ortadan kaybolacaklarını sanmak saflıktır. Bence iki ülke arasındaki en büyük farksa şu; Pakistan aktif olarak kendi sorununu yarattı. Türkiye ise sorunun gerçekleşmesine izin veriyor.”
Pakistan’da ne olmuştu?